14 Eylül 2011

Bir Demokrasi Masalı...

Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde... Böyle başlardı eskiden masallar. Çoğumuza hala tanıdıktır bu anlaşılmaz görünen ama anlaşılmasa da kulakta hoş bir yankı bırakan kısa ve sade cümleler.

Bizim masalımız böyle başlamıyor ne yazık ki!

Bir demokrasi masalı varmış, herkesin hayran olduğu. Bütün kölelerin her akşam dinleyip dinleyip uyuduğu, efendilerin devam etmesi için türlü hokkabazlara her türlü desteği sağladığı bir masal... Masal hep aynı cümlelerle başlarmış; bütün insanların insanca yaşama hakları vardır, bütün insanların inançlarını hiçbir baskı ve kınamaya tabi olmadan uygulama hakları vardır, bütün insanların fikirlerini özgürce beyan etme ve savunma hakları vardır... Böyle uzayıp gidermiş masal. Bu cümlelerin uzunluğu masalı dinleyen kölenin uyanık kalma direncine göre ayarlanırmış. Sonra devam masala...

Demokrasi masalına göre insanlar, kendilerini yönetecek olanları kendileri seçerlermiş. Ancak tek şartla seçilecek olanları başkaları belirlermiş. Yani başkalarının beğendikleri arasından halk kendine en uygun olanı seçermiş. Hiçbirini beğenmezse susup oturmaktan başka yapacak bir şey kalmazmış. Demokrasi ya bu, ya katılırsın ya dışarda kalırsın. Müdahele edip kuralları değiştirme ya da adayları beğenmeme lüksü yokmuş...

Aykırı fikir sahiplerinin sonu belli imiş zaten. Ya mutlu(!) demokrat toplumdan dışlanır, yalnızlığa itilirlermiş ya da bu da yetmezse onları hapishane hücrelerindeki yalnızlık paklarmış.

Dünyanın değişik yerlerinde demokrasi masalı ile uyumayanlar için değişik 'yola getirme', 'adam etme' taktikleri uygulanır ve bu metodlar sonu ölümde olsa mukaddes demokrasi masalı için yapıldıklarından mübah sayılırlarmış.

Bu uygulamaların en son ve en büyük örneğini dünya halkları Irak'ta seyretmiş zaten. Demokrasi masalı oraya öyle bir gelmiş ki; hızından önüne çıkanı ezer geçermiş. Demokrasi masalı ile uyumayan kadınlar ve kızların ırzlarına geçilir, çocukların beyni kurşunlar ve bombalarla paramparça edilirmiş! Erkeklerin eğer eziyetlerden kafayı yemeyenleri kalırsa onların da sağlam organları alındıktan sonra bir şekilde hakları verilirmiş...

Demokrasi masalı bu imiş der kafamızı bir o yana bir bu yana sallarmışız da, bu kafa sallama da masala muhalefet sayılıp sallanan kafalar uygun kalınlıkta iplerle darağaçlarında sallandırılırmış!

Gün gelmiş Filistin halkı da bu masala muhalefet ederek masalcının istediklerini değil kendi içinden kendisi gibi insanları başına yönetici yapmaya kalkmış. Oldu mu şimdi, diye dünya masalcıları ayağa kalkmışlar! Yanlış(!) adamları seçtikleri için oyunu kuralına göre oynamayan Filistin halkını cezalandırmaya karar vermişler... Ambargolar derinleşmiş ve alenileşmiş ama yetmemiş! Narkozsuz ameliyatlar yapılmış ama masalcının istekleri yerine gelmemiş. Son çare her zaman ki gibi demokratik bombalarla denenmeye başlanmış... Masala direnmenin cezası olarak elektrikleri kesilmiş, suları kurutulmuş, kafasını sallayanın kafası da kesilmiş... Koca koca tanklarla evleri başlarına yıkılmış...

Ama nafile! Bu özgürlük sevdalısı halk adam edilememiş! Ufacık çocuklarının gözleri önünde bombardımanlarla ebeveynleri katledilmiş ki bu çocuklar dersini daha bu yaşlarda alsınlar!

Göklerden yağan ölümleri ninni bilip mışıl mışıl uyusunlar!

Ve dünyanyn bütün hür(!) ve gelişmiş(!) halkları masal gereği seyretsinler olanları! Demokrasi havarilerinin dilleri tutulsun! İnsan hakları savunucularının nutukları! Göğüs kafesinde bir yürek taşıyanların vicdanları kanasın! Bulutlar ağlasın, denizler dalgalarını kayalara vursunlar! Rüzgarlar bir feryadı, bir çığlığı taşısınlar dünyanın dört bir yanına! Yanardağlar homurdansın ve içlerini yakan ateşi kussunlar! Yer üstünde olanların utancıyla sarsılsın!

Ve bütün masalların bütün kahramanlarını utandıracak bir kahramanın sözlerine kulak versin insanlık!

‘ALLAH'ım!

Ümmetin suskunluğunu sana şikayet ediyorum!

Ben ki kocamış bir yaşlıyım. Kurumuş iki elim, ne kalem tutuyor ne de silah!

Sesimle yeri inletecek güçte bir hatip de değilim!

Ben ki saçları ağarmış, ömrünün son demlerinde, türlü hastalıkların yıktığı ve üzerinde zamanın belalarının estiği biriyim!

Tek isteğim benim gibi, müslümanların zaaf ve aczinden müteessir olanların yazmasıdır!

Siz ey Müslümanlar! Suskun ve aciz, helak olmuş ölüler!

Hâlâ kalpleriniz sızlamıyor mu, başımıza gelen bu acı felaketler karşısında?

Bir halk yok mu?

Hiç mi kimse yok, ALLAH için ve ümmetin namusu için kızacak?

Şerefli direnişçilerken, bizleri katil teröristler olarak ilan edenlere karşı duracak!

Bu ümmet utanmaz mı, şerefi çiğnenirken?

Siyonist katilleri ve uluslararası işbirlikçilerini görmezden gelirken!

Omuzlarımıza el verecek ve göz yaşlarımızı silecek bir bakış!

Bu ümmetin kurumları, sivil güçleri, partileri, teşkilatları ve bariz şahsiyetleri, Allah için kızmaz mı!?

Tümü birden sokaklara dökülüp, bizim için dua etmeye;

Ey Rabbimiz! Gücümüzü topla, zaafımızı gider ve mümin kullarına yardym et! diye çağıramaz mı!?

Buna da mı gücünüz yetmiyor!?

Yakında bizim büyük ölümlerimizi duyacaksınız, o zaman alınlarımızda şu yazılacak:

Bizler direndik! İleri atıldık ve kaçmadık!

Ve bizimle birlikte çocuklarımız, kadınlarımız, yaşlılarımız ve gençlerimiz ölecek!

Onları, bu suspus ve bön ümmete yakıt yapacağız!

Bizden, teslim olmamızı ve beyaz bayrak dikmemizi beklemeyin!

Çünkü biz, bunu yapsak da öleceğimizi biliyoruz. Bırakın savaşçı onuruyla ölelim!

Dilerseniz bizimle olun, elinizden geldiğince, öcümüzü sizden her biri boynuna taksın!

Dilerseniz bize acıyarak ölümümüzü izleyin!

Temennimiz, ALLAH’ın, emaneti savsaklayan herkesten kısas almasıdır!

Umarız bizim aleyhimize olmazsınız! Allah aşkına, bari aleyhimize olmayın!

Ey ümmetin liderleri, ey ümmetin halkları!

ALLAH'ım! Sana şikayette bulunuyorum! Sana şikayette bulunuyorum! Sana şikayette bulunuyorum!

Gücümün azlığını, imkanımın yetersizliğini ve insanlara karşı zaafımı sana şikayet ediyorum!

Sen mustazafların Rabb'isin! Sen bizim Rabb'imizsin! Bizi kime bırakıyorsun?

Bize cehennem olacak uzaklara mı?

Veya düşmana mı?

ALLAH'ım! Akıtılan kanlar, dokunulan ırzlar, çişnenen hürmetler, yetim bırakılan çocuklar, oğlunu yitirmiş anneler, dul kalmış kadınlar, yıkılmış evler ve ifsad edilmiş ekinler aşkına sana şikayette bulunuyorum.

Sana şikayette bulunuyorum! Gücümüz dağıldı! Birliğimiz bozuldu! Yollarımız ayrıldı! Halkımızın zaafını ve ümmetimizin bize yardım edip, düşmanı yenmedeki aczini sana şikayet ediyoruz!’

(Ahmed Yasin)

Ey masal ülkelerinin evlatları, uyanın! Dinlediğiniz sadece masaldır, bunu bilin yeter! Yaşananlardan ibret alın! Ve dua edin!

Sahi bir masal mı anlatıyorduk? Hayır biz o masalı yaşıyoruz!

Ufuk Gazetesi (Temmuz - 2006)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hariçten gazel okumak; Suriye ve Filistin

  Hızlı zamanlarda yaşıyoruz. Günlük hatta saatlik değişimler, olaylar ve bilgiler su gibi hatta esen bir yel gibi akıp duruyor. Bu haber ve...