Dünyadır; gelinir ve gidilir, doğulur ve ölünür. Ardından
bir iz bırakılır. Yaşarken de öldükten sonra da, insanlar bıraktıkları izlerle
bilinir. İyiler iyi iz, kötüler kötü izler bırakır. İyiliğin yolu tektir ve sabittir,
bundandır iyiler tek iz bırakır demem; kötüler için metot ve yol çoktur, onlar
izler bırakırlar bu yüzden.
Bir de izinden yürünecek kadar kalıcı izler bırakanlar olur.
Yine iyiliğin izi tektir; Adem(a) ile başlar ve evlatları, peygamber olan ve olmayan
iyiler eliyle kıyamete kadar taşınır. Derindir bu yüzden iyiliğin izi,
karıştırılması, kaybolması mümkün değildir. Silinmesi düşünülemeyecek kadar
sağlam bir izdir, iyiliğin bıraktığı.
İyiliğin temeli, tevhit ve adalettir, gerisi bunların süsü…
Kötülerin izleri karmaşık ve siliktir; tıpkı kötülük gibi
yaygın ama zayıftır izleri de. Her yere ulaşabilir, bir dönem baskın ve üstün
görünebilir ancak bunlar hep geçici sihirler gibidir; bir Musa’nın çıkıp
asasını atmasına kadardır varlıkları.
Her biri bir başka açıdan, bir başka metotla yayılsa,
duyulsa da; aslında kötülük de tektir temelde. İnsanı bir şeylere kul etmektir temeli.
Onun üstünde envaiçeşit zehirli meyvesi vardır; görünüşte parlak ve renkli,
cazibeli ve ışıltılıdır hepsi.
Ve kötülüğün zirvesinde zulüm, ardından fitne vardır. Fitne
zulmün kapısını aralar, zulüm fitne ateşini harlar. Birbirini besleyen
canavarlar gibi yer, yutar, yok ederler iyilik namına yol yürüyenleri, adalet
adına adım atanları, tevhit üzere iman edenleri.
Fitne çıkaranlardan olmaktan, ateşten kaçar gibi kaçınmak
şart; fitne ateşine odun taşımaktan, esaretten kurtulur gibi kaçınmak gerek.
Fitne ateşine odun taşımamanın en basit yolu:
Sahadaysan tribünden konuşan seyircilere kulak
vermeyeceksin; kenardaysan lafla sahaya müdahale etmeyeceksin. Aksi halde her
kafadan bin bir sesin çıkması, takımının kafasını daha da karıştırıp yenilmesine
yol açacaktır.
Islah edemiyorsan, hiç değilse daha da ifsat olmasına sebep
olmayacaksın!
Bizim temel vasfımız; bozgunculuk değil ıslah ediciliktir.
Biz yapanlarız, tarih boyu hep bir yerleri ve bir şeyleri inşa ettik. Yıkıcılık
bizden uzak olsun. Hele de Müslümanlar arasındaki bağları bozmak, toplumlarını
dağıtmak, fitnelere kapılmak ve fitnenin yakıcı ateşini başkalarına taşımak
bizden çok ama çok uzak olsun.
Biz; yeşil ormanların, göz ağartan rengarenk çiçeklerin, gönül
ferahlatan serin rüzgarların, dağlardan akıp gelen temiz suların, gökyüzüne rahmet
taşıyan bulutların, yeryüzünde yürüyen günahsızların, dünyanın süsü gibi güzel
yaratılmış canlıların, emin ve mümin insanların medeniyetinin yolcuları,
iyiliğin iktidarının mirasçıları, adaletin savaşçıları, tevhidin
temsilcileriyiz.
Dünyada da ahirette de ateşten uzak olmaktır bütün derdimiz.
Ahiret ateşinden kurtulmanın, dünyada her türlü fitneden uzak durmakla olduğunu
biliriz. Bu dünyayı, zalimlerden ya da zalimlere destek olanlardan biri olarak
terk etmekten daha büyük bir endişemiz yoktur, gidişimize dair.
Ölüm, hayatın sonudur; fitne ise felaketin başlangıcı.
Fitneye düşen ölmekten beter bir ölümle ölmüştür ama farkında değildir. Derin
bir nefes alıp kendimizi bir yoklama zamanıdır; yaşıyor muyuz, yoksa ölmüşüz de
haberimiz mi yok?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder