Dünyanın mutlak hakimi ve düzenleyicisi Allah(cc) tarafından
konulan bir hayat kuralı vardır. Bunun pek çok yönü ve aşaması olsa da, basit
temel gerçeklerden birisi şudur; bitki ve hayvanların en güzel yetişecekleri ve
yaşayacakları birer coğrafyaları vardır. Hatta bunlardan bazıları, yerleri
değiştirildiğinde yaşayamazlar, çürürler, ölürler.
Kutup ayısını ülkemizde barındırabilir ve ortam doğal şartlara
uydurulursa yaşaması temin edilebilir ama asla kendi vatanında olduğu gibi
sağlıklı olamaz. Suni şartlar hayatta tutar evet ama sadece hayatta tutar.
Hurma ağacını çöllerin sıcaklarından uzaklarda yetiştirmek
için sarf etmeniz gereken gayret ve masraf, elde edeceğiniz ürünün karşılayamayacağı
kadar büyüktür.
Bir diğer yol ise, şeytanın fısıldadığı (Nisa 119) fıtratını
bozma, değiştirme ya da genleriyle oynayarak uyum sağlar hale getirmedir. Bugünün
dünyasının en büyük tehlike ve tehditlerinden birisi olarak karşımıza çıkan
genleriyle oynanmış veya hormonlu dediğimiz, tatsız ve faydasız birçok ürün var
maalesef.
Söz konusu insan olunca; coğrafyanın yani yaşanan toprakların,
şartların, adetlerin, geleneklerin, her açıdan kültürlerin hatta genetik
yetenek veya eksiklerin hiçbir etkisi olmadan, herkese her şartta geçerli bir
kurallar veya kanunlar manzumesi çıkartmak, uygulamak ve başarılı olmak mümkün olabilir
mi?
Allah(cc)’in dini, temel delillere bağlı kalınarak ama
coğrafyalara, halklara ve içinde bulunulan şartlara göre şekillenen fetvalarla
yaşanır. Bu değişimin temelleri bizzat Kur’an ve Sünnet ile atılmıştır.
Namaz gibi temel ve olmazsa olmaz bir ibadet, savaşta ya da
yolculuk gibi zor şartlarda değişime uğrar. Oruç gibi sembolleşen bir ibadet, kişisel
sağlık durumuna ya da yolculuk gibi özel durumlarda değişime uğrar yani
mecburiyeti kalkar o kişiden.
Sünnette gördüğümüz pek çok uygulamanın yanı sıra, ilk asırlardan
itibaren genişleyen ve farklı toplulukların içine dahil olduğu, devasa İslam
ümmetinin dinlerini yaşamaları için gerekli olan ortamların oluşmasında,
alimlerimizin bu değişim ve esneklikten faydalanarak fetvalar üretmesi, bir
vakıadır.
İmamlarımızın bir şehirde verdikleri fetvanın bir başka şehirde
değişmesi gibi durumlar, gayet olağan bir süreçlerdir. Birkaç yüz yıl önce, başka
bir toplumda verilen fetvaların günümüzde değişmesi kaçınılmazdır. Mesele
sadece, bu işi yapabilecek kabiliyette alimlerimizin olup olmadığı sorusunda
kilitlenir.
Biz Allah(cc)’in dininde bile böylesi bir alana sahipken,
birilerinin batılıların kendi toplumları ya da menfaatleri çerçevesinde
düzenlediği yasalar ve kurallarla; bizi, coğrafyamızdaki bin bir çeşit insan
toplumunu, adetlerini, yaşam şartlarını, gelenek ve kültürlerini dikkate
almadan, bunlara tabi olmaya mecbur etmesinin başarısızlıkla sonuçlanması
normaldir.
Biz ve benzerimiz onlarca ülke, batıdan devşirilen
düzenlemelerle, sadece son 100 yılda şu an olduğumuz noktaya geldik, daha da
beter olma yolunda ilerliyoruz.
Kumaş kaliteli ve terzi marifetli görünse de, bu elbiseler
bize uymuyor, ya sıkıyor ya sarkıyor. Zorlamak çare olmuyor, çözüm
üretilemiyor.
Israrla ve bir tür inatla, insanların ürettiği bir kural ya
da kanunlar silsilesinin, sonuçları kötü olduğu ortaya çıktığı halde, uygulanması
için çaba sarf etmek kadar abes bir iş olmasa gerek.
Hiçbir aslanı bir tutam otla çağıramaz, bir keçiyi de omlet
yemeğe davet edemezsiniz. Aslan ota geliyorsa, size saldırıp parçalamaması için,
ya karnı tok ya da genleriyle oynanmış olması gerekir. Keçi omlet ikramını
kabul ediyorsa, yanında sunulan bir dal yeşillik içindir.
Ve fakat biz insanız, dahası ve ötesi Müslümanız! Ne bir
lokma et için gavurun sofrasına oturabilir ne de bir tutam ot için, namerdin
semtinden geçebiliriz.
Başkalarının iyi dediği ve öyle kabul ettiği kural ve kanunların
bizim toplumumuz için de iyi ve güzel olduğunu söylemek, basit ve aşağılayıcı
bir taklitçilik olur. Her toplumun ve halkın kendi dinamikleri, kültürleri ve
yetenekleri çerçevesinde, nesiller boyu oluşan ve sürekli değişimler geçirerek
güncellenen bir adet ve gelenekler manzumesi vardır.
Güncel bir örnek olarak; 18 yaşından küçük bir kızla evlendi
diye bir adama tecavüzcülerle aynı cezayı verir ve aynı koğuşa atarsanız,
kanunlara göre doğru bir şey yapmış olsanız da, bu apaçık bir zulüm olur. Üstelik,
aynı yaşta başka bir kızın, evlilik dışı beraberliğini överek haberleştiren bir
medya düzeniniz varsa, toplumu kanunlarla ifsat ediyorsunuz demektir.
Kanunlar, coğrafyalara göre değişmek zorundadır. Kanunlar, halkın
inancını ve kültürünü dikkate almak zorundadır.
Kanunlar adalete hizmet etmek zorundadır..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder