20 Mayıs 2014

Belalar ve Taassub Felaketi

Çok ağır belalar ve imtihanlar yaşıyoruz; gün geçmesinki Suriye'den katliam haberleri gelmesin, Filistin'den ölümler ve esaretler duyulmasın. Afrika'nın ortasından Arakan'a, Kırım'dan Yemen'e her gün yeni zulümler ve yeni ölümler sayılıyor.

Şüphesiz bunların tamamı bir hikmetin sonucudur; biz bunu böyle bilir, böyle inanırız.

'Biz sizi biraz korku, biraz açlık ve biraz mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmeyle imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele!' Bakara 155

Bu gibi durumlarda nasıl tepki vereceğimiz de aslında bellidir:

'Onlar başlarına bir musibet geldiğinde: 'Şüphesiz biz Allah'a aidiz ve O'na döneceğiz' derler.' Bakara 156

Neticeden de eminiz:

'İşte böylelerine Rablerinden bağışlanma ve rahmet vardır. Doğru yol üzere olanlar da bunlardır.' Bakara 157

Bu belalarla insanların yaptıklarının ilgisi olabilir mi sorusunun cevabını ise yine Kur'an-dan alıyoruz:

'İnsanların ellerinin kazandıklarından dolayı karada ve denizde fesat çıktı. Umulur ki dönerler diye, yaptıklarının bazılarını böylece onlara tattırmaktadır.' Rum 41

Özellikle idarecilerin mes'uliyetlerinin çok daha büyük olduğu ve onların yaşanacak her olayı üzerlerine almaları kendilerini sorumlu bilmeleri gerektiğini ise gerek sahabeden ve gerekse onlardan sonra gelen salih ve adil idarecilerden örneklerle görüyoruz. Ki hepimizin adaletine şahitlik ettiği Ömer(ra)'ın yaşanan kuraklık ve kıtlık zamanlarında kendini sorumlu bilerek, onun günahları sebebiyle halkın helak edilmemesi ile ilgili ettiği duası meşhurdur.

Günümüze gelince, müslümanların başlarına idareci olanların hemen hepsi dinen adalet sıfatına muhatab olma ihtimali neredeyse hiç bulunmayan insanlardan ve kurumlardan oluşmaktadır. Aynı şekilde insanlar için asıl fitne olarak; hakka davet, iyiliği emir ve kötülükleri yasaklamaları beklenen alimlerin kendi şahsi kanaatlerini bayraklaştırmaları ve cemaatlerinin menfaatlerini savunmak hususunda pek bir mahir olmaları hayretamiz bir hadise olmaktan çıkmış olarak cereyan etmektedir.

Hakkın değil liderlerinin savunucuları ile hakkın değil cemaatlerinin mensupları olanların kavgalarından ortaya asla ve kat'a hak ve adalet çıkmayacaktır. Aksine fitne ve fesad kaçınılmaz son görünmektedir.

Son olaylarda bir şekilde yaşanan 'sünnetullah'tan olan felaket ve belaları kendilerine yapılan ve zulüm olarak isimlendirdikleri hadiselere bağlayarak adeta kendilerini kainatın merkezi zanneden hocalar eliyle taassub artık dünya sınırlarını ve dini ıstılahı da aşarak -haşa- Allah(cc)'in kudret ve azametini kendilerine munhasır kılacak kadar sapkınlığa ulaşmıştır.

Bunların zulüm diye ortalığı inlettikleri şeyler, dershanelerinin ve/veya okullarının kapatılması, bazı emniyet ve yargı mensubu arkadaşlarının tayin veya sürgün edilmelerinden ve onlara yapılan bazı hakaretamiz ibarelerden oluşmaktadır. İslam coğrafyasında yaşananlarla mukayese edildiğinde bu yaşananları zulüm, bunları yapanları ise Hud 113. ayette bahsedilen ve desteklenmeleri durumunda ateşin dokunacağı zalimler olarak anlamanın ne kadar zor olduğu ortadadır. Eğer bunlar o zalimlerse biz Kur'an-da örneğin Esad ve Sisi'yi nerede bulacağız? Ve oralarda yaşananlara rağmen bu idarecilerin evlerine düşmeyen ateşin Soma'ya düştüğünü ima eden ilim sahibi yazarın dünyaya hangi pencereden baktığını nasıl izah edeceğiz?

Elbette insanlara kendi yaşadıkları başkalarından ağır gelir ancak bunun da hiç değilse azıcık vicdan ölçüsü olmak zorunda değil midir?

Özetle Soma'dan tüm idareciler ve siyasiler kesinlikle sorumludurlar ama bu felaketi kendi cemaatine bağlamak dehşet verici bir taassuptur. Bu sorumluluk felaketlerin hikmetleri bakımından dini, alınmayan tedbir ve istismarlar bakımından ise dünyevi olarak ortadadır.

Dini kendi cemaatinden ibaret zanneden kafa yapısı, ayetleri ve hadisleri de cemaatine uygun yorumlamakta bir sorun görmediği gibi bunun doğru bir şey olduğunu da zannediyor. Cemaat liderini peygamber diyemediği için ondan çok daha üstün sıfatlarla yücelterek masum ilan eden ve bir tür uluhiyet makamına yerleştiren itikadı bu dinin neresinden ve nasıl ürettiklerini cidden merak ediyorum.

Hocalarının bedduası tutmadı diye yaşadıkları ezikliği son facia ile atmak ve mensuplarını bu acıyı istismar ederek kendilerine bağlamak için gayret sarfedenler karşısında taassubun bile izah edemediği bir itikadi sapmanın olduğunu görmemek mümkün değil.

Anlaşılan daha büyük afet ve belalar yaşansa idi bu insanlar hocalarının bedduaları tuttu diye sevinecek kadar düşmüşler. Biz bunları muhabbet fedaisi sanıyorduk oysa muhannet fedaisi çıktılar maalesef...

Bütün bunlara rağmen biliyorum ki, ne rezil başbakan müşaviri istifa edecek ne de işçilerden sorumlu çalışma bakanı ve tabii ki cemaat yazarlarının utanıp istifa etmesini de beklemiyorum.

Bunca rezilliği görmeyi hak edecek ne veballer aldık acaba diye düşünmekten kendimi alamıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hariçten gazel okumak; Suriye ve Filistin

  Hızlı zamanlarda yaşıyoruz. Günlük hatta saatlik değişimler, olaylar ve bilgiler su gibi hatta esen bir yel gibi akıp duruyor. Bu haber ve...