Takvimler, insanların birtakım planlamalar yapmak için
kullandıkları ve zamanın akışına ya da olayların gidişatına etkisi olmayan
hesap sistemleridir. Bunu belirtme ihtiyacına sebep olan serzenişleri duymuşsunuzdur.
Pek çok insan, 2020 yılına sitemlerle başlayan cümleler
kurmaktan değişik bir teselli buluyor. Oysa zaman takvimlerden bağımsız akmaya
devam ettiği gibi, olaylar da takvimlerle alakasız olarak, Allah(cc)’in dünya
için tayin ettiği kader çizgisinde cereyan ediyor.
Bu sözlerin en vahim tarafı; Kadir-i Mutlak olan
Allah(cc)’in ve O’nun tayin ettiği kaderin unutularak, yaşananları bir devre,
bir takvime ya da sebep olan birilerine veya bir şeylere bağlamaktır. Oysa
sebepler dünyaya Allah(cc)’in koyduğu kanunlardır.
Bulutlar toplanacak ve yağmurlar yağacaktır. Yağmuru bulutun
yağdırdığını zannetmek İslami açıdan gaflet ve dalalet olurken ,insani açıdan
da bunca muhteşem deveranın kendiliğinden ve başıboş vuku bulduğunu zannetmek,
zavallı bir ahmaklık olarak kalır.
Hastalığın ya da şifanın sebepleri elbette olacaktır.
Sebeplere tapınmak herhalde şirkin maalesef en yaygın şekillerinden biridir.
Olan ya da olacak olayların ardındaki gerçek failin
Allah(cc) olduğunu unutmak, o kadar tehlikeli bir haldir ki; bize sürekli bir
zikir halinde olmamız emredilirken, aslında bunun her an yaşananlarda
Allah(cc)’in kudret ve azametini idrak etmek olduğu ve bunun imanın bir gereği
olduğu kadar, selim bir kalple yaşamanın da en güzel yolu olmasıdır.
Hayat ve ölüm gibi temel meselelerde kaderimizin
Allah(cc)’in elinde olduğunu unutmamamız gerektiği gibi, hayatın getirdiği
sevinç ya da üzüntülerde de, nihayetinde kaderin hükmünün icra edildiğini
hatırlamamız, hayatı bize ve çevremizdeki herkese kolaylaştıracaktır.
Kainata verilen muhteşem nizamın, hesap etmekte
zorlandığımız ve sadece tahminen şu kadar milyon yıl diyebildiğimiz bir
süredir, devam edip bugüne gelmiş olmasını temin eden kudret, şüphesiz
Allah(cc)’indir.
Gözümüzle görmekten mahrum olsak da, gelişmelerimiz
vesilesiyle yaptığımız ve aklımızın alamayacağı kadar uzaklıkları görünür kılan
aletlerimize rağmen, sonunu bulmayı bırakın, hesap bile edemediğimiz uzayın
büyüklüğünün, en iyi tahminle, Allah(cc)’in arşının yanında, dünyanın en büyük
çölüne düşmüş bir yüzük kadar olabileceğini düşündüğümüzde, ne azametli bir
kudretle muhatap olduğumuzu idrak etmemiz için bir adım atmış oluruz.
İşte bu büyüklüğü hesaplanamayan kainatın içinde, bizim gibi
ya da bize benzer, yaşadığı dünyayı imar eden ve Allah(cc)’in imtihan olunmakla
yükümlü kıldığı başka kullarının olması da pekala mümkündür. Bu, Allah(cc)’in
kudreti için bir “ol” emrine bakan basit bir iştir.
2020 yılında şunlar oldu, bunlar yaşandı ve en son artık bir
uzaylı teması kaldı gibi bir beklenti anlamsızdır. Olacaksa bunun tarihe bizim
verdiğimiz yıl numaralarıyla alakası olmayacağını herhalde tahmin edebiliriz.
Rahat olalım; alemde bizden başka benzerlerimiz varsa -ki
olmasına bir engel yoktur- Allah(cc) dilemedikçe buluşamayız, dilediğinde de
O’nun kaderi hükmünü icra edecektir.
Şu dünyada tasası çekilecek son şey herhalde budur.
Yaratan ve yaşatan, yöneten ve öldüren ancak Allah(cc)’dir.
Hastalıkların ya da virüslerin de rabbi ancak Allah(cc)’dir.
Doktorların ve ilaçların da ilahı yine Allah(cc)’dir.
Sebeplerin ve sonuçların da yaratıcısı Allah(cc)’dir.
Dünyanın da uzayın da mutlak hakimi sadece Allah(cc)’dir.
Alemlerin Rabbi olan Allah(cc)’a iman eder ve teslim oluruz
ki; O’nun dilemesi dışında bize fayda ya da zarar verebilecek bir yaratık
yoktur ve olamaz.