12 Ocak 2018

Ümmet, Kardeşlik ve Vahdet

Doğu halkları olarak bir konuda anlaşabiliriz; kardeşlerimizle pek iyi geçinemeyiz ama ağabeylerimize saygı duyar, hoşlanmasakta sözlerini dinleriz. Neticede nasıl olsa kafamıza göre hareket edeceğimiz için pekte zor olmaz bu efendi kardeş duruşu!

Yeni zamanlarda tabi her şey gibi bu akrabalık ilişkileri de sarsıntılar ve değişimler geçirdi. Ağabeylik edebilmenin, büyüklüğün kabulünün bazı gerekçeleri ortaya çıktı. Biraz güç mesela, ya da biraz para gibi yan etkenler saygı görmenin, makbul akraba olmanın neredeyse şartları haline geldi.

İşin bu kısmı sosyologların işi elbette, onlar düşünsün; neden bu hale geldi dünya ve insanlık, nasıl kurtulur da normal aileler ve toplumlara oluruz?

Bizi ilgilendiren kısmına gelince, kardeşlik mefhumunu aile kavramı olmaktan çıkaran bir dine mensubuz. Dahası anneliği de ekleyerek ümmet yapan bir dinimiz var. Buraya kadar genel bir kabulümüz ister istemez var tabii ki, zira bunlar tartışılmaz kaynaklarımızda yani Kur’an ve Sünnette sabit olarak bulunan gerçekler.

Hepimiz kardeşiz ve bir tek ümmete mensubuz.

Aramızda paylaşılacak bir menfaat yahut dünyalık ortaya çıkıncaya kadar geçerli bir kardeşlik hemen hiç birimizi rahatsız etmiyor. Nasıl olsa bir sıkıntı olunca rafa kaldırılabilecek bir kardeşlikten bahsetmek çok kolay! Canımızı sıkanı, lafımıza ters düşeni hatta yolu başka bir kaldırıma düşeni elimizin tersiyle kardeşlik sınırlarından atabiliyoruz.

Aleyhinde konuştuğumuz yahut iş yaptığımız adamlar genelde kardeşimiz olmuyor, olsaydı yapamazdık zaten... Sorulduğunda dilimizin ucuyla tabii ki kardeşiz deyip geçiştirdiğimiz ama aramızda kardeşlik hukukunun esamesi okunmayan bir çok ‘sözde’ kardeşimiz var.

Kardeşler arasına ‘sui zan’ düşünce, aynı annenin evlatları olmayı gerektiren ümmet olma ihtimalimiz da azalıyor. Oysa bu dinin paylaşıldıkça çoğalan ve  büyüyen bir mirası var. Kardeşlerimize verdikçe bizim hanemizdekinin arttığı bir miras bu, verdikçe çoğalıyor!

İster mana olsun ister madde, farketmiyor!

Yeter ki kardeşine ver, çoğalıyor!

Vermek yerine yermek ve saldırmak, sevmek yerine dövmek ve uzaklaştırmak kardeşçe olamıyor oysa...

Peki bu kardeşliğin bir sınırı yok mu, elbette var. Kardeş bildiklerimiz sınırı aşmadıkça, çiğnemedikçe bizim dokunamadığımız bir hudud var. İlk hamleyi, ilk saldırıyı yapan kaybediyor! Dünyada kazansa da kaybediyor, hem de ta Kabil’den bu yana kaybediyor.

Kardeşine kıymak için elini uzatanları teneşir değil cehennem paklıyor!

Sulha yanaşmaksızın, ısrarla kan içmeye meyleden, zulmeden ve sınırları tanımayan kardeş olamıyor, olmuyor da zaten. Ordularla değil insanlarla savaşan, galibiyet değil katliam hatta bir tür soykırım peşinde koşan bir kardeş, kardeş olamıyor, olmuyor!

Ümmetin zayıf zamanında fitne ve tuzaklarla insanları katleden, yurtlarımızı karıştıran ve menfaatleri İslam olmayan, diliyle öyle söylese bile pratikte müslümanların menfaatini gözetmeyen bir kardeşle vahdet olamıyor, olmuyor.

Kadın ve çocuklara zulmeden, dillendirmekten nefret ettiğimiz işkenceleri zevkle uygulayan, çocuk katilleriyle kardeş olunamıyor, vahdette kuralamıyor, kurulmuyor.

Aynı anne-babanın çocukları da kavga eder ve döner barışırlar belki ama damarlarında katlettikleri garibanların kanı dolaşanlarla kardeş olunamıyor, vahdet kurulamıyor, kurulmuyor.

‘Onlarda bu kuyruk acısı, bizde de bu evlat acısı’ varken kardeş olunamıyor, vahdet kurulamıyor, kurulmuyor!

Evlat acısı olmayan, kan görmeye dayanamadığı için değil dökülen kanları kendinden bilip hissedemediği için vampirlerle kolkola olmakta bir sakınca görmeyen, hatta eleştirilmelerine bile dayanamayan, rahat koltuklarına yaslanmış ellerindekilerle yetinmenin yolunu dilleriyle zalimleri savunmakta ve mazlumların etini çiğnemekte gören, mustaz’afların kardeşliğini bilemeyen, idrak edemeyen, ümmet olmak veya vahdet kurmak hayaline haysiyet ve kardeşliğini heba edenlere yazıklar olsun...

‘Bir de sakın zulmedenlere meyletmeyin, sempati duymayın. Yoksa size ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka dostunuz yoktur; sonra yardım da göremezsiniz.’ (Hud 113)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hariçten gazel okumak; Suriye ve Filistin

  Hızlı zamanlarda yaşıyoruz. Günlük hatta saatlik değişimler, olaylar ve bilgiler su gibi hatta esen bir yel gibi akıp duruyor. Bu haber ve...