Hayatın her alanında, söz ve duruşları eleştiren ama sürekli
ve sadece eleştiren insan tipleri vardır. Nerede oldukları, konunun ne olduğu,
kimin konuştuğu, konunun ehemmiyeti, konuşanın ehliyeti, ortamın havası, sözün
hikmeti, hatırlatmanın fayda ya da zararı gibi söz ve duruş inceliklerinden ya
da ıstılahi tabirimizle adabı muaşeretten yoksun birileri hep vardı ve olmaya
devam edecekler.
Kendine ait bir fikri ve fikrini ifade edebilecek sözü ya da
sözünü dillendirecek kadar kelime hazinesi olmayan ama illa ve mutlaka konuşmak
ve itiraz etmek isteyenler için zorunlu bir çaresizlik durumu söz konusudur.
Susmanın semtlerine uğramadığı ve her konuda bir diyeceği olan birinin yaşadığı
gurur, içi ne kadar boş olursa olsun, bir nefsi tatmine ve rahatlamaya sebep
olur.
Bazılarımız hep o, sesinin ilk çıktığı ya da ilk defa adam
yerine konulma ihtiyacını hissettiği, delikanlılık çağında kalmayı seviyor da
olabilir. Neticede insanız ve bir şekilde avunmaya, kendimizi temize çıkarmaya
ve en güzel aklın ve sözün kendimize ait olduğuna inanmaya ihtiyacımız var.
Bir de hasta muhaliflik olarak isimlendirebileceğim, aykırı
olma, reddetme ve itiraz etme gibi bir haleti ruhiye var. Sürekli her şeye
düşman gözlerle bakmak, her an saldırıya uğrayan bir cengaver gibi pozisyon almak,
söze ya da yazıya kendini ifade ya da muhatabına bir hakikati anlatma
gayretiyle değil, vurmak ve yıkmak kastıyla başlamak.
Uçan kuşa kusur bulmak, esen yele kızmak, yağan yağmura
itiraz etmek, açan güneşe ateş açmak, gördüğü her nesneye kırılacak kütük
muamelesi yapmak; normal bir insan için oldukça yorucu ve yıpratıcı bir
kavgadır aslında...
Mutsuz ve yorgun, asık suratlı ve umutsuz, bezgin ve bedbaht
olmanın en kestirme yolu, kendini düşman ordusunun ortasında tek başına, az bir
cephaneyle kalmış zannederek sağına ve soluna, önüne ve arkasına, kimdir ve necidir
diye bakmaksızın sürekli sözleriyle mermi sıkmaktır.
Oysa, aykırılık ya da sınırları aşmak marifet değildir,
neticede sen yine sen olarak kaldıktan sonra! Tamam koyun olma, sürüye uyma ama
çitin diğer yanına geçince değişen tek şey, başkasının otuyla beslenmekse, sonun
o başkalarına kurban olmak olur, en fazla.
Bugünün dünyasında, hele de batı dünyasında; kimse
başkasının kuzusunu bedavaya beslemez. Verdiğinden fazlasını alamayacağı yere
yatırım yapmaz.
Bırakalım batıyı da dünyasına da, bizim doğumuzda da; etinden
ve sütünden, hatta derisinden ve tüyünden bile faydalanmayı hesap etmeden,
yalnız ve sadece Allah için iyilik yapılması artık bir ütopyaya dönüşmüşse
yavaştan, adımlarımızın bizi sahraya mı yaylaya mı götürdüğünü çok iyi bilmek
zorundayız.
Kimsenin düşünemediğini düşünebilen, söylenmemiş sözleri
olan ve daha da ilginci konusu din olan çok adam var şimdi ortalarda. Herkese
ve her şeye muhalif bunlar. Ayetleri ve hadisleri de kimse onlar kadar ince ve orijinal
anlayamıyor zaten. Ve asla bağlı oldukları bir merci yok! Ne hikmetse
kendilerini adadıkları hakikatin yegane yolcusu oluyorlar.
Amerika kıtasını yeniden keşfetmeye gerek yok, yeniden
keşfedenler sömürgeci oldular tarihte, bugün de onlardan aşağı kalmazlar.
Bal satıyorlar ama içine kendi şekerlerini karıştırmayı
ihmal etmeden!
Yürek yelpazesi sallıyorlar ama ardından kendi nefeslerini üflemeyi unutmadan!
Her konuda ortada sağlam bir ceviz bırakmayıncaya kadar bütün kabukları kırıyorlar ama kendi sinelerinde bir kozları var, ona asla dokundurtmuyorlar.
Takva ehlidirler ama takiyeden vaz geçmiyorlar!
Nefret ettiklerine gülümsüyorlar ama kinlerini büyütmeyi din
sayıyorlar.
Bunca usta sahtekarlığa karşı aciz kaldığımız doğrudur. Biz
bu kadar ayak oyunu bilmediğimizden mağlup olduk ve oluyoruz. Zalim
olamadığımızdan başımızın beladan kurtulmadığı bir gerçektir.
Biz kuyu kazmıyoruz, göklere merdiven inşa edenleriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder