01 Ağustos 2017

Hocalar ve Cemaatler de Sapıtabilir

İnsanoğlu dünyaya ayak bastığı günden bu yana sürekli gelişiyor, değişiyor ve yeni birşeyler keşfedip dünyayla oynamaya ve oyalanmaya devam ediyor. Allah, her birimize dünya hayatının imtihanlığına yaraşır bir süs ve eğlence yahut bir meşguliyet veriyor.

Son yıllarda özellikle 15 temmuz ile birlikte gündemimize pek yakıştıramadığımız ve aslında pek örneği de olmamış bir konu girdi. İslami cemaat sandığımız her yana yayılmış ve neredeyse herkese bulaşmış bir yapının batının bizi yok etmek için kullandığı malzeme olduğunu gördük. Silahlı örgütlerden daha etkin bir parçalama ve yok etme girişimi bu kuzu postuna bürünmüş vahşi sırtlanların tırnaklarıyla gerçekleştirilmek istendi.

Bu yeni durum yani hoca dediğimiz birilerinin hain birer örgüt lideri ve cemaat dediklerimizin de gerektiğinde eli kanlı katiller olabileceği gerçeğini hala birileri kabullenemese de ve hala birileri sempati duymaya devam etse de artık reddedilemez bir biçimde canlar ve acılarla unutulmaz bir şekilde öğretildi bize...

Bu olaydan alınacak en değerli derslerden biri de, hiç şüphesiz islami cemaat ve kurumların bizler yani katılımcı, üye, sempatizan ve sair yakınlıklarla mensup olanlar tarafından doğru değerlendirilmesi ve doğru tavır konulması mecburiyetidir.

Bu konuda hemen her cemaat kendine Kur’an ve sünnetten deliller bulmakta zorluk çekmediği ve maalesef bunlarla insanları ikna ettikleri için ancak bazı mantıki uyarılarda bulunmak mümkün görünüyor.

Bunların ilki: Şahıslar, partiler, cemaatler ve kurumlar; gelişir, değişir, sapıtır ya da hakka uyar ve bu süreç hepimizin mensup olduğu her yapı için geçerlidir. Daha açık bir ifadeyle; hak üzerinde bildiğimiz bir insan kim olursa olsun sapıtma ihtimali ile karşı karşıyadır, hak bildiğimiz bir cemaat sapma ve saptırma ihtimaliyle muhataptır. Peygamberlerden başka kimse korunmuş ve masum değildir, olamaz. Aksini iddia eden kişi ve cemaatlerden şeytandan kaçar gibi kaçınmamız gerekir.
Sahabe arasından mürted ve münafıkların çıktığı gerçeğini unutmamalıyız. Zira onlar bizim için hakka isabette olduğu gibi batıldan kaçınmakta da en güzel örneklerdirler. Günde 5 vakit müslümanlarla beraber namaz kılan bir münafık cehennemi boylarken, alnı hiç secdeye gelmemiş ve Halid(ra)’ın davetiyle iman edip sonra cihada katılan ismi kaynaklarda Goerge olarak kayıtlı Bizanslı komutan ‘inşaallah’ şehid olarak cenneti kazanmıştır.

İmanın ve küfrün garantisi yoktur! Mü’min olarak akşamlayıp kafir olarak sabahlayanlaar olabileceği gibi kafir olarak sabahlayıp mü’min olarak akşamlamakta hiç uzak bir ihtimal değildir.

Kimsenin halinden ve istikbalinden emin olamayız. Öyle ya meşhur hadisedir; Mü’minlerin Emiri, Raşid Halifelerin ikincisi, adalet ve hakkın tatbikatçısı, Ömer’ul Adil, Ömer’ul Faruk bile acaba münafıklar listesinde ben ya da yakınlarımdan kimse var mı diye merak edip dururken, kim için, neden ve nasıl emin olabiliriz?

Bu hususta nakledilen şu hadis ise ihtiyatın Nebevi çizgisini gösteriyor:

Sahabenin meşhur zahid ve abidlerinden Osman bin Maz’un(ra), Medine’de muhacir olarak kaldığı Ümmü Ala isimli bir kadının evinde vefat etmişti. Osman’ın haline şahitlik eden kadın:

Ey Osman, şehadet ederim ki Allah sana ikram etmektedir, dedi.

Orada bulunan Rasulullah(sas) ise müdahale ederek:

Allah’ın ona ikram ettiğini nereden biliyorsun, diye sordu. Kadın:

Bilmiyorum vallahi, deyince Rasulullah(sas) şöyle buyurdu:

Bakınız, Osman vefat etmiştir. Ben Allah’tan onun için hayır ümit etmekteyim. Fakat ben peygamber olduğum halde bana ve size ne olacağını bilmiyorum.

Ümmü Ala dedi ki:

Vallahi bu hadiseden sonra hiç kimsenin hali ve istikbali hakkında birşey söylemedim. (Buhari)
Biz, arkadaş ve dostlarımız için, cemaatlerimize devam eden kardeşlerimiz için ve salihlerden bildiğimiz, muttaki sandığımız herkes için hayır ümit edelim ancak konu akıbet olunca emin olmak büyük bir cürettir bunu da bilelim. Herkes için hayırlısı bu olacaktır.

Müslümanlıktan başka hiç bir mensubiyetin Allah katında bir değeri ve özelliği yoktur, meşreplerin ve cemaatlerin cenneti garantilemek gibi bir özelliği hiç olmadı ve olmayacaktır da... Felancı olmanın ya da felan zatın peşinden gitmenin kurtuluş için faydası olduğunu düşünmek gaflet olur. İnsanların birbirlerine; hayrı tavsiye etmek, marufu emir ve münkeri nehyetmekten daha hayırlı ve faydalı amelleri yoktur.

İnsanları hakka davet eden, iyiliği emir ve kötülüğü nehyeden örnek ve önder müslümanlar her türlü saygıya layıktırlar ve onlar da kendi akıbetlerinden emin değillerdir. Emin oldukları gün helak oldukları gündür, sizi garanti verdikleri gün sapıttıkları gündür.

Allah hidayetten sonra ayağımızı kaydırmasın ve biiz sapkınlığa düşürmesin. Amin

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hariçten gazel okumak; Suriye ve Filistin

  Hızlı zamanlarda yaşıyoruz. Günlük hatta saatlik değişimler, olaylar ve bilgiler su gibi hatta esen bir yel gibi akıp duruyor. Bu haber ve...