Her nimet aynı zamanda kendi imtihanını da beraberinde getiriyor.
Hayat nimeti, bütün bunların temelinde yer alırken; hayatımızı devam ettirmemiz
için bize bahşedilen, karşılıksız ve faturasız verilen yeme ve içme başta olmak
üzere, nefes alırken içimize çektiğimiz hava gibi nimetlerin aynı zamanda birer
imtihan vesilesi olduğunu unutmamamız gerekiyor.
Bütün sorumluluklarımızın özünde, kulluk bilincimizin ve
bundan kaynaklanan vazifelerimizin bulunması da, biz Allah(cc)’e iman eden Müslümanlar
için en doğal süreçlerden biridir.
Kainattaki bütün yaratılmışlara, hem hizmetimize verilmiş
hem de imtihan sebebimiz olarak bakmamız, bizi diğer insanlardan farklı olarak,
bütün varlıklara ve canlılara karşı daha bir merhametli ve dikkatli kılıyor.
Bir Müslüman için, büyük veballere ve günahlara düşmek,
ciddi bir felakettir. Bunun telafisi olarak tövbeye imkan bulmak ise belirsiz
bir durumdur. Ya vakit bulamadan can verirsem korkusu, bizi tutan, durduran,
çok narin bir engeldir.
Bu yüzdendir ki, “karıncayı incitmemek” bir deyimdir bizde. Aslında,
karıncayı incitmemek bir peygamber kıssasıdır. Merak edenler Neml suresine
müracaat edebilirler.
Karınca, hem küçüklüğü hem de insanların yollarına çok
çıkması sebebiyle, bu konuda güzel bir örnektir. Bunun dışında, bütün canlılar ve
bitkiler, bize nimet olarak sunulan ve karşılığını hem onları güzel kullanarak
hem de şükürlerini eda ederek, vermemiz gereken imtihanlarımızdırlar.
Ağaçlar ve kuşlar, gökyüzü ve nefes aldığımızda ciğerlerimize
çektiğimiz hava, içtiğimiz su ve kendisiyle güç bularak ibadet etme imkanı elde
ettiğimiz her tür temiz ve helal yiyecek; kendimiz ve neslimiz başta olmak
üzere, bütün bir insanlık adına, korumamız ve israf etmeden kullanmamız gereken
nimetlerden bazıları.
Biz Müslümanlar, insanlığın hizmetine verilen bunca varlığı,
şahsi sefamız veya dikkatsizliğimizle heba etmek gibi bir vebale girmeyi asla
istemeyiz. Elimizin erdiği ve gücümüzün yettiği her nimet bize bir emanettir
şuuruyla baktığımızda, varlıkları ile bize onları lütfeden Aziz ve Kahhar olan
Allah(cc)’i hatırlatan her şeye hürmet ederiz.
Müslümanların çevre ya da iklim krizi gibi sorunları olmaz.
Müslümanların kulluk sorunu olur, onun çözümü de bellidir.
Müslümanlar olarak bizler, dünyanın ya da kainatın dengesini
değiştirecek kudretteki tek varlığın, Allah(cc) olduğuna inanırız. İnsanların
kendi elleriyle, doğayı ve insanı bozmaları, hayatı ifsat etmeleri de ancak
Allah(cc)’in imtihan için onlara tanıdığı ortamlarla mümkün olabilmektedir.
Ne küresel ısınma, ne de onun sonucu olarak sunulan iklim
değişikliği, Allah(cc)’in kudret ve idaresinin dışına çıkamaz. Eriyen
buzulların da Rabbi Allah(cc)’dur. Yok olan hayvan türlerinin yok olmasını
takdir eden de O’dur, insanların korumaya aldıklarının kaderini, insanlar tarafından
korunmak olarak tayin eden de O!
Sıcak yazların ya da soğuk kışların Rabbi Allah(cc)’dur.
Başağını dolduramayan buğdayların da, dalında çürüyen
meyvenin de Rabbi Allah(cc)’dur.
Yağmurların ve sellerin, toprakların ve dağların da Rabbi
Allah(cc)’dur.
O, sebepler üzerine kurduğu kainatta, O’nun tayin ettiği
sebeplere riayet etmeden hayat sürmek isteyenlere imkan tanımaz. Kendini yüksek
bir yerden atan ölür. Kanun böyledir.
Dere yatağına ev yapanı sel alır. Uçurum kenarına yuva
kuranı yel alır.
Kimsenin O’nun katında bir iltiması yoktur. Dünyanın
kanunları herkes için geçerlidir. Peygamberleri de su içmek zorundadır, açıkça O’na
düşmanlık edenler de. Salih ve Mümin kulları da acıkır, şaki ve kafir kulları
da.
Dünyada Müslümanı da ateş yakar, kafiri de. Müslüman
beldesini de sel alır, gayri Müslim beldesini de.
İman ve teslimiyet, Mü’minlik ve Müslümanlık, tedbir almayı
ve Allah(cc)’in yarattığı sebeplere riayet etmeyi gerektirir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder