31 Ağustos 2013

Abd’ye sığınmaktan Allah’a sığınırım!

Zor zamanlar, zor zeminler ve kalitesiz insanların oluşturduğu toplumların birbirine düştüğü ve Rasulu Ekrem(sav)’in buyurduğu gibi; ‘aç insanların bir sofraya üşüştüğü gibi üstümüze saldırdığı’ günlerdeyiz. Herkesin şikayet ettiği ama kimsenin çare bulamadığı, bulanların da çaresiz kaldığı devirlerde...

En nakle ve akla yatkın çözüm olarak dillendirilen ‘ittihad-ı İslam’ fikrinin bir ütopyaya döndüğü bir çağdayız. İslam’ın ‘ümmet’ olarak vasfını yitirmesinin üzerinden 1 asırdan fazla zamanın geçtiği ve fakat küçük zümrelerin dışında ‘ümmet’ olma derdinin olmadığı, kalmadığı; ‘kardeşlik’ temelinde oluşması gereken bu güzide toplumu oluşturması beklenilenlerin ‘kardeş’ ol(a)madığı demlerde...

Kardeş olamayanların ırklarının yüreklerinde imanlarından daha büyük bir yer tuttuğu, coğrafyaların ve siyasi sınırların imanla değil güncel ‘cahili’ değerlerle belirlendiği ve bunların devletleri değil yürekleri böldüğü bir dünyadayız. Acıların ve zulümlerin, dünyanın kadim kavgası ‘tevhid ve şirk mücadelesi’nin tevhid ehli tarafından bile gözardı edilir olduğu ‘modern’ bir cahiliyede...

Suriye ve Mısır’da yaşananların Filistin’i unutturduğu hatta yahudilerin zulümlerinin mumla arandığı haberleri almaktan kalplerin karardığı, artık ölümlerin ve zulümlerin ancak kadın ve çocuklara uzandığında insanları etkileyebildiği ‘kalbi sökülmüş bir çağda’...

Bu hengamede herkesin hemen her konuda herşeyi bildiği ve her konuda herşeyi söylebildiği ortamlarda neredeyse mazlumların mazlumiyetleriyle suçlandığı ve hatta zulme, katliama destek olmaktan öteye geçerek bizzat katılanların(İran-Hizbullah) savunulmaktan utanılmadığı, hatta eleştirilerin ‘kurşunların önüne neden çıktılar ki’ noktasına hızla ilerlediği mide kaldırmaz zilletlerin gözümüze sokulduğu...

Rusya’nın pilotları ve silahları ile hergün müslüman katlettiği Suriye’de buna ses çıkaramayanların olası bir Abd saldırısının ‘emperyal dış müdahele’ olduğunu söyleyebilecek kadar alçaldığı...

‘Beşşar Ekber’ diye böğüren Baas Şebbihaları ile ‘Allahu Ekber’ diyen mücahidlerin savaşında Lübnan Hizbullah militanlarının Beşşar’ın ekber kalması uğruna müslümanlara saldırdığı...

Kudüs ve Mescidi Aksa’yı yıllardır politik malzeme yapan ancak bugüne kadar ne Abd’yle ne de İsrail’le hiçbir çatışmaya girmeyen İran’ın uydurduğu İran-Suriye-Lübnan direniş hilalinin neye ve kime direndiğini Suriyeli bebeklerin canlarıyla gösterdiği...

67’den beri İsrail işgalindeki Golan Tepeleri sebebiyle bir çatışmaya girmeyen katil Baas rejiminin sözkonusu müslümanlar olduğunda nasıl tüm gücü ve vahşetiyle ortaya çıktığı...

Bütün bunlara rağmen ne bizim ne de Suriye’de kendini bilen hiçbir müslümanın asla ve kat’a bir Abd işgalini onaylamadığı ve onaylayamayacağı gerçeğinin unutularak bu ‘zillî’ zümre tarafından ‘batıcı’ olmakla suçlandığı...

Dünyanın birçok noktasında halen ve geçmişte Abd ve batılı her türlü batıl ve istilacı zalimle canları ve mallarıyla cihad eden müslümanların ‘batıcı’, ‘natocu’ vs. gibi yaftalarla vasıflandırılarak zulüm ve katliamların savunulduğu...

‘Kim bir mü'mini kasıtlı olarak öldürürse onun cezası içinde sürekli kalmak üzere cehennemdir. Allah ona ğadab etmiş, onu lanetlemiş ve onun için büyük bir azab hazırlamıştır.’ (Nisa 93)

Müslümanların Abd’ye sığınmak gibi bir felakete düşmesi ‘imani’ bir sorundur. Zira İslam, temel akide olarak ‘yalnız Allah’a sığınmayı’ esas olarak tayin etmiştir. Esasen ‘Allahu Ekber’ diyen bir mü’minin Allah’tan başkasını ‘süper güç’ olarak tanıması da mümkün değildir. Bu hususta bir tereddüdü olanın önce yeniden iman etmesi gerekmektedir. Putperestlik yahut Allah’tan başkasını ilah edinmek; bir taşa, tahtaya ya da betona tapınmaktan ibaret değildir.

Ancak kanatimce Abd’nin gerçekten Suriye’deki Baas zulmüne engel olmak ve onları sarsmak gibi bir niyeti olmadığı bizzat kendileri tarafından tartışmasız olarak ortaya konmuştur. Zaten bunlardan müslümanların menfaatine bir hareket beklemek ahmaklıktan başka birşey de olmaz.

Daha önce Bosna’da yıllarca katliamları seyreden ancak olay kendi dengelerine dokunur hale gelip müslümanların baskın çıkma ihtimali belirince müdahele ettikleri gibi, Suriye’de de menfaat ve gelecek planlarına ters işlerin olmaya başladığını görmeleri sonucu güya müdahele edecekler. Onların hesaplarını bozan tek şey ise İslam coğrafyasının herhangi bir parçasında Allah’ın dininin tehakküm ve üstünlüğüne dayanan bir idare ya da toplumun oluşmasıdır. Bu sebepledir ki Mısır’da gidişat hesaplarına aykırı ilerlemeye başladığında katliamlara seyirci kalırlarken, Suriye’de gidişat hesaplarına uymadığı için katliamlara müdahele etmeyi düşünüyorlar.

Her halukarda müslümanların kanlarının ve canlarının onların gözünde bir değeri olmadığını geçmişte ve günümüzde yaşanan hadiselerle hepimiz çok iyi biliyoruz. Kimse Abd’nin 1500 ya da 1,5 milyon müslüman canı için fazladan 2 füze masrafına girecek kadar bile insani olduğunu zannetmemeli...

Bütün bunlardan sonra; eğer bunca ön uyarıya ve hazırlık yapması için süreye rağmen Abd olur da Esad’a bir saldırı düzenler ve onun canını yakarsa yahut mazlumlara yönelmesi gereken bazı silahları yok ederse bundan neden rahatsız olacağım?

Bir ceylana saldıran çakala, ormanın eşkiyası olan sırtlan tırnak attığında ceylanın bundan üzülmesi mi gerekir?

Benim evime, yakınlarıma ve yaşadığım her yere bir çakal sürüsü saldırsaydı; onlara saldıran sırtlanlar hakkında ne düşünürsem Abd-Esad savaşında da aynı şeyi düşünürüm.

Suriye’de cephelerde yahut hanelerde kurşunlar, bombalar, füzeler ve zehirlerle katledilen her can için yüreğimin ‘kardeş’ adındaki büyük parçasına bir çuvaldız daha saplanırken kimse benden başka bir tavır beklememeli.

Kardeşimden bahsediyorum zira... Bunu anlayamayanlara Allah’ın ya bu kardeşliği nasip etmesini yahutta aynı imtihanı yaşatmasını temenni ederim.

Anlamak isteyenler için bir kez daha izah edeyim:

Kardeşim diyorum yani tıpkı anne-baba kan bağı olan kardeşim gibi... Kardeşimi boğazlıyor adam, bacıma tecavüz ediyor, çoluk-çocuğumu boğuyor, hanelerini başlarına yıkıyor!..

Kardeş diyorum yani, kardeş...

Allah'tan korkun ve şehidlerden utanın...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hariçten gazel okumak; Suriye ve Filistin

  Hızlı zamanlarda yaşıyoruz. Günlük hatta saatlik değişimler, olaylar ve bilgiler su gibi hatta esen bir yel gibi akıp duruyor. Bu haber ve...