01 Eylül 2018

Şaka mı Yapıyorsunuz?


Abdullah ibni Ömer(ra) şöyle rivayet etti:

Münafıklardan birisi Tebuk seferi hazırlıkları sırasında mescidde, Rasulullah(sas) ve mü’minleri kastederek: ‘Bunlardan daha korkak, bunlardan daha yalancı, bunlardan daha ödlek birini görmedim’ dedi. Bunu duyan sahabelerden birisi, ‘yalan söylüyorsun, sen bir münafıksın’ dedi ve olayı haber vermek üzere Rasulullah(sas)’ın yanına geldi. O henüz Peygamber(sas)’in yanına ulaşmadan nazil olan ayetler şunlardı:

Soracak olursan: 'Biz lafa dalmış şakalaşıyorduk' derler. De ki: 'Allah ile, O'nun ayetleriyle ve Peygamberiyle mi alay ediyordunuz?' Hiç özür dilemeyin. Siz imanınızdan sonra inkar ettiniz. Sizden bir topluluğu bağışlasak bile suçlu olmalarından dolayı bir topluluğu da azaplandıracağız. (Tevbe 65-66)

Bunu duyan münafık devesine binmiş olarak Rasulullah(sas)’e yetişti ve; ‘Ey Allah’ın Rasulü, biz şaka yapıyorduk, yol kolay geçsin diye kervancılar gibi abuk-subuk konuşuyorduk’ diyordu. Rasulullah(sas) ise sadece ayeti okuyor veonun sözlerine aldırış etmiyor, başka bir şey de söylemiyordu. Bir diğer rivayette münafık devesinden inmiş ayakları taşlara takılıp kanayarak Rasulullah(sas)’ın devesinin yanında koşturuyordu ancak O, münafığın yüzüne bile bakmıyordu. (Tefsiri Kebir, c 12, s 71 – İbni Kesir, c 5, s 209)

Tebuk seferi, İslam tarihinin en zorlu seferlerinden biri olarak meşhurdur. Öyle ki bazı sahabe bile bu sefere katılmaktan geri kalmış ve haklarından ayetler nazil olarak tevbelerinin kabul edildiği bildirilmiştir. (Tevbe 102)

Müslümanların madden ve manen ağır bir imtihandan geçtiği o dönemde, yola çıkan orduya katılmanın fazileti de böylece anlaşılmış olur. Onlarla alay edenlerin nifakları açıkça ilan edilmiş ve geri kalanlar ancak haklarında ayet inince tekrar İslam toplumunca kabullenilmişlerdir.

Alay etmek için kurdukları cümlelere dikkat ettiyseniz benzerlerini bugünlerde de söyleyen pek çok münafık olduğunu düşünmeniz işten bile değildir. Hatta öyle ilginç zümreler türedi ki; bırakınız bu gibi korkaklık ithamını, Rasulullah(sas)’in sünnetini şaka konusu yapmaktan bile çekinmeyecek kadar hadlerini aşıyorlar.

Şüphesiz Rasulullah(sas), kendisine tabi olunmak, bütün fanilerden çok sevilmek ve saygı duyulmak üzere Allah(cc)’in seçtiği peygamberidir. O’nunla alay etmeye cüret etmek bir yana hakkında yersiz bir ithamda bulunmak bile imanı yok eden ve sahibini nifaka sürükleyen bir felakettir.

İman dairesine girebilmek için söylenmesi gereken tevhid cümlesinin ikinci ve ayrılmaz parçası, O’nun risaletini ikrar ve ilandır. Bunun bölünmesi, ayrılması düşünülemez zira tevhid cümlesini bize öğreten, tebliğ eden, anlatan Muhammed(sas)’dir. O’na imanda ve teslimiyette en ufak bir şüphe O’nun öğrettiği tevhid cümlesinin ilk parçasından da şüphe etmek olur. Öyle ya, Rasulullah olarak Muhammed(sas)’i kabul etmeyen biri için Allah’ı tek ilah kabul edip ilan etmenin ne anlamı olabilir?

Tevhidi bölme fikrini bu topraklarda ilk ortaya atan ve savunanların daha sonra İslam’a ve bu toprakların tüm değerlerine ihanet edenler oldukları ortaya çıkmadı mı?

Biraz daha basit bir formülle anlatacak olursak; tevhid cümlesinin ilk bölümü olan La ilahe illallah, Kur’an olarak anlaşılırsa, ikinci bölüm olan Muhammedur rasulullah da sünnet olarak görülebilir. Kur’an ve sünnet üzerine bina edilen, büyük bir geçmişin ve muhteşem bir hukuk sisteminin varlığı ise yeryüzünün en değerli hakikati olarak karşımızda duruyor.

İslam, Kur’an ve sünnet temeli üzerine inşa edilen bir dindir. Temellerden sapan duvarlar ne kadar süslü ve sağlam olsalar da çökmeye mahkumdurlar. Temellerin bir kısmını ya da yarısını yok sayarak yapılacak işler ise binadan başka bir şeye benzeyecektir.

Kıyamete kadar devam edecek son ilahi nizamın tüm devirlere ve toplumlara, bütün sorunlar için çözüm üretmesinin yolu sağlam temellere dayanan bir sisteminin olmasıdır. İnsan aklını çalıştıran ancak sınırlandıran, sorgulatan ancak inandıran; asıl sistemi ilahi ancak çıkış yolları bulmayı insani bırakan, adalet ve refahın en fıtri ve güzel yolu İslam nizamıdır.

Bütün teorik anlatımların üstünde bir iman ile, Abdullah’ın oğlu Muhammed(sas)’i herkesten çok sevmeye ve O’nun yaptıklarını taklit etmeye, edemediklerimize üzülmeye ve O’na uymaya gayret göstermeye devam edeceğiz!

De ki, ‘eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.’ (Ali İmran 31)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hariçten gazel okumak; Suriye ve Filistin

  Hızlı zamanlarda yaşıyoruz. Günlük hatta saatlik değişimler, olaylar ve bilgiler su gibi hatta esen bir yel gibi akıp duruyor. Bu haber ve...