Her konuda her şeyi çok iyi bilmemiz imkan ve ihtimal
haricidir. Her mesleğin kendi kurallarını ve kıstaslarını en iyi o işin ehli
bilir ve haliyle de o konuda uzman olan onlardır. En basit tamir işine bile
ehlini arar, mümkünse en az hata ile yaptırmak için araştırırız.
Dinimiz yani kalbimiz, hayatımız, dünyamız ve ahiretimiz söz
konusu olduğunda da; en az arabamıza usta aradığımız kadar hassas, cep
telefonumuzun çizilmemesine gösterdiğimiz kadar titiz bir tavırla, kimden ve nasıl
öğrendiğimize dikkat etmek, ekmek aldığımız fırını seçmekten çok daha büyük bir
inceleme ile din aldığımız ağızları araştırmak, herhalde en değerli
vazifemizdir.
Alimlere hürmet şiarımızdır ancak Allah(cc)’in dini söz
konusu olduğunda kimsenin hatırına hakikat feda edilemez. Hele bir de o kişi
insanları saptırma potansiyeline sahip bir pozisyonda ise görmezden de
gelinemez. Sevdiğimiz bir hoca söyledi diye batıla hak elbisesi giydiremeyiz.
Alimlere gerçek hürmet, onların ayaklarının kaydığını fark
ettiğimizde, ateşten kurtarmaya çalışmaktır. Bu din yolu, en ustaların bile ayaklarının
kayabileceği kadar pırıl pırıl ve tertemiz bir yoldur.
Uydurma bir hadisi, uydurma olduğunu bile bile anlatıp,
Rasulullah’a(sas) yalan izafe etmekten çekinmeyen bir hocanın başka konularda
ne kadar yalan söyleme potansiyeline sahip olacağını tahmin etmek zor değil;
cehennemdeki makamına hazır olan neden çekinecek?
Çok şirin bir hoca, çok esprili, onu dinlemek çok hoşumuza
gidiyor olabilir ama emin olun bu meddahlıkla hocalığı karıştırmanın ahiretteki
karşılığı çok ağır olacaktır.
Ha, insanlar kandırılmayı seviyor ya da kandırıldıklarının
ortaya çıkmasından hoşlanmıyorlar, bu da ayrı bir vakıa. Hepimiz gittiğimiz yolun,
peşinde olduğumuz adamın en güzeli ve doğrusu olduğunu düşünür ve aksine inanmak
istemeyiz.
Her güzel konuşanı hoca zannetme yanılgısını anlamak mümkün
gerçi; hayatında hiç salih bir alim görmemiş olan biri, peşinden gittiğini haliyle
evliya zanneder.
Yapacak bir şey yok; herkesin hocası, alimi, şeyhi kendine.
Kimse kimsenin hocasını eleştiremez, hatası yoktur şeyhlerimizin ve kusursuzdur
liderlerimiz.
Peygamberler bile zelle/hata eder ama bizim hocamız haşa!
Bu anlayışın sapkınlığını anlatmaya bile gerek yoktur.
Hakikate insanların çoğunun kulağı kapalı, dile getirenlerin
ise sesini çağın saçma curcunasının gürültüsü bastırıyor ve daha kötüsü;
yalanın şöhreti yalancının şöhretine bağlı, inanmayanlara bile bulaşıyor.
Medya, yalanları ve yalancıları parlak ışıklarıyla süslüyor,
maalesef.
Ve fakat:
Allah(cc) el-Muzill’dir; dilediğini alçaltır ve rezil eder.
İnsanların göklere çıkarttıklarını yerin dibine geçiren O’dur.
İnsanların yerlere attıklarını göklere çıkartan yine O’dur.
Bu ümmetin salih alimleri, tıpkı geçmiş kavimlerin
peygamberleri gibi -içinde bulundukları toplumun adet ve fıtratlarına göre
farklı nüanslarla da olsa- dillendirdikleri hakikatler, uyguladıkları hayat
düzeni ve inşa ettikleri toplum yapısı aynıdır.
Alimlerimizin fıkhi hatta akidevi ihtilaflarında bile
ümmetin hayrının ve maslahatının olduğunu bize kalan devasa mirastan anlıyoruz.
Onların farklı yönlere büyüyen dallar gibi İslam ağacını büyüttüklerini ve ana
bedenden kopanları nasıl çürüttüklerini görüyoruz.
Bu geçmiş bilgisi bize bugünü değerlendirmede isabet
ihtimali sağlıyor. Meydanda alim, hoca ya da şeyh diye dolaşanların; neye ve
kime benzemeleri gerektiğini, neyle onları kıyaslayacağımızı böyle anlıyoruz.
Ebu Hanife’nin mezhebindenim diyene bakıyoruz, ne kadar
benzer ona diye. Tabi bu mukayeseyi yapabilmek için, bizim de mezhebinden/yolundan
gittiğimizi iddia ettiğimiz alimleri, bir nebze tanımamız gerekiyor. Bu biraz
zahmetli bir iş ama aksi halde bize sunulan her zatı, muhterem bilip dizinin
dibine oturup kalırız.
Altınla tenekeyi ayırt etmek için kuyumcu olmak şart değil,
aklı başında olmak ve biraz bu maddeleri tanımak yetiyor. Lakin altın suyuyla
boyanmış tenekeleri anlamak için ehlinden yardım almaktan başka bir yok yoktur.
İlim ehli olmayabiliriz, farz olanları bilsek kafi ama
birinin peşinden gideceksek onun gerçekten salih bir alim olduğundan emin olmak
zorundayız. Altın suyuyla boyanmış bir tenekeye, dünya ve ahiret servetimizi feda
edersek, çok yazık olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder