Öyle ya da böyle hepimizin hayallerini dolduran,
hayatlarımızın hedefi haline getirdiğimiz birtakım toplumsal değişimler vardır.
Doğru ya da yanlış kısmından bağımsız, hepimizin içinde bir aslan yatar.
Bazılarımızın içindekinin, çakal ya da sırtlan olduğu elimize fırsat geçtiğinde
anlaşılır.
Bir kısmımız bu hayalleri gerçekleştirmek için ciddi adımlar
atar ve elde ettikleri semerelerle sevinir, şevke gelir, daha ötesi için
mücadele ederken; diğer bir yanımız, birilerinin nasılsa bu işi de yapacağı
umuduyla beklemeyi tercih eder.
Sırtlanlar en çok başka asil avcıların avını çalarak
beslenir, bu da fıtratının bir gereğidir, kimse ondan bir aslan asaleti
beklemez zaten!
İnsan olarak ömrümüz çok uzun değildir. Toplumlar da
insanların şekillendirdiği canlı birer varlık gibidirler. Biz ne isek,
yaşadığımız toplumu da ona dönüştürürüz. Dönüştüremiyor ya da değiştiremiyor
isek; ya biz sandığımız değilizdir ya da değişim için yaptıklarımız yanlıştır.
Neticede en ideal toplumların bile bir ömrü vardır ve vakti
geldiğinde son bulur.
Güzellik ve iyiliğin dünyada ömrü kısadır, gerçi dünyada her
şeyin ömrü kısadır. Çünkü dünyanın ömrü kısadır…
Bizlerin fertler olarak samimiyetle durduğumuz yerin,
yaşadığımız toplumdaki değeri, temsil ettiğimiz idealin de geleceğini
belirliyor.
Kendimizde bulduğumuz hakikat ve samimiyetin, muhataplarımızda
bulacağımız cevap ve değişim ile aynı oranda olduğunu bilmemiz gerekiyor.
Aynı minvalde; yürüdüğümüz yol, uyguladığımız metot,
sözlerimizin doğruluğu, işlerimizin gerçekliği ve niyetimizin samimiyeti,
sonucu belirleyen sebepler olarak, başkalarından önce kendimize bakmamız
gerektiğini hatırlatıyor.
On yıllar boyu tahrip edilen toplumları kısa bir sürede hayallerimizin
ufkuna taşıyamayınca hüsrana kapılmamız gereksiz olur. Batılın ve kötülüğün
ilmek ilmek işlenmesi gibi hakkın ve iyiliğin de dimağlara ilmek ilmek
işlenmesi gerekiyor.
Bugünden yarına, sihirli bir el ile kalpler evrilip
çevrilmeyecek! Sebepler yerine gelmeden bir nefes bile almamız ihtimal
dahilinde değil.
Kalpler Allah(cc)’ın elindedir. O’nun bozduğunu
düzeltebilecek yoktur, O’nun yaptığını yıkabilecekte yoktur.
Biz Müslümanların hayalindeki ideal toplum, tepeden inmeyecek!
Aksine gönüllerden çıkıp tepelere hakim olacaktır.
Tohumların en ideal ortamı topraktır. Serada yetiştirilen
meyveler ve sebzeler tatsızdır, gerçeklikten uzaktır. Fikir ve ideallerin
seralarda yetiştirilmesi ise genetik cinayettir.
Biz köklerimizi toprağımıza salmak ve başımızı çıkarmak
zorundayız. Güneşi verecek olan, O’nun ve bizim rabbimiz olan Allah(cc)’tır.
Suyu yağdıracak, rüzgarı çevirecek, gölgelerimizi atacak, yüzümüzü ağartacak O’dur.
En büyük hüsran, başarı ya da başarısızlığı kendimizden, çevremizden
ve sair insanlardan bilmek olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder