Biz dünyalılar, onca eğitime ve bilişim imkanlarına rağmen
bir türlü kavramlar üzerinde anlaşamadık. Hala birimizin dam dediğine diğeri
direk demeye devam ediyor. Bunca gürültünün ve anlamsız tartışmanın temel çıkış
noktası da bu.
Tamam inşaat sektörünün kavramlarda belli bir dengeyi
yakaladığı bir vakıa, en azından hiçbiri dam ile direği tartışmıyor, gayet iyi
anlaşıyorlar ama misal bu ya; konu İslam olunca sıradan bir mesleki hassasiyet
bile tanımayan ve daha da acısı kendi menfaat ve hedefleri doğrultusunda bu
dini çarpıtarak kullanmaktan vazgeçmeyen bir kesim hep vardı, hala da var.
İslam’ı cüzlere ayırdığımızda, bunların her birinin tek başına
tam anlamıyla İslam olmadığını herhalde biliyoruzdur. Bu temel mantık daha
çocukken öğrendiğimiz bir gerçektir; bir dilim kek, bir dilim kektir, kek tepsisinin
tamamı değildir!
Bu kadar ciddi bir meseleyi, böylesine basit misallerle
anlatmam aslında konunun verdiği rahatsızlığı ifade edeceğim ağır kelimeleri
bastırmak için. Bu girizgahtan sonra asıl mevzuya gelelim.
Siyasal İslam tanımını siz uydurdunuz bayım! İşinize geldiği
gibi kullandınız, şimdi de işinize öyle geldiği için bitirmek istiyorsunuz.
Size göre siyasallık, yaşadığımız ülkenin kanunlarına uygun bir yapı ile siyasi
otoritede güç elde etmekti. Bunu gerçekleştirmek için de İslam gibi bu toprakların
her zerresine işlemiş ve tarih boyunca ana omurgamızı dik tutmuş bir desteği
kullandınız.
Meydanlarda temel bazı haklarından mahrum bırakılmış ve
hayatlarını bu dinin hakikatine göre düzenlemek isteyen halkı, onlara
istediklerini vereceğinizi vadederek, sizi desteklemeye ikna ettiniz. Bu yolla
makamlar ve imkanlar elde ettiniz. Hayatınız boyunca yemekle bitmeyecek mallar
ve neslinizi payidar edecek mülkler edindiniz.
Şimdi bitti demenizle biteceğinizi sandığınız şey, bu halkın
en azından bir kısmının hayat bildiği İslam dininin yaşam tarzının korunması gayesidir.
Siz dün ona siyasal İslam adını verdiniz diye bu gaye ve arzu var olmadı, bugün
de bitti demenizle bitmeyecek.
Kıyamete kadar var olacak bir dinin, kıyamete kadar ona tabi
olacak mensuplarının hayattan ve dünyadan beklentilerinin temelinde, bu dine
uygun bir toplumda yaşama ve en azından inancına göre yaşadığında saldırıya
uğramadan ve saygı görerek, kendini ve neslini ikame etme gibi bir niyeti, bir
kararlılığı ve ilanı vardır.
Ezanlar değiştirildiğinde de bu vardı, camiler ahır
yapıldığında da vardı, sizden önce de vardı, sizden sonra da olmaya devam
edecek. İsterseniz hatırlatayım; Sultan Alparslan Muhammed Han, Malazgirt
muharebesinde Bizans’ı yenmeden hemen önce Halep’teydi ve oraya şiiler
tarafından değiştirilen ezanı düzeltmek için gitmişti.
Tarih şöyle not düşmüştü:
Mekke'li müşriklerin, Allah(cc)'ın Rasulü(sas)’e ve onun
ashabına ettiği bin bir türlü işkence ve zulümden dolayı, Rasulullah(sas) ve
ashabının dinlerini rahatça yaşamak için Medine'ye hicretlerinden 463 sene
sonra, Türklerin Sultanı, Sultan Muhammed, Halep'e vardı.
Halep'in karşısına otağını kurarken, askerlerinden ve
beylerinden gür sesle Ezan-ı Muhammedi’yi
okumalarını istedi. Bunu yapmasındaki maksat, şehrin Şii yöneticilerine
gelme sebebinin ezanı doğru şekline çevirmek olduğunu göstermekti.
Halep’te düzeltilen ezan Malazgirt’te elde edilecek zaferin
teminatı oldu. Allah(cc), Sultan Alparslan Muhammed Han ve askerlerini muzaffer
kıldı ve neslini bu topraklara yerleştirdi.
İşte bizim gözümüzde İslam’ın siyasiliği budur. Halkın dünya
ve ahiret menfaatlerini sağlamak için gereken yolu takip ederek, Allah(cc)’in
dininin önündeki engelleri kaldırmak ve bu dini ifsat etmek isteyenlere mani
olmak; sizin anlayacağınız tanımlamayla siyasal İslam’dır.
Tuğrul Bey’in inşa ettiği Selçuklu da, Ertuğrul evladının bina
ettiği Osmanlı da, bu cihana İslam’ın bayraktarları olarak nam saldılar ve
öylece gittiler. Arkalarından havlayanların yüreğine kahır olsun, gam olsun,
acı olsun.
Bunu dün ikame edenler gibi, bugün de savunanlar var ve
yarın da tekrar ayağa kaldırılacak hakikat şudur ki; İslam kıyamete kadar devam
edecek ve mensupları da onun gereğini yaparak yaşayacak ve gerektiğinde de
gereğini yaparak ölecekler.
Politikacılar ve iktidarlar gelecek ve geçecek, hatta
devletler ve şehirler kurulup yıkılacak ama tarih hükmünü icra etmeye devam
edecek!
Topraklar ve savaşlar kazanılacak ya da kaybedilecek,
kaybedilen geri alınacak, alınan tekrar kaybedilecek; tarih böyle işliyor,
devran böyle dönüyor ama umutlarımız ve yüreklerimiz yıkılırsa bu akışın
dışında kalırız, dönüşümüz hayal bile olmaz, bunu gerçekleştirmek için bizden
başka bir nesil beklenir.
Yüreklerinizde imanlarınızı kavi tutun, umutlarınızı
büyütün; “İslam üstündür ve ona asla üstünlük kurulamaz!”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder