22 Aralık 2015

İslam’ın yitik çocuğu

Çelimsiz denilebilecek kadar zayıf bir adamdı, boynu bükük ve sesi titrekti hemen çoğu Bosnalı gibi... Zaten köse de olsa sakal ve bıyıkları metruştu. Bir başka muhabbet sırasında sormuştum bunu; ‘neden Bosnalılar hep tıraşlı’ diye de cevabımı almıştım.

‘Çünkü Sırplar sakallı!’

Sonra adını sormuştum, ‘Ramazan’ demişti. Heyecanla ne demek biliyor musun peki demiştim de ‘sadece adım’ ‘Ramazan’ ıslık gibi çınlamıştı kulağımda. Ramazan oruç tutmayı da bilmiyordu, Ramazan ayını da. Hatta namazdan da bihaber idi.

‘Neden öldürüyorlar ki sizi’ gibi saçma bir soru daha sormuştum o karmaşık kafayla.. Ramazan mazlum ve çaresiz ses tonuyla ıslıkladı yine:

‘Türk olduğumuz için!’

Sırplar, Boşnakları Türk oldukları için öldürüyorlardı. Türk onların gözünde müslüman demekti. Dünyanın bir başka bölgesinde başka zamanlarında hep birileri müslümanları öldürmek için bir sebep buluyordu nasılsa, burada Avrupa’nın ortasında neden bulamasınlardı bir sebep.

Osmanlı bakayası olmak Türk olmak için kafiydi Sırplara göre ve öldürülmeyi, hayır hayır soylarının kurutulmasını hak ediyordu bu Osmanlı kalıntıları(!).
Ramazan ile ve onun gibi birçok Bosnalı ile sohbet ettim. İçlerinde düzgün bir islami eğitim almış ve Sırpların bakışıyla yok edilmeyi hak edenler olduğu gibi, bira şişesini namazdan sonra devam etmek için devrilmeyeceği bir yere bırakmaya çalışanlara da rastladım.

Eksikleri, hatta haramları ve küfürleri ile Bosnalılar İslam’ın yitik bir çocuğu olarak kalmış, imparatorluk hatırası ciğerlerinden en ağır ameliyatlarla hem de narkozsuz kopartılmaya çalışılmış bir halk. Cahil bırakılmışlar, ezilmişler ve hep bir şekilde bir ucundan tutunup müslüman kalmışlar!

Sırplar adı da sadece müslüman kalsa müslüman bir halka katlanamayacak kadar gözü dönmüş katiller sürüsü.. Öyle hayvanca geldiler ki üstüne Bosna’nın, öyle acımasız öyle zalim bir hayvana rastlamamıştır vahşi ormanlar!

Hiçbir katil hayvan kurbanının onurunu çiğnemez zira, en fazlasını yapan yavrusuna avlanmaya öğretmek için bir kaç hamle yapmasına izin verir belki ama daha ötesi yok, siz hiç avına tecavüz eden hayvan duydunuz mu? Silahsız, tırnaksız hatta ve çaresizce boyunlarını ölüme uzatan mazlum bir halkın onuruna yapılan saldırılar tarihte eşine az rastlanır boyutlara ulaştı da aştı bile..


Ali çayı çok severdi, son yudumuna kadar karıştırmaya devam eder ve yanında da bir sigara yaktı mı dünyadan alınacak bütün keyfi almış bir genç adam olarak üflerdi dumanlarını... Az konuşurdu, edebiyle meşhurdu, kem söz ya da kem davranış görmedik biz ondan. Tertemiz yüzü ve köse sakallarıyla Bosnalılara çok benzerdi. Bu temiz yiğidi Allah Bosna’da şehid olarak aldı.

--------------

Kara Kuğular romantizmden önce Bosna’nın kurtuluş savaşının türküsünü yazdılar. Sırp canilerine hak ettikleri dersler adım adım verildi ve nihayetinde Bosna toprakları bir kere daha Allah için, mazlum ve mağdur bir halk için; beli bükük ihtiyarlar, ğadre uğramış kadınlar ve aciz çocuklar için cihad ile tanıştı, şehid kanı ilebir kere daha bim kere daha yüzbin kere daha yoğruldu.

İslam’ın hilali yıkılmadı Bosna’da!

Batı savaşın seyrinin müslümanlar lehine meyletmesi ile derhal müdahil oldu tabii ki ve durdurdu savaşı ardından Aliya’nın ‘zehir içmekten’ zor anlaşmayı imzalamasıyla bir devir daha tarih oldu.

Bugün hala toplu mezarlar bulunmaya devam eden Bosna büyük bir kabristana dönüştü. Savaştan sonraki savaş devam ediyor Bosna’nın sokaklarında ve odalarında!
Savaştan çok uzun yıllar sonra yolum Belgrad’a düşmüştü. Karmaşık trafiği ve hep bir Sırp ülkesinde bulunmanın verdiği soğuklukla tedirginliği iliklerimize kadar hissetmiştik. Sonra Belgrad’ın ortasında olduğunu tahmin ettiğimiz genişçe bir yol kavşağının ortasında ilginç bir tabela gördüm. Mostar yazıyordu ve bir ok işareti ile yön gösteriyordu. Bildiğimiz alışık olduğumuz türden bir trafik tabelası yani. Mostar buralara yakın olmasa gerekti, bir an beynimde haritalar uçuştu ve Mostar’dan önce Saraybosna’nın geldiğini düşündüm. Arada kimbilir daha kaç şehir vardı ama Sırplar Belgrad’ın ortasına sadece ve yalnız başına bir Mostar tabelası koymuşlardı. Hem de 400 km mesafeye rağmen. İçlerinde uhde olarak kaldığı anlaşılıyordu. Mostar’da islam’ın hilalini kıramamış olmalarının hıncını taşıdıklarını ve nesillerine bunu empoze ettiklerini anlıyoruz.

Yaşanan katliamlar unutulmayacak, tarih müslümanları hep unuttu ama biz unutmayacağız. Unutulan tekrarlanıyor çünkü! 20 yıl önce Bosna’da yaşananlar bugün Suriye’de tekrarlanıyorsa unutmuş olduğumuzdan olabilir mi?

Bosna, İslam’ın yitik çocuğu, yaralılarının kanları ve ölülerinin kemikleri hiç bitmeyecek ülke. Bütün gürültülere ve eğlencelere rağmen bastırılamayan bir vicdanın sesini galeyana getiren mahzun yürekler ülkesi. Çocukları ve kadınları ve yaşlıları ve zayıf bırakılmış erkekleri ve açlıktan kemikleri sayılan cesetleri ile Bosna.

Aliya’nın ülkesi...

İslam’ın 20. Asırda yetiştirdiği müstesna fikir ve hareket adamı Aliya İzzetbegoviç. Hayatının sonuna kadar halkının İslam üzere kalması ve adaletten ayrılmaması uğruna mücadeleye devam eden yiğit adam.
Uzun tariflere ihtiyacımız yok:

Esaret zamanlarında bilinçlendirme ve hürriyet sevdasının bayraktarlığı, savaş zamanında ordu komutanlığı ve kurtuluşun liderliği Aliya’da vücut bulmuştu. Tarih bize onu ve onun gibi yiğitleri çok anlattı ne ki her devirde hemen her coğrafyamızda benzerlerine çokça ihtiyaç duyduğumuz gün gibi aşikar.

Allah, Bosna’ya rahmet eylesin!

Allah, Bosna’nın yiğit lideri Aliya’ya rahmet eylesin!

Allah, Bosna’nın şehitlerine rahmet eylesin...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hariçten gazel okumak; Suriye ve Filistin

  Hızlı zamanlarda yaşıyoruz. Günlük hatta saatlik değişimler, olaylar ve bilgiler su gibi hatta esen bir yel gibi akıp duruyor. Bu haber ve...