25 Nisan 2013

49 - Hucurat

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تُقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيِ اللَّهِ وَرَسُولِهِ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ


1. Ey iman edenler, Allah'ın ve Peygamber'inin önüne geçmeyin ve Allah'tan takva edin. Şüphesiz Allah semi'dir, alimdir.

Takva için en güzel tarif muhakkak ki Allah'ın Rasulü (sav) tarafından yapılan tariftir. 'Dikenli bir yolda yürümek'tir. Çıplak ayakları dikenlerden sakınır gibi haramlardan korunmaya çalışmak ve bunu Allah'ın rıza ve muhabbetini kaybetme korkusuyla yapmaktır.

Semi' yani işitmek sıfatı olan, herşeyi mutlaka işitendir. Alim ise bilginin kaynaklığı ve mutlak bilginin sahibi manasındadır ki 'i' harfinin uzatmasıyla söylenmelidir. 'A' harfi uzatılarak söylenmesi insanlar için uygundur. Zira o halde ilmini başkasından almış olan, ya da öğrenilmiş olanları bilen demek olur ki Zat-ı Zu'l Celal için 'öğrenmek' tabirini kullanmak imana muhaliftir.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَرْفَعُوا أَصْوَاتَكُمْ فَوْقَ صَوْتِ النَّبِيِّ وَلَا تَجْهَرُوا لَهُ بِالْقَوْلِ كَجَهْرِ بَعْضِكُمْ لِبَعْضٍ أَن تَحْبَطَ أَعْمَالُكُمْ وَأَنتُمْ لَا تَشْعُرُونَ


2. Ey iman edenler, seslerinizi Peygamber'in sesinin üstünde yükseltmeyin ve birbirinize bağırdığınız gibi ona da bağırmayın. Yoksa siz farkında olmadan amelleriniz boşa gider.

Bu O'nun devrinde yaşayanlar için fi'li bir durumu ifade ederse de O'nun hükmüne/sözüne muhalif olmamak manasında da anlaşılmalıdır. Birbirinizin sözleri hakkında konuştuğunuz gibi O'nun sözleri hakkında konuşmayın. Sadece bir sosyal adab öğretisi değil bir akidevi duruştur bu. Amelleri boşa götürecek kadar tehlikeli bir hal!

إِنَّ الَّذِينَ يَغُضُّونَ أَصْوَاتَهُمْ عِندَ رَسُولِ اللَّهِ أُوْلَئِكَ الَّذِينَ امْتَحَنَ اللَّهُ قُلُوبَهُمْ لِلتَّقْوَى لَهُم مَّغْفِرَةٌ وَأَجْرٌ عَظِيمٌ


3. Muhakkak ki, Allah'ın Rasul'ünün yanında seslerini kısanlar var ya; Allah onların kalplerini takva için imtihan etmiştir. Onlar için bağışlama ve büyük ecir vardır.

Yani Allah'ın Rasul'ünün hükmü karşısında boyun eğerek teslim olanlar, itirazı kalblerinden bile geçirmeyenler takva için güçlendirilmiştir, yahut kalbleri takva imtihanını kazanmıştır. 

إِنَّ الَّذِينَ يُنَادُونَكَ مِن وَرَاء الْحُجُرَاتِ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ


4. Şüphesiz seni odaların arkasından çağıranların çoğu akıl etmeyenlerdir.

Odaların arkalarından, ya da çağların ötelerinden.. Tüm zamanlarda ve tüm mekanlarda geçerli yegane hikmetin Rasulü'nün hükmüne muhalefet edenler ahmaklardır.

وَلَوْ أَنَّهُمْ صَبَرُوا حَتَّى تَخْرُجَ إِلَيْهِمْ لَكَانَ خَيْرًا لَّهُمْ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ


5. Eğer onlar sen yanlarına çıkıncaya kadar sabretselerdi elbette kendileri için daha hayırlı olurdu. Allah ğafurdur, rahimdir.

Senin onlar için çıkardığın hükme sabırla teslim olsaydılar bu onlar için daha hayırlı olurdu. Allah mağfiret yani günahları ecre dönüştüren ve rahim olan yani ahirette rahmeti yalnız mü'minler için olandır.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن جَاءكُمْ فَاسِقٌ بِنَبَأٍ فَتَبَيَّنُوا أَن تُصِيبُوا قَوْمًا بِجَهَالَةٍ فَتُصْبِحُوا عَلَى مَا فَعَلْتُمْ نَادِمِينَ


6. Ey iman edenler, eğer bir fasık size bir haber getirirse onu araştırın. Yoksa bilmeden bir kavme sataşırsınız da yaptığınıza pişman olursunuz.

Fasık, itikat yahut amelde Allah'ın sınırlarını çiğnemiş olanlar için kullanılan Kur'an kavramıdır. Istılahımızda daha çok amellerinde bir farzı terketmeyi yahut bir haramı işlemeyi adet haline getiren kişilere fasık denilmiştir.

Bu tariften yola çıkarak Allah'a verdiği iman ve salih amel ahdini bozmayı adet haline getiren birisinin bize doğru veya sahih bir haberle geleceğine güvenemeyiz ki ayet bunu emretmekle zaten akli gerekçeye ihtiyaç olmaksızın fasıkların haberlerine itimat edilmemesi gerektiğini tenbih etmektedir.

وَاعْلَمُوا أَنَّ فِيكُمْ رَسُولَ اللَّهِ لَوْ يُطِيعُكُمْ فِي كَثِيرٍ مِّنَ الْأَمْرِ لَعَنِتُّمْ وَلَكِنَّ اللَّهَ حَبَّبَ إِلَيْكُمُ الْإِيمَانَ وَزَيَّنَهُ فِي قُلُوبِكُمْ وَكَرَّهَ إِلَيْكُمُ الْكُفْرَ وَالْفُسُوقَ وَالْعِصْيَانَ أُوْلَئِكَ هُمُ الرَّاشِدُونَ


7. Ve bilin ki Allah'ın Rasulü içinizdedir. Eğer o birçok işte size uysaydı muhakkak sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah size imanı sevdirdi, onu kalplerinizde süsledi ve inkarı, fıskı ve isyanı size çirkin gösterdi. İşte onlar doğru yolda olanlardır.

Allah'ın Rasulü içinizdedir, yani gönlünüzde bulunan iman ile yüreklerinizdedir. Kitap ve hikmeti yani Kur'an ve sünneti ile aranızdadır. Kardeşlik hukukunu tayin eden risaletiyle aranızdadır. Bir bakıma aranızdaki bağdır. Aranızda yürüyen, konuşan velhasıl yaşayan Kur'an'dır.

Allah'ın Rasulü'nün tebliğ ve hükümlerinin çoğu sizin hoşunuza gitmeyebilir, nefsinize ağır gelebilir. Bunları sizin hoşlanacağınız şekle büründürmek gibi bir durum sözkonusu olmayacaktır. Ancak Allah, size iman sevdirerek kalblerinize onu güzel gösterecek şeylerle süsledi ve inkar, fısk ve isyanı ise çirkin göstererek uzaklaştırdı. İmanı seven ve buna kalbini açan için Allah'ın Rasulü'nün tebliğ ve hükümleri de sevimli olacak ve onları değiştirme yahut terketme gibi bir gaflete düşmeyecektir.

فَضْلًا مِّنَ اللَّهِ وَنِعْمَةً وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ


8. Allah'tan bir fazl ve nimettir. Allah alimdir, hakimdir.

وَإِن طَائِفَتَانِ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ اقْتَتَلُوا فَأَصْلِحُوا بَيْنَهُمَا فَإِن بَغَتْ إِحْدَاهُمَا عَلَى الْأُخْرَى فَقَاتِلُوا الَّتِي تَبْغِي حَتَّى تَفِيءَ إِلَى أَمْرِ اللَّهِ فَإِن فَاءتْ فَأَصْلِحُوا بَيْنَهُمَا بِالْعَدْلِ وَأَقْسِطُوا إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُقْسِطِينَ


9. Eğer mü'minlerden iki grup savaşırlarsa aralarını düzeltin. Biri diğerine karşı sınırları aşarsa, sınırı aşanlarla, Allah'ın emrine dönünceye kadar savaşın. Eğer dönerse artık aralarını adaletle düzeltin ve hükmünüzde adil olun. Muhakkak Allah adaletele hükmedenleri sever.

Adalet, iki kişi ya da topluluk arasında Allah'ın hükümleri ile hükmetmektir. Bu hükmü çiğneyenler 'tuğyan' ile ifade edilmiştir ki; sınırları aşan, taşan manasında olup, bu durumda kendileriyle savaşılması emredilmiştir. 

إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ فَأَصْلِحُوا بَيْنَ أَخَوَيْكُمْ وَاتَّقُوا اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ


10. Muhakkak ki mü'minler kardeştirler, o halde kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan takva edin. Umulur ki merhamet olunursunuz.

İhtilaflarda bu kardeşliğin hatırlatılması hem hüküm verecek yahut arayı bulacak kişinin adaletinin ölçüsünü tayin eder hem de ihtilaf sahiplerine nihayetinde tıpkı kan bağı gibi ortadan kaldırılamaz bir kardeşlik bağı ile kardeş olduklarını hatırlatır.

Eğer haklarında hüküm verdiğiniz iki tarafın her biri sizin kan kardeşiniz olsaydı nasıl birinden birini tercih edemez idiyseniz imanda kardeşiniz olanlar için de aynı tavrı sergilemek zorundasınız. Yine aynı şekilde aranızda bir anlaşmazlık bulunan kan kardeşiniz olsaydı nasıl ki o ihtilaf kardeşliğinizi ortadan kaldırmaz ve çözme zorunluluğu getirirse iman kardeşliği de aynı şekilde bir sorumluluktur.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا يَسْخَرْ قَومٌ مِّن قَوْمٍ عَسَى أَن يَكُونُوا خَيْرًا مِّنْهُمْ وَلَا نِسَاء مِّن نِّسَاء عَسَى أَن يَكُنَّ خَيْرًا مِّنْهُنَّ وَلَا تَلْمِزُوا أَنفُسَكُمْ وَلَا تَنَابَزُوا بِالْأَلْقَابِ بِئْسَ الاِسْمُ الْفُسُوقُ بَعْدَ الْإِيمَانِ وَمَن لَّمْ يَتُبْ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ


11. Ey iman edenler, bir topluluk diğer bir topluluğu alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha hayırlıdırlar. Kadınlar da kadınları. Belki o kadınlar kendilerinden daha hayırlıdırlar. Birbirinizi ayıplamayın ve birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü addır! Kim tevbe etmezse işte onlar zalimlerdendir.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اجْتَنِبُوا كَثِيرًا مِّنَ الظَّنِّ إِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ إِثْمٌ وَلَا تَجَسَّسُوا وَلَا يَغْتَب بَّعْضُكُم بَعْضًا أَيُحِبُّ أَحَدُكُمْ أَن يَأْكُلَ لَحْمَ أَخِيهِ مَيْتًا فَكَرِهْتُمُوهُ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ تَوَّابٌ رَّحِيمٌ


12. Ey iman edenler, zannın çoğundan sakının. Muhakkak bazı zanlar günahtır. Gizlilikleri araştırmayın. Bazılarınız bazılarınızın ğıybetini yapmasın. Biriniz ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte tiksindiniz. Allah'tan takva edin. Allah tevvabdır, rahimdir.


Zan, hakkında kesin bilgi sahibi olunmayan bir konuda bir kişi yahut topluluk hakkında yürütülen kötü tahmin yahut düşüncedir. 


Ğıybet, kişinin kardeşinin ğıyabında onu ayıplaması veya kınamasıdır. Duyduğunda hoşuna gitmeyecek söz söylemesidir şeklinde de tarif edilmiştir. Ğıybet edilen sıfat kişide bulunmazsa buna iftira denilir, olan şeyi söylemek ğıybettir. Ğıybet, 'kardeşinin etini yemek' olarak tarif edilerek iğrençliği hiç bir ihtimale yer bırakmayacak bir üslupla açıklanmıştır.

يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّا خَلَقْنَاكُم مِّن ذَكَرٍ وَأُنثَى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِندَ اللَّهِ أَتْقَاكُمْ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ


13. Ey insanlar, sizi bir erkekle bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi soylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en üstününüz en çok takva sahibi olanınızdır. Allah alimdir, habirdir.

Irk ve kabileler ile üstünlük kurma yahut bunları mukaddes değer zannetme gibi cahili fikirleri reddeden bu ayet ile aslında bu değişikliklerin tanınma ve bilinme için olduğu öğretilmiştir. Irkçılık her halukarda reddedilmiş bir cahiliye adetidir. Zaten insanın kendi tercihi yahut gayreti olmaksızın verilen bir hal ile başkalarına üstünlük iddiası komiktir. Hiçbirimiz ırklarımızı yahut renklerimizi kendimiz seçmedik... Meğer ki seçmiş olsa idik bile bununla gururlanmanın caiz olmayacağı ve bizim için asıl ölçünün takva olduğu kesindir. Takvanın ölçüsünü ise bilecek olan yalnız Allah'tır ve o sebeple kimin daha muttaki olduğu da muhaldir. Yani kimsenin kimseye karşı övünme vesilesi edebileceği bir üstünlüğü yoktur.

قَالَتِ الْأَعْرَابُ آمَنَّا قُل لَّمْ تُؤْمِنُوا وَلَكِن قُولُوا أَسْلَمْنَا وَلَمَّا يَدْخُلِ الْإِيمَانُ فِي قُلُوبِكُمْ وَإِن تُطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ لَا يَلِتْكُم مِّنْ أَعْمَالِكُمْ شَيْئًا إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ


14. Araplar, 'İman ettik' dediler. De ki: 'Siz iman etmediniz, ancak 'teslim olduk' deyin ve iman henüz kalplerinize girmemiştir. Eğer Allah'a ve Rasulü'ne itaat ederseniz O sizin amellerinizden hiçbir şey eksiltmez. Şüphesiz Allah ğafurdur, rahimdir.'

İslam olduğu halde iman kalplerine yerleşmemiş olan bir zümreden bahseden bu ayet aslında günümüzde de sıkça rastlanılan bir durumdur. Yani iman ettik dedikleri halde iman hakikatlerine veya Kur'an hükümlerine itiraz edebilen, Rasul'ün sünnetine sırt çeviren, hatta şeriatten Allah'a sığınan insanların varlığı bir vakıadır. 

Ancak yine de bunlar kalblerine yer etmeyen imanlarıyla bir salih amel işlediklerinde bunun boşa gitmeyeceği de bu ayetin bir müjdesidir. Bir çoğumuzun bu halde olma ihtimalini tefekkür etmek ise halimizin vehametini ortaya koymaktadır. Ya biz de bu zümreden isek? 

Amellerimizdeki huşu ve huzur eksikliğinin yanında muamelelerimizde Allah'ın hükümleri ile amel edemiyor oluşumuza alışmış olmamız korkarım ki bu zümreden olduğumuza işaret ediyor.

إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ ثُمَّ لَمْ يَرْتَابُوا وَجَاهَدُوا بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ أُوْلَئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَ


15. Muhakkak mü'minler ancak o kimselerdir ki, Allah'a ve Rasulü'ne iman etmiş sonra şüphe etmemiş ve mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda cihad etmişlerdir. İşte onlar sadıklardır.

Ve işte mü'min tarifi! Sadıklardan olmakla muttasıf mü'minler... Olmakla emrolunduğumuz şey budur.

قُلْ أَتُعَلِّمُونَ اللَّهَ بِدِينِكُمْ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ


16. De ki: 'Allah'a dininizi mi öğretiyorsunuz? Oysa Allah göklerde ve yerde ne varsa bilir. Allah her şeyi bilendir.'

Hala 'hık-mık' edenlere bu ayet bir 'sus' emri...

يَمُنُّونَ عَلَيْكَ أَنْ أَسْلَمُوا قُل لَّا تَمُنُّوا عَلَيَّ إِسْلَامَكُم بَلِ اللَّهُ يَمُنُّ عَلَيْكُمْ أَنْ هَدَاكُمْ لِلْإِيمَانِ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ


17. Müslüman oldular diye sana minnet ediyorlar. De ki: 'Müslüman olmanızı bana minnet etmeyin, bilakis Allah, sizi imana yöneltmesi dolayısıyla size minnet eder, eğer sadıklar iseniz.

Zannettiğimiz gibi cennetlik müslümanlar olmadığımızı farkettiğimizde, kendi halimizden memnun olmadığımızda, başvurduğumuz bu 'minnet' yolu tıkalıdır, kapalıdır.

إِنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ غَيْبَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاللَّهُ بَصِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ


18. Muhakkak Allah göklerin ve yerin ğaybını bilir. Allah yaptıklarınızı görmektedir.

İhsan (Allah'ın her an bizi gördüğünü unutmadan) üzere yaşamayı gerektiren, emreden işte bu bilgidir. O her halimizi görmektedir! Gizli yahut açık her şeyimizi... Göklerin ve yerin ğaybını bilen bizi mi bilmeyecektir!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hariçten gazel okumak; Suriye ve Filistin

  Hızlı zamanlarda yaşıyoruz. Günlük hatta saatlik değişimler, olaylar ve bilgiler su gibi hatta esen bir yel gibi akıp duruyor. Bu haber ve...