Çok hızlı yaşıyorduk, çok hızlı akıyordu sular ve elektrik
hızlıydı. Işık hızını bile hesaplamıştık. En hızlı uçuşlarla, en hızlı ulaşılan
uzaklar yakın olmuştu. Hızlı elemanlar makbuldü. Hızlı hayatlar yaşıyorduk ve
hızlı ölümlerle ölüyorduk.
Ölüm de hızlıydı!
Hızlı konuşuyor, hızlı yazıyor ve hızlı okuyorduk. Hız
ibreleri sadece arabalarda değil hayatın her alanında vardı; kimisi görünüyor
kimisi görünmüyordu ama hız vardı, olmalıydı.
Tam da bu hengamenin ortasında, vazgeçilemez zaruretlerin
üstünde, aksamaması gereken trafiklerin tepesinde aniden bir şey oldu.
Pek çok şey durdu!
Bir çok şey yavaşladı. Uçaklar eskisi kadar hatta hiç uçmaz
oldu. Otobüslerle bile seyahat edilemiyor. Sokağa çıkmak gönüllü ya da gönülsüz
yasaklanır oldu.
Olmazsa olmaz sandığımız her ey bir anda olmaz oldu!
Ölüm bile yavaşladı! Hep olan ama farkında olmadığımız
sayılarla ölüm, yavaşça girdi aramıza…
Ama hayat devam ediyor; bir yanda eski akışın hızından
beslenenler aç kalırken, diğer yanda bu duruşun duraklığını yapanlar dört köşe
oldular.
İnsan yine bir yol buldu, hayat akıyor yine, yine devam
ediyor acı ve açlık, yine sevinç duyuluyor bazı şeylerden ve yine insan işte…
Alıştıklarımızdan mahrum kalmanın ne menem bir hal olduğunu anlamak
isterken birden kendimizi Ramazan ile karşı karşıya buluverdik.
İşte bütün rahmet ve bereketi ile gelmişti Ramazan; az yiyecek,
az uyuyacak, az konuşacaktık. Dünyadan her ne alıyor idi isek -helal olmasına
rağmen- hepsinden daha az alacaktık. Rahmet ve bereketin dünyadan aldıklarımızın
azalmasıyla ters orantılı olması gereğiyle karşılaştık bir kere daha.
Çok Kur’an okuyacak, çok namaz kılacaktık; çok zikir, çok
salavat ve çokça infak! Çok vermek Ramazan’ın değil bütün bir Müslüman
hayatının olmazsa olmaz parçasıydı ve şimdi daha çok verecektik. Zekat deyip
verecek, sadaka deyip verecek, fitre deyip verecektik.
Dünyalık kaygılarımızı ve alışkanlıklarımızı oldukça
sınırlandıran ve engelleyen bir salgının ortasında, her şeye yeni anlam veren
Ramazan gelmişti. Hasta olmamak ya da ölmemek için değil, yalnız ve sadece
Allah(cc) için bazı şeylerden vazgeçecektik!
Hayatın hikmetini, yaşamanın hedefini, var olmanın nedenini
Ramazan ile bir kere daha anlamak ve anlamlandırmak zamanıdır. Şartlar ve hayatın
getirdikleri her birimiz için ayrı bir açıdan zor veya ayrı bir açıdan
güzeldir.
Seçme ihtimalimiz olmayan mecburiyetlerden dolayı kahrolmanın
anlamı yokken, değiştirebileceğimiz aksaklıkların farkında olmanın tam
zamanıdır.
Azalan meşgalelerin yerini doldurmak için iyiyi ve güzeli aramanın
tam zamanıdır.
Daha az insanla ve daha az muhatap olmanın, kalabalıklardan
uzak durmanın, kendinle baş başa kalmanın tam zamanıdır.
Aileyi yeniden keşfetmenin, toplumu yeniden tarif etmenin,
şehirleri yeniden isimlendirmenin, yurtları yeniden anlamlandırmanın; devlet ve
düzenin değerini, adalet ve sağlığın yerini, ihtiyaç ve israfın şeklini, denge
ve sükûneti yeniden bulmanın tam zamanıdır.
Baharın tam zamanıdır; kuru dallardan yeşil gözlerin
patlamasının, ağaçların rengarenk ve envai tatta meyvelere durmasının, gökte
güneşin gülümsemesinin, yağmurun yeri beslemesinin, yeni doğmuş yavruların toprağa
basmasının zamanıdır.
Çokça düşünmenin, çok okumanın ve tekrar çok düşünmenin
zamanıdır.
Kur’an’ı idrak etmenin tam zamanıdır!
Ramazan’ın tam zamanıdır!
***
“kıssalarda olur ya;
tam bu şehirde hikmet öldü derken bir şey olur,
şehre bir adam gelir,
bağırmaz,
filiz vermiş dal gibi sessizce çağırır...”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder