Yakın ve uzak
unsurlarıyla insanlık tarihi genel olarak ortak geçmişimizdir. Biz müslümanlar
Adem(as) ile başlayan bir insanlık tarihine inanır ve bu hatıraları temelde
vahiy esaslı bilgilerle ve elbette insanların keşifleriyle tanır, bilir ve
ibret alırız.
Aslını ve neslini
merak etmek gayet insani bir his olsa da vahiyden koparılması bir yana, vahyin
temel bilgilerini inkar ve reddetmek için bir geçmiş düzenleme ameliyesine
girişmek insanı kendisine ve insan nesline hiç bir fayda sağlama ihtimali
olmayan boş işlere dahası neslini maymunlaştırmasına kadar gidebilir. Allah(cc)
bize neslimizin Adem(as)’dan olduğunu bildirmiş biz de buna iman etmişizdir. O’nun
yaratılış süreci de Kur’an’da aktarıldığına göre bu konuda bir sorunumuz yoktur
ve olmamalıdır. Varsa aklımız vahiyle tatmin olmamış, kalbimiz kendine başka
yollar aramaya başlamış demektir.
O günden bu yana
gelen ve giden insan neslinin yaşantı ve tecrübeleri bizim için değerli birer
hatıra ve ibret vesikalarıdır. Gerek müslim gerekse gayri müslim, insan
neslinden her bir ferdin elde ettiği bilgi, beceri ya da keşif bizim için değerlidir
ve ihtiyaçlarımızı gidermemiz için Allah(cc)’ın verdiği nimetlerdendir.
İnsanlar arasındaki bu bilgi ve keşif aktarmını İslam gayet doğal karşılar ve
hikmeti elde etmemiz için bizi teşvik eder.
Kur’an bize
geçmişte yaşayan insanlarla ilgili pek çok kıssa aktarır. Bundan Rahmani
maksadın ne olduğu yine bizzat Kur’an ile yahut hadis ile bazan da alimlerin
görüşleri ile anlaşılır ve bu anlayışta devirler ve coğrafyalarla değişerek ve
gelişerek devam eder. Bu devamlılık Kur’an’ın kıyamete kadar hüküm ve hikmet
kaynağı olarak hayatımızın içinde bizimle yaşayan bir kitap olmasındandır.
Tarihimizin
aktarımlarına elbette nesillerimizin sevapları kadar günahları da dahildir.
Hataları bilmeden onlardan sakınmak mümkün olmayacağından, bu nakil herhangi
bir sakınca barındırmaz ve geçmişi küçümsemek yahut hakaret için değil ibret
almak ve korunmak için yapılır. İbret alma sınırı aşılır ve dinin temellerini
kendilerinden aldığımız sahabe ve ulemayı aşağılama ve güvensizlik inşasına
dönüşürse; bu artık saf ve samimi bir niyetle yapılan tarihi bir aktarım değil
fitne ve fesat çıkarmak hatta Allah’ın dinini zayıf düşürmek ve halkın
çoğunluğunu oluşturan avamın kalbindeki imanı zayıflatmak gibi tehlikeli işlere
yol açmak olur.
Şüphesiz biz
peygamberlerden başkasının hatadan beri olmadığına inanır ve onları öylece
sever, öylece tabii oluruz. Allah(cc), bizim hatasız kullardan dini öğrenmemizi
murad etseydi peygamberlerine meleklerden oluşan bir sahabe ordusu ile destek
verir ve bize onlara tabi olmamızı emrederdi, ne kadar mümkün olurdu orası ayrı
bir soru.
Yakın islam
tarihi olarak isimlendirebileceğimiz ve kayıtlara geçmiş, son peygamber
Muhammed(sas) ve ashabının gerek hayat hikayeleri gerekse bu dini öğrenme,
yaşama ve tebliğ yani aktarma yolları da ehli tarafından tespit edilmiş ve
kullanıldıkları ilim alanlarına göre tasnif edilerek isimlendirilmişlerdir.
Sahabenin aralarındaki ihtilaflar da aynı şekilde tarihimize mal olmuş
olaylardır. Bu hadiselerden ibret almak ve ilmi sahalarda kullanmaktan başka
maksatlarla bunları diline dolamak samimiyetten değildir.
Zira sahabe bizim
kendilerinden dinimizi aldığımız, kitabımızı öğrendiğimiz, peygamberimizi
tanıdığımız ve din yolumuzun yıldızları bildiğimiz insanlardırlar. Onları
herhangi bir tarihi hadiseyi değerlendirir gibi rahat ve saygısızca
değerlendirmemiz sözkonusu olamaz. Hatalarını bize nakleden bir çok alimin yaptığı
gibi isimlerini bile zikretmeden aktarırız ki aynı zattan bir hadis naklettiğimizde
insanların gönülleri bulanmasın. Şahsi ya da siyasi hayatında bir sahabenin
hata etmesi onun sahabe olduğu gerçeğini ve ondan bize hayat veren hakikatleri
öğrendiğimiz gerçeğini değiştirmez.
Zamanın umarsız
ve saygısız nesillerinin geçmişleriyle hesaplaşma hastalıkları bize uzaktır.
Biz geçmişimizle de geleceğimizle de ancak ve sadece ahirette Huzur-u İlahi’de
hesaplaşmaya iman edenleriz ki o hesabı görecek olan da biz değil Alemlerin
Rabb’i olan Allah(cc)’tır.
Bunlar geçmiş bir ümmettir. Onların kazandıkları
kendilerine sizin kazandıklarınız ise sizedir. Siz onların yaptıklarından
sorumlu tutulmayacaksınız. (Bakara 134)
Dikkat ederseniz
kendileri herhangi bir başarı ya da gözle görülür bir gelişme kat etmekten aciz
kalan, geçmişin başarılarıyla övünmek işlerine gelmeyenler, genellikle bu
hataları dillerine dolayarak nefislerini tatmin yolunu seçiyorlar. Bizden
önceki nesillerin hayırlı ve güzel işleri ile iftihar etmek ve onlara imrenerek
bu yolda onları taklit etmeyi ve onların yollarını izlemeyi arzulamak hayırlı
ve salih amellerin yolunu açacak bir bakış açısıdır.
Bunun tam aksine,
geçmişte işlenilen hataları, çıkarılan fitneleri ve kaybedilen güzel hasletleri
öne çıkarmak, yeni nesillere o kadim medeniyet çizgisini kopartarak ve adeta
yok sayarak silik ve kuşkulu, karanlık ve meçhul bir geçmiş sunmak ve bunu da
güya daha temiz ve daha saf bir din anlayışı ortaya koymak adına yapmak naklen
ahlaksızlık, aklen imkansızlık içeren bir gafletin daha da ötesi ve kötüsü bir
hıyanetin işaretidir.
Tarihin ilk
gününden yola çıkan ve kıyamete kadar yürümeye devam edecek olan insan neslinin
en güzel mensupları olarak müslümanlar bir bedenin azaları gibidirler; bir
kısmı olmazsa olmaz iken bir kısmı dökülen tüy, kırılan tırnak kadar bile değer
ifade etmeyebilir ve fakat tamamı İslam’ın neslidirler ve onlardan bazılarını
hele de kalp gibi değerli olanları, el ayak gibi vazgeçilmez olanları iptal
etmek, bu şahs-ı maneviyi sakat bırakmak belki de katletmek maksadına hizmet
eder.
Bu büyük ve
mukaddes neslin yolculuğu kıyamete kadar devam edecektir, mesele fert olarak
her birimizin bu bedenin neresinde yer almaya niyetimizin olduğu ve takdirin
bizi nereye yerleştireceği gerçeğidir. Kendimize layık gördüğümüzle hak
ettiğimizin aynı olması için gayret bize düşer.
Netice olarak, bize
Kitap ve Sünnet ile nakledilen hayırlı işler arasında "geçmişimizle
hesaplaşmak" gibi tuhaf bir yeni çağ hastalığı yoktur. Sahabe arasındaki
ihtilaflar sebebiyle kalplerimiz birine meyledebilir ancak bunu diline dolayıp
ileri-geri konuşmak salih amel değildir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder