Müslümanlar,
geçen yüzyıl boyunca pek çok şeyini kaybetti ama herhalde en ağır kaybımız
"hikmetli siyaset" idi ve hala arıyoruz onu...
Kayıplarımız ya
da bozulmalarımız elbette ‘baş’tan başladı ki bu da şu meşhur hadisin bir bakıma
tevilidir: ‘Bu din ilik ilik sökülecektir; sökülecek ilk ilik idare, son ilik
ise namazdır.’
‘Ehli Sünnet ve
Cemaat’ olmanın ilk şartı ve sıfatı olan ‘sünnet’ kadar vazgeçilmez
tamamlayıcısı olan ‘cemaat olmak’ bu dinin ilk vahyedildiği günden beri en
değerli bağımız olmuştur. İslam toplumlarında devlet başkanından başlayan ve
halka halka tüm kesimleri içine alan bir cemaatleşme sözkonusudur.
İdareciler,
alimler, tüccarlar ve sair meslek erbabı bile kendi aralarında cemaatler
oluştururlar. Aynı şekilde mahalle halkı da muhteşem bir cemaattir. Mahalle
mescidleri bu cemaatin toplantı mekanıdır ve hatta mescidde ücretle görev yapan
bir imam yoktur. Onu yerine mesela mahallenin ayakkabıcısı namazları kıldırır,
o yoksa fırıncı geçer mihraba ve cemaat olur mahalle sakinleri...
Değişik
beldelerde ilmi ve ifranı ile öne çıkan, kendini hayra davete ve iyiliği
emredip kötülüğü nehyetmeye vakfetmiş bir çok faziletli insan sürekli toplumun
dünya ve ahiret işlerine faydası olacak nasihatler ve örnekliklerle cemaat hayatını
diri ve sağlıklı tutmaya vesile olurlar.
Sözün başında
bahsettiğimiz İslami idari boşluk sonucu ise özetlediğimiz bu kurumsal ve
toplumsal bağlar ya yok oldu ya da çürüdü gitti. Yeni bir sosyal doku
oluşturulurken geçmişten gelen ve İslam ahlakıyla bezenmiş örnekler ve önderler
hayattan çıkarıldı. Cami cemaati bile İslam’ın emrettiği gibi kardeşliklerden
oluşan bir yapı olamadı. Mahalleler ve komşuluklar zamanın getirdiği zorluklar
ve mücadelelerin gölgesinde kaldı.
Legal sahadan
silinen, İslam toplumunun dinamik yapısının temel taşları cemaatlerin ortadan
kalkması büyük bir boşluk oluşturdu ve dünyanın genel kanunu icabı boşluk
birileri tarafından doldurulmaya çalışıldı. Hiçbir kontrol ve denetleme
mekanizması olmayan yeraltı yapılanmaları gibi bir sürece girildi ve İslami
cemaatler ortaya çıktı. Gerek menfaat temini gibi dünyalık maksatlar gerekse
zaten zor durumda olan İslam halkının dini ve ahlaki durumunu daha da bozmaya
yönelik maksatlı yapılanmalar hızla çoğaldı ve üzerinde belki ileride dev çalışmalar
yapılmasını gerektiren merhaleler yaşanarak bugünlere gelindi.
Geldiğimiz
noktada, bir İslami cemaatin, İsrail ya da Abd ile işbirliği yaparak kendi
halkının dünya ve ahiret menfaatlerini peşkeş çekebileceğini örneğiyle
yaşayarak öğrendik.
Yine örneğiyle,
bir cemaat liderinin peygamberlik iddiasında bulunmasını ve bunu canlı
yayınlarda inen vahiylerle(!) ispatlanmaya çalışmasını gördük.
Halifelik ilan
edenler oldu; kimisi kraldı kimisi terörist, ama hiçbiri bırakın sadra şifa
olmayı kendilerine bile faydaları olmadı.
Mehdilik iddia
edenlerin sayısını belki internet arama motorlaarı biliyordur ama en
meşhurlarına hepimiz güldük geçtik.
Hemen hepsi
mutlaka itikadi sapmalarla taraftar toplayan bu cemaatler yaşadığımız son
cahiliye yüzyılının meyveleri olarak kalplerimizi yakmaya devam ediyorlar.
Tüm bu kaymalar,
sapmalar var olan cemaatlerin daha da içe kapanmasına ve itaat gibi İslami
gerekliliklerin kendine uygun yorumlamalarıyla kullanılmasına sebep oldu. Her
bir cemaat tek hak grubun kendileri olduğunu ve onların hocasına tabi olununca
herşeyin düzeleceğini ya da en azından maksadın hasıl olacağını iddia ettiler.
Tabii ki diğer cemaatlerin büyük çoğunluğu sapıktı! Hadi bazı iyileri varsa da
onların da mutlaka çok ağır hataları ve eksikleri vardı, mazaallah uzak durmak
gerekirdi yoksa helak olurduk.
Cemaat
mensupları, şirket yöneticisi olan hocanın sermayesi idiler; öyle herkese
verilemezlerdi. Hangi akıllı işadamı sermayesini rakibine kaptırırdı ki?
Kimin tv’si varsa
o büyüktü, kimin kitapları daha kaliteli basılıyorsa ve daha çok satılıyorsa o
makbuldu, öyleyse tüm şirket elemanları pardon cemaat mensupları kendi
yayınlarını sürekli satın almalı ve satılması için de reklam yapmalıydı. Kör
olası dünyada para olmadan islami hizmet yapılamıyordu ne de olsa.
Cemaat liderini
eleştirmek mi? Aklına getiren kendini kapıda bulur, selam kesilir, alışverişten
bile dışlanır; ardından gelsin tekfirler, gitsin nifaklar...
Hocalar hata
edebilirdi ama bizimki etmezdi, peygamberlerden başka herkes günah işleyebilirdi
ama bizimkinin bir günahını görebilemezdik; hatta en fıtri, en insani bazı
haller bile bizim hocadan uzaktı. Melek mi idi bilemezdik tabi ama Hızır
değilse de en azından evliya idi, istisnasız her cemaatin hocası hem de.
Bu kadar büyük
adamın önderlik ettiği bu muhteşem cemaatler için başarısızlık düşünülemezdi,
sünnetullah ve gayretullah hocaların iki dudağı arasındaydı, haşa!
Fakat Allah,
herkese layığını veriyordu, şikayet etme hakkımız yoktu...
Hocamız patron,
cemaati şirket elemanları; ne kadar büyürsek o kadar başarı, ne çok kazanırsak
o kadar büyümek. Kapitalist değiliz tabii ki, biz Allah için kazanıyor ve
Allah’ın kullarından saklıyoruz! Allah’ın dinine davet ediyor ama Allah’ın
kullarının hocalara kul olmasını istiyoruz!
Patron hocalar
bozuk para gibi ümmetin gençlerini harcıyor, nesillerimizi tüketiyorlar. Kendi
hevalarıyla kurdukları hayali dünyada verdikleri İslami mücadelede hep bizim
evlatlarımız ve bizim hayatlarımız tüketiliyor.
Allah hepimizi
ıslah etsin, ilk önce de hocalarımızı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder