Hayat her birimize farklı sıfatlar ve konumlar tayin ediyor,
dünyanın kanunu bu; herkes ve her şey birbirine bağlı gibi ama bir o kadar da
bağımsız.
Zenginlik ya da fakirlik, güçlülük ya da zayıflık gibi en
sıradan tarifler bile karşılığı olmaksızın anlamsız ve değersiz kalıyor. Yani
demem o ki; birileri fakir olmasa zenginliğin ne değeri olabilir, ya da
birileri zayıf olmasa gücün ne anlamı kalır?
Dostluk ya da ıstılahi anlamda kardeşliğin de değeri ancak
yabancıların, nankörlerin ve hainlerin varlığıyla mı anlam kazanır? Yoksa her
açıdan zaten değerli ve eşsiz olan bu erdemli münasebetlerin yokluğuna mı
üzülüyoruz?
İnsanız, kim ve ne olduğumuzdan çok ama çok önce insan…
İnsanlığın bu saf ve sade, bu dürüst ve samimi, bu hesapsız ve
açık, bu rahat ve kolaylıkla ortaya konmasını da yine insanlığın baş tacı
Abdullah’ın oğlu Muhammed(sas)’den öğreniyoruz.
Önce, 1,5 yaşında toprağa verdiği oğlu İbrahim’in ardından
döktüğü gözyaşlarında görüyoruz. Mezarındaki sivri bir taşı temizletmesinde
görüyoruz. Cansız beden bundan etkilenmez hatırlatmasına “ama yaşayanların
canını acıtır” demesinde görüyoruz.
Sonra, çok sevdiği amcasının katilini görmek istememesinde
görüyoruz. Bütün insanlara, bütün sıkıntılara, insanların türlü incitmelerine
katlanışında ama amcasının katilini görmeye dayanamayışında görüyoruz.
İnsanız ve bir gönül kırgınlığı bütün bir ömür yakamızda
diken gibi takılı kalabilir.
İnsanız ve bir acı yüreğimizi yakıp, ciğerimizi eritebilir.
İnsanız ve kardeş ya da dost bildiklerimizden gelen darbenin
yarası iyileşse de izi geçmeyebilir.
İnsanız ve bize Allah(cc), hakkımızı alma hakkı vermiştir.
Hakkımızdan vazgeçmeme yani helal etmeme hakkımız da vardır. İnsan hakları diye
evrensel beyannameler dizen insanlığın yerine koyamayacağı bir takım haklar
için Allah(cc)’ın karışmadığı bir hesaplaşma vardır.
İnsanız yani yaratılıştan saygı duyulmayı hak ediyoruz.
Kullanılmamayı, kandırılmamayı, dolandırılmamayı becermek zorunda değiliz.
Aksine bunlardan korunmak zorunda olmadan yaşama hakkına sahibiz.
Kısacası; hırsızın hiç mi suçu yok diye soran Hoca’nın
aradığı cevap şu: Hırsız suçludur!
Haklarına riayet etmediklerimiz değil biz suçluyuz.
Dünya hayatı öyle çok uzun bir zaman değil, göz açıp
kapayıncaya kadar geçen yıllardan biliyoruz. Ölüm öyle çok uzak değil, her gün
çevremizden eksilenlerden biliyoruz.
Hepimiz iyi değiliz, öyle olsaydık toplumumuz da iyi olurdu.
İyi olmayan yanlarımızı görmeliyiz. İyiliği yok eden işlerimizi bulmalıyız.
Herkes kötü de yalnız ben iyi değilimdir. Her birimiz parça parça iyilikler ve
parça parça kötülükler koyarak bu toplumu oluşturuyoruz.
Kendimizden ve dolayısıyla toplumdan kaldıracağımız her
kötülük parçası iyilik yolunda atılmış bir adım olacaktır. Kötülüklerin
boşluğunu iyiliklerle doldurmak zorundayız. İyilik dünyanın en hızlı çoğalan
nesnesidir hem, tüketildikçe çoğalan bir şey iyilik…
İnsanız ve birbirimize insan gibi davranmak yapabileceğimiz
en güzel ve en kolay iştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder