30 Eylül 2011

Nasıl 'kurban' olunur?

Kavramlarımızı yeniden tanıma arayışlarımıza bu defa 'kurban' ile devam ediyoruz bir bakıma. Farkında olmadan türkçeleştirdiğimiz ve yine farkında olarak ya da olmayarak kendimize göre bir anlam yükleyip, sonra da bu anlamı asıl manayı bilmeden ve düşünmeden kullanma alışkanlığımıza kurban ettiğimiz 'kurban' kelimesinini klasik kullanım içinde düşünürsek; kameri takvimin (hicri takvimin) belli bir ayının belli bir gününde (zilhicce ayının 10. günü) zengin müslümanların gerekli şartlary taşıyan bir hayvanı Allah rızası için kesmesini ya da vekaletle kestirmesini anlarız. Bu tarif kendi başına 'kurban' kavramının temel eylemi olan zebh (kesme) işleminin gerçekleşmesini ifade eder.

Ve fakat bildiğimiz genel bir gerçek daha şudur ki; dinimizin bütün emir ve yasaklarş pratik ve ilk bakışta görülen yarar ve gereklerinin yanısıra daha geniş ve kapsamlı hatta çoğunlukla da toplumsal birtakım hikmetler içerirler. Hikmet ise en kısa anlamı ile ibadet ve fiillerin ruhunu oluşturur!

Şimdi 'kurban' kavramını bu bakış açısı ile irdelemeye başlayalım.

Bu kavramın ilk etapta herkesin bildiği genel-geçer hikmeti, kurban sebebi ile paylaşma, kendinde olandan olmayana verme ve zenginlerin Ramazan'da gönüllerini aldıkları fakirleri bu defa kurban ikramıyla sevindirmesidir. Bu hikmet hemen hemen herkes tarafından bilinir ve uygulanır. Takıldığımız tek nokta ise yaşadığı ülkelerde kurban eti ikram edecek fakir bulmakta zorlananlarımızın ne yapması gerektiğidir.

Bir kısmımız bunu kurbanını ihtiyaç sahiblerinin bolca bulunduğu gerek kendi memleketi ve gerekse diğer islam topraklarına göndererek halleder. Diğer bir kısmımız ise hem gönderir hem de kendi çocuklarının kurbanı bilmesi ve yaşaması için bulunduğu ülkede de ayrıca kurban keser. Her iki durumda da herhangi bir eksiklik ya da sakınca bulunmamaktadır. Yeter ki gönderilen kurbanlarda fıkhen gerekli olan 'vekalet' sistemi doğru olarak uygulansın!

Bu noktada devreye bir diğer hikmet girer: Kurbanı kes(tir)en, bunun ücretini ödeyen şahıs kurbanının etinden ya da diğer ürünlerinden hiç faydalanamamakta, hatta adını ilk defa duyduğu bir islam toprağında kesilen kurbanını hiç görememektedir. Öyleyse bu kurbanın o kişiye faydası nedir ki? Bu sorunun cevabı aslında çok ortada!

Bir ihtiyaç sahibinin ihtiyacını gidermenin mutluluğu bir ömür tıkabasa et yeme ile bile asla elde edilemeyecek ruhi (manevi) bir haz verir ki bu ne anlatılır ne de tadılmadan anlaşılır...

Tabi hadisenin ecir (sevap) kısmına hiç girmiyorum. Zira 'kurban' bizzat yaklaştıran bir ibadetin adıdır. Kelime olarak da manası budur. Bu mana ile 'kurban' zaten Allah'a yaklaşma gayesi ile yerine getirilen bir ibadet olmakla birlikte devamında ortaya çıkan yukarda bahsettiğimiz paylaşma ruhunu yeniden hatırlatması ile bir başka yakınlaşmanyn temelini atar. Bu yakınlık aslında bütün müslümanlar arasında zaten 'kardeşlik' gereği varolan ve kurbanla bir kez daha hatırlanan, perçinlenen, güçlenen ve dirilen birlik (vahdet) anlayışıdır.

'Kardeşi aç iken, tok yatan bizden değildir' ölçüsünü koyan bir Peygamber(sav)'in ümmetinden zaten kurban mevsimi olmasa da beklenen ve istenen bir haldir bu! Bu noktada ister istemez akla gelen yakın bir zamanda ağır felaketlerle sarsılan ve yıkılan Keşmir halkıdır. Yine yıllardır mülteci olarak kamplarda yaşamaya mahkum edilen Çeçen halkıdır. Saymaya devam ederek bütün sütunu garib beldelerin garib insanları ile doldurabilirim. Fakat bunun ne onlara ne bize bir faydası olmaz, zira bugün artık o beldelere ve daha adını bile duymadığımız birçok yere ulaşabilen, sahasında parmakla gösterilir faaliyetlere imza atan kurumlarımız var.

Gelelim bize...

Öncelikle 'kurban' hadisesinin sadece kurban kesmekten ibaret olmadığını ve bayram denen mefhumun kendi kendine, dört duvar arasında ya da çevremizdekilerden soyutlanarak kutlanamayacağını hatırlayalım.

En yakın çevremizden yani aile halkımızdan başlayarak 'kurban' bayramında yeniden yakınlaşmak en önemli maksadımız olmalı ve bu noktada muhatab olduğumuz müslüman olan ya da olmayan herkese bunu hissettirmeliyiz. Öyle ki; 'kurban' bayramını hiç bilmeyen biri bile bizimle karşılaştığında, konuştuğunda bizde bir değişiklik olduğunu farketmeli ve daha biz söylemeden o sormalı:

-Bu mutluluğun sebebi nedir?

Bu sorunun cevabı bizimle muhatablarımız arasındaki 'kurban'ı belirleyecektir. Yaşadığımız sevinci çevremizle paylaşabildiğimiz sürece birbirimize 'kurban' olacağız! Zaten asıl marifet ayakları bağlı bir hayvanı keserek ya da kestirerek kurban etmek değil; farklılıklarımıza rağmen birbirimize 'kurban' olabilmek, yakın olabilmektir.

Evet, bu gelen 'kurban'dır!

Öyleyse her çocuk bir İsmail, her baba bir İbrahim!

Atamız İbrahim(as)'e selam olsun!

O'nun sünnetini bize de sünnet kılan, bayram kılan Mekke'nin öksüzü Muhammed(sav)'e selam olsun!

Ve kıyamete kadar bu yolu izleyerek öksüz ve yetimleri sevindirenlere, Allah için birbirine 'kurban' olanlara selam olsun!

Ufuk Gazetesi (Ocak - 2006)

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hariçten gazel okumak; Suriye ve Filistin

  Hızlı zamanlarda yaşıyoruz. Günlük hatta saatlik değişimler, olaylar ve bilgiler su gibi hatta esen bir yel gibi akıp duruyor. Bu haber ve...