Güneş
doğudan doğar ve öncesinde ufukta bir kızıllık belirir, batıdan batar ve
sonrasında ufukta bir kızıllık görülür. Üzerinde tefekkür etmek isteyenler
için, Allah’ın kainata koyduğu düzenin her biri ayrı ayrı ayetlerdir. Tıpkı
Kur’an ayetleri gibi, herkesin gönlüne ve aklına hitap eden ayetler.
Bir kere bu
düzenin insanoğlu var olduğundan beri, aksamadan ve değişmeden devam ediyor
olması, akıl sahipleri için büyük bir ayettir ve ancak iman ve acziyetini fark
etmeye vesile olur.
Baksanıza
dünya, kendi etrafında dönüyor, diğer gezegenlerle birlikte güneş etrafında
dönüyor, güneşle birlikte galaksi içinde dönüyor, galaksimizle birlikte
samanyolu içinde yol alıyor ve biz her akşam aynı yıldızları, aynı noktada bize
göz kırparken buluyoruz, yerleri insanoğlu gökyüzünü takip etmeye başladığından
beri milim değişmiyor.
Ve hiç bir
güç, Allah’ın koyduğu düzene müdahale edemiyor, değiştiremiyor, durduramıyor!
Güneş,
hayatımızı yönlendirdiğimiz zamanın ayetidir ve zaman dediğimiz hayatımızın en
değerli varlığı onu hiç ilgilendirmiyor. Yaratılış maksadına uygun olarak
duruyor öylece…
Doğuş ve
batış bize göredir, güneşin bunlardan haberi bile yok!
Ufuklardaki
kızıllık bizim gözlerimize göredir; ne güneşin, ne ufukların, ne de kızıllığın
bundan haberi bile yok!
Zamanı
saydığımız günler, saatler ve dakikalar, dahası haftalar ve aylar, yıllar ve
yüzyıllar bize göre geçiyor; güneşin ve gökyüzünün bunlardan haberi bile yok!
Biz, bize
göre yaşıyoruz; dünyanın bundan haberi bile yok!
Öldüğümüzde
de bize göre ölmüş olacağız; yaşayanların bundan haberi bile yok!
Başkasının
ölümü yaşanabilir bir duygu değildir çünkü, çünkü başkasının acısı
hissedilemez, başkasının sevinci hissedilemez. Güneşin bizim yanan tenimizi hissetmediği
gibi, karanlığın bizim göremeyen gözlerimizden haberinin olmayışı gibi…
Batının
müreffeh ve özgür, zengin ve şımarık bireylerinin; doğunun garip ve şaşkın,
fakir ve ezik halklarının acılarını ya da sevinçlerinin hissetmeleri de mümkün
olmaz, olmadı da.
Doğu ile
batının eşit olduğu zaman, sadece güneşin doğduğu ve battığı zamanlarda görülen
kızıllıkların benzerliği kadardır.
İnsan olmak
bakımından eşit gibiyizdir, lakin batılılar daha bir eşittir sanki. Canlarımız
olması bakımından da eşit yaratılmışızdır, fakat bir batılının canının kaç
doğulunun canına eşit olduğunu hesaplayamaz makinalar ve bombalar.
Seslerimizin
çıkması bakımından da eşitizdir, ama bir batılının sesi kadar uzağa ulaşamaz
bizim seslerimiz, hiçbir zaman!
Onlar;
dünyayı ve yaşayanlarını sömürür ve iliklerini kurutur sonra da karşımıza geçip
yaşanabilir bir dünya için neler yapmamız ve yapmamamız gerektiğini bize dikte
ederler.
Onlar;
canlarının ve çocuklarının derdinde olan doğuluların acısını hissedemezler ama
bizim de onlar kadar gamsız olup, buzulları ve balinaları dert edinmemizi
isterler.
Onlar;
dünyayı kendileri için yaşanır, başkaları için cehenneme çevirip, yaktıkları
ateşte pişirdikleri yemeklerinin lezzetli olması için insanları atarlar ocaklarına,
sonra da çıkan dumandan genizleri yanınca bize kızarlar, neden dumansız ve
sessiz yanıp kül olmuyoruz diye…
Her şeye
rağmen, güneş doğup batmaya devam ediyor ve günler yani zaman hem onlar hem
bizim için geçiyor. Devirler değişiyor. Tarihin ibresinin bizden yana dönme
zamanı yaklaşıyor, sabahın yaklaştığı gibi.
Doğu ile
batı yeniden eşitlenecek ve güneş doğudan doğmaya devam edecek. Biz doğuşun
kızıllığının sevincini yaşayacağız, onlar batışın kızıllığının hüznünü.
Engellemez bir kudret devranı değiştiriyor!
Size bir yara dokunduysa karşı topluluğa da benzer bir yara
dokundu. Allah'ın gerçekten iman etmiş olanları ortaya çıkarması ve aranızdan
şehitler edinmesi için, bu günleri böyle aranızda döndürürüz. Allah zalimleri
sevmez. (Ali
İmran 140)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder