Hepimiz için kaderin devasa nehrindeki seyahat devam ediyor.
Su akıp yolunu bulacaktır. Eşyanın tabiatı böyle; eskiyip dökülmek, kuruyup
büzüşmek, eğrilip bükülmek ve sonunda toprağa karışmak!
Kuruyan yaprağa, solan çiçeğe sorsan, o da haklıdır
gidişatında…
Nasreddin Hoca merhumun dediği gibi; “sen de haklısın”.
Ve fakat, bu kadar haklının olduğu yerde, hakkın gerçekten
tespit ve tayin edilmesi mümkün görünmüyor.
Herhangi bir işte, nihai hakkın tespitini bize bırakmamak
gerektiğini, hakkın bize bırakılamayacak kadar “ali” bir mesele olduğunu, böylelikle
bihakkın anlamış bulunuyoruz. Bilmem kaçıncı kere.
Herkesin hakkı ve hakkı bulma yolu, kendine iyi ve doğru
olsa da; biz Müslümanların, üzerinde tartıştığımız ve anlaşamadığımız, daha da
önemlisi hakkı ve adaleti, teslim ve tesis etmek istediğimiz konuyu, İslam’a
götürmek ya da zaten içinde yaşadığımız İslam’ın hükmünü ortaya koymak ve
böylece sorunları çözmek, anlaşmazlıkları bitirmek, hakkı teslim ve adaleti
tesis etmek gibi bir ayrıcalığımız var.
Bu ayrıcalığı kullanmayan Müslümanı, Allah(cc) dünyada rezil,
ahirette zelil eder!
Ayrıcalığımızın farkında olmak ise ayrı bir marifet konusu
oldu artık. Ortalığı kelimelerden kılıçlarla kelle uçuran, büyüklü küçüklü
cengaverler aldı. Yetisini ve yetkisini bilip, kabullenip de ona göre söz söylemek
ya da susmak, az bulunur mücevherler mesabesinde değer kazandı.
Her konu gündeme malzeme oldu, her hassasiyet tarafgirliğe
kurban edildi.
İnsanlar hakkı ve hakikati, kendinden olanın ağzına verdi.
Yalanı ve sahteyi rakibinin sırtına vurdu. Erkekler ve kadınlar, yaratık değil
ilah ve ilaheler olma derdine düştü.
“Ben Müslümanlardanım ve boynum şeriatın hükmü karşısında
kıldan incedir” diyebilmek, ya bir ayıp görüldü ya da bir günah!
“Hakikaten ben neyi savunuyorum ve neyi reddediyorum” diye
sorgulamak için akıldan daha fazlası gerekir oldu.
Neyin davasındayız sahi?
“Bezmi Elest” sözleşmesinden daha değerli ve önemli bir söz,
bir dava, bir mücadele olabilir mi?
İnsan; ekmeğinin peşinde koşar, malının ve canının tasasını
taşır, neslinin ve dininin muhafazası için savaşır, aklını başında tutmak için yaşar.
Dava ise, fıtratın getirdiği ve imanın yüklediği haktır ve o hakkın davasını
güder.
Gerisi, kuru kavgadır!
Boş iştir.
Kendine ve yanındakilere hatta karşındakilere yazık etmektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder