Her ferdin ve her düşünce sisteminin bir iyi ve iyilik
tarifi vardır. Neticede insana ve dünya düzenine dair bir şeyler söyleyen ve
bir hedefi, gayesi olanın mutlaka temel daveti, temel fikri, temel sözü iyilik
üzerine olmak zorundadır. Aksi halde çağrısına cevap bulma ihtimali kalmaz.
Öyle ya, baksanıza dünyanın en kötü yönetimleri ve en azılı
fikir sistemleri bile insanların iyiliği için ortaya çıktıklarını iddia
ediyorlar.
Hiçbir zalim; salt kötülük için zulmettiğini söylemedi, ona
sorulduğunda iyiliğin onun yaptığı olduğunu söyledi hep.
Haccac, sahabelere ve sahabe evlatlarına zulmederken, Kabe’ye
mancınıklarla taş atıp yıkarken bile yaptığının iyi olduğunu söylüyordu!
Karun’a kalsa, elindeki bütün ve saltanat onun kendi
emeğinin sonucuydu ve kimseyle paylaşmasına gerek yoktu ve o aslında iyi bir
adamdı!
Çok eskilere ve uzaklara gitmeye gerek yok!
Önce Rusya sonra Amerika, Afganistan’ı yıkarken ve Irak’a
demokrasi yağdırırken hep iyilik iddiasındaydılar. Sorsanız şimdi, Suriye
kasabı Esed de size iyi bir adam olduğunu söyleyecektir. Dahası nice insan
özelliğini kaybetmiş canlı da bunu onaylayacaktır.
Demek ki; iyilik, tarif ve içerik olarak insanların keyfine
bırakılamayacak ve istismarına yol verilmeyecek şekilde ortaya konulması
gereken bir kavram.
Bu noktada mutlak hakikatin kaynağı Kur’an iyiliği nasıl
tarif ediyor bakmak elzem oldu:
“Yüzlerinizi doğu ya da batı tarafına çevirmeniz iyilik
değildir. Asıl iyilik; Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara ve
peygamberlere inanan, malını sevdiği halde akrabasına, yetimlere, yoksullara,
yolda kalan gariplere, dilenenlere, hürriyetine kavuşmak isteyen köle ve
esirlere veren, namazı dosdoğru kılıp zekatı veren, anlaşma yaptığında sözünde
duran, sıkıntı, darlık, hastalık ve şiddetli savaş zamanlarında sabredenlerin
yaptığıdır. Kulluklarında samimi ve dürüst olanlar işte bunlardır, gerçek takva
sahipleri de yine bunlardır.” (Bakara 177)
Dünyanın bugün geldiği yeni dönemde, bir salgın sonucu her
yapının, düzenin ve değer verilen her şeyin tartışmaya açıldığını görüyoruz. Bu
bağlamda en çok gündeme gelen de, iyilik etmenin en tabii ve yaygın yolu olan, imkanı
olanların mallarından bir kısmını ihtiyaç sahipleriyle paylaşması oldu.
Memleketimizde de gerek sivil toplum kuruluşlarının, gerekse
devletin çağrısıyla bir iyilik kampanyası başlatıldı. İyilik etmek için yol ve
sebep arayan, fırsat bulduğunda da hemen koşanlar için bu bir hayrın kapısı
oldu ve gönüllerinden gelerek elindekini paylaşanlar gün be gün artmaya devam ediyor.
Bazılar içinse; bir bahaneyle iyilikten kaçmak için yol
aramak, çağrıların vicdanında oluşturduğu gayreti söndürmek için birilerine
saldırmak, iyilik etmek bir yana edenlere de engel olmak adeta bir görev gibi
sahiplenildi.
Nerede bir hayır daveti, iyilik çağrısı duysalar kulaklarını
tıkamaya, gözlerini kapatmaya başladılar. Daha da ileri giderek, o çağrıları
bastırmak için bağırıp çağırarak duyulmasını engellemeye çalıştılar.
Hayra davet eden devlet kurumu ise ayrı bir bahane, sivil
toplum kuruluşu ise apayrı bir sebep, kişi ise gayet kolay bir mazeret
buldular.
Oysa, niyetinde samimi olanı durduracak bir bahane yoktur.
Kaçmak için yol arayana ise durmak için sebep bulunmaz.
İyilik, dünya kurulalı beri, Allah(cc)’in vahyi üzerine bina
edilen fıtri yaşam tarzının doğal bir parçası, dini hayatın olmazsa olmaz bir
şartıdır. Bütün peygamberlerin daveti iyilik içindir, güzellik içindir. Dünya
hayatının en değerli saadeti iyilik yolu ile elde edilendir.
Birinin derdine deva olmak, Allah(cc)’in kudret ve
azametiyle yaratacağı bir sebebi taşıyan el olmak, Allah(cc) aç birini doyurmak
istediğinde ona vesile olmak, Allah(cc) açıktaki birini örtmek istediğinde o
örtüyü ulaştıran olmak, Allah(cc)’in icabet edeceği birinin duasının
gerçekleşmesine memur olmak, Allah(cc) karşılığında cenneti vermek üzere bize verdiklerinden
bir kısmını istediğinde bunun farkında olmak dünyada elde edilebilecek en büyük
nimetlerdendir.
İyilik edebilmek bir nimettir, fazilettir, keramettir,
merhamettir, vicdandır, insanlıktır.
İyilik eden Allah(cc)’in merhametine layık gördüğüdür.
İyilik etmek takvanın en kestirme yoludur.
İyilik etmek suya atılan taşın oluşturduğu dalgalar gibi
yayılan bir berekettir. Vermekle azalmamayı gösteren, matematik kurallarına
ters bir hakikattir.
İyilik İslam’ın şiarındandır; sembolüdür ve alametidir.
İyilik imandandır, İslam’dandır; İslam’ın ve imanın olduğu
yerde iyilik vardır, iyilik yoksa başka bir şey de yoktur.
Zor zamanlardan geçiyoruz, bütün dünyada olduğu gibi bizde
de, bu süreçte zor duruma düşenlerimiz olacak, iflas edenler veya kazancını
kaybedenler olacak. Bu sebeple, bahaneleri bir kenara bırakarak ve en
yakınlarımızdan başlayarak, imkanlarımız nispetinde iyilik etmek için gayret
etmek zorundayız.
Herkesin güvendiği kişi ya da bir kurum illaki vardır, onu
arayıp bulabiliriz. Sivil toplum kuruluşlarımız geçtiğimiz yıllar boyu edindikleri
tecrübe ve şeffaf kurumsal yapılarıyla hepimizin güvenini kazandılar ve bu
süreçte de ilk adımları onlar attılar. Hiç kimseye ya da kuruma güvenmeyenler
için bizzat devlet böyle bir çalışma başlattı. Resmi kurumlar eliyle düzenlenen
bir organizasyon var.
İyilik etmek için sebep var, yollar açık. İyilikten uzak
kalmak gibi bir bedbahtlık için aslında hiçbir bahane gerçek değil, geçerli
değil. Bunun muhasebesini her birimiz kendi iç dünyamızda yapabiliriz.
Allah(cc) iyilerden olmayı ve iyilik yapmayı bize nasip eylesin!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder