Tarihin tekerrür
ettiği iddiası belki de insanların kendi gafletlerini, unutkanlıklarını dahası
hatalarını mazur gösterebilmek için ortaya koydukları bir sözden ibarettir.
Tekrar eden tarihi süreçlerin benzer dinamiklerin planlı ya da plansız yanyana
gelmeleriyle oluşması bize bu konuda yol gösterebilir. Ve tabii ki dünyalık
sebeplerin aynı şartlarda meydana gelmesi durumunda sonuçlarının değişmediği de
sünnetullah olarak karşımıza çıkar.
Yaklaşık 100 yıl
önce, büyük bir yenilgi ve dağılma yaşamış İslam coğrafyası bugün yine
yarınların ne getireceğini pek kestiremediğimiz bir zaman diliminden geçiyor.
Halihazırdaki enkazın henüz toplanmamış olması yani Osmanlı’dan sonra ne sağlam
bir siyasi ne de güçlü bir toplumsal yapı ortaya koyamadığımız bir vakıa! Halen
100 yıllık yaraların kangren olmuş çürüklerinin acılarını çekiyor ve
düşürüldüğümüz istila ve esaret sarmalından çıkma hususunda ciddi bir diriliş
gösteremiyoruz.
Yakın
coğrafyalarımızda yaşanan savaşların bizi etkilememesi ihtimal harici olduğundan
en az zararla nasıl çıkarız hesabı da yapılamayacak bir sorumluluk olarak
imparatorluk bakiyesi topraklarımız yine ucundan kıyısından çekiştirenlerle ve
tabii ki dara düştüğünde baba evine dönen evlatlar misali mültecilerle yani belki
de geri dönmemek üzere gelen misafirlerle muhatap oluyor. Bu son 2 yüzyılın
değişmeyen manzarası; Balkanlar’dan,
Kafkaslar’dan, Kırım’dan, Yemen’den ve hatta Afrika’dan akın akın bu topraklara
göçler yaşanmış.
Şimdi de
bölgemizde emperyalist zalimlerin planlarını gerçekleştirmek arzusu ile
kaynattıkları fitne kazanları başımıza dökülüyor. Dün Halep bugün Humus yarın
kimbilir hangi şehrimiz yakılıp yıkılıyor!
İki yılı aşkın
bir zaman önce Işid 700 kişilik bir konvoyla Musul’u ele geçirdiğinde tüm dünya
şaşırıp kalmıştı. Bugünlerde Türkiye’ye meydan okuyup tehditler savuran Irak’ın
ordusu o zamanlarda silahları ve araçları bir yana kıyafetlerini bile bırakarak
şehirden kaçmak zorunda kalmışlardı. Bölgeyi iyi tanıyan uzmanlar o sırada
yaşananların bir Işid işgali değil merkezi şii hükümetinin sünnilere Bağdat
başta olmak üzere Irak’ın sünni nüfus
çoğunluğunun yaşadığı şehirlerinde uyguladığı tehcir ve asimilasyon
politikalarından korunmak isteyen ve sıranın kendilerine geldiğinin farkında
olan yerel aşiretlerin bir bakıma koruma gücü olarak davet etmeleri sonucu
şehrin Işid idaresine geçtiğini söylediler. Yine Işid içinde yüksek mevkilerde
yer alan Saddam’ın eski generallerinin de Irak’ta nüfuzlarının hala var olduğu
ve bu gibi alanlarda kullanıldığı da ayrı bir gerçeklik olarak karşımızda
duruyor.
Musul’daki Işid
varlığı hakkında söylenecekler bu noktada sadece tahminden ibaret olsa da konu
ile ilgili en fazla bilgi sahibi olduğu düşünülecek isimlerden biri olan Irak
Sünni Aşiretler Konseyi lideri Duleymi, Musul dahil tüm Irak’ta şii vahşetine
karşı savaşan sünni güçler arasında Işid’in sayısal olarak yüzden on civarında
olduğunu açıkladı.
Musul gibi 2
milyon nüfuslu bir şehrin Işid bahane edilerek bombalarla yıkılması kadar
korkunç ikinci bir vahim durum daha var; tüm dünyanın gözleri önünde akla
hayale gelmeyecek işkence ve vahşetlere imza attıkları halde ne hikmetse
-galiba katlettikleri sünniler olduğundan olsa gerek- Irak’ta bir salgın
hastalık gibi dolaşan ve uğradıkları yerde çiğnenmedik hürmet bırakmayan şii
milisler.
Anlatması dile
zulüm vahşetlerin failleri olan bu çetelerin dillerine doladıkları ve İran dini
lideri Hamaney’den aldıkları direktifler ve yönlendirmelerle güya Musul
halkından Hz. Hüseyin(ra)’ın intikamını almak istedikleri artık herkesin malumu. Dünyanın tiyatro
oynatıcıları olan süper güçler bile Irak hükümeti ile bu çetelerin Musul’a
girmemeleri konusunda güvence istemeleri nasıl bir vahşetle karşılacağımızı
tahmin etmemizi kolaylaştırır belki. Musul halkı ise Işid’den daha vahşi bu
milislerin şehre girme ihtimaline karşı yurtlarını terketmeye başladılar
bile...
Bu hengamede
Türkiye’nin gerek olası mülteci akını gerekse yaşanacak katliam ve işkenceler
karşısında seyirci kalmayacağını açıklaması politik olarak ne kadar etkin bir
çıkış olacak bunu zaman gösterir ancak halihazırda bunu dillendiren ikinci bir
ülke daha yok! Siyasi sebebi ne olursa olsun yakın zamanda Musul’da yaşanması
muhtemel büyük savaştan kaçan mültecilerin sığınacağı ilk ülkenin Türkiye
olacak olması kaçınılmaz bir durum olarak görünüyor.
Fırat Kalkanı
benzeri bir de Dicle Kalkanı harekatı ile Irak topraklarında da bir tampon
bölge kurulması nihai seçenek olarak masada duruyor.
Çünkü herkesin
beklentisi aynı; şiiler Musul’a girince şehirde kalanlara uygulayacakları
muameleyi durduracak bir güç sahada henüz yok! Amerika ya da diğer koalisyon
ortakları belki de İran’la yaptıkları anlaşmalar gereği bu çetelerin
uyguladıkları insanlık dışı işkence ve katliamlara ses çıkarmak bir yana araç
ve silah desteği ile bunları sürekli besleyip büyütüyorlar. Kullandıkları tüm
malzeme Amerikan malı olan ama güya yerli ancak İran’dan talimat alan ama güya
Irak milis gücü... Nereden baksak tutarsız ve zalimce! Tabii onyıllarca ‘büyük
şeytan’ diye tüm toplantılarında lanetler yağdırdıkları Amerikan ekmeğini yiyen
ve onun atına binip kılıcını kuşanan bu milislerin Amerikan planlarına hizmet
etmeleri de artık varlıklarının sebebi olmuş durumda.
Savaş için
tahminde bulunmak elbette zor; işin ehli kim diye etrafımıza baktığımızda
sözüne güvenilir bir mutahap bulunamıyor. Işid’in Musul’u terketmesi için açık
bırakılan batı koridorunun neden açık bırakıldığını ve aslında kaçacak olan
militanlardan sonra asıl hedefin şehir halkı olduğu endişesi herkesin kabul
ettiği ve acziyetle seyrettiğimiz bir manzara...
Biz bu satırları
yazarken siz bu satırları okurken kaç eve daha bomba düştü ve kaç anne
evlatlarını ya da kaç evlat anne ve babasını kaybetti henüz istatistiksel bir
sayı olarak bile bilinmeyen kaç dram yaşandı, kaç kol koptu, kaç bacak ezildi
ve enkaz altından kaç bebek çıkarıldı bilinmiyor...
Dünyanın süper
güçleri ve avaneleri her türlü sebebi kullanarak okul, hastane ve ekmek
fırınları ile pazaryeri gibi savaş ahlakınca vurulmaması gereken noktaları
bombalamaya devam ediyorlar. Ahlaksızlığın devletler boyutunda ve caddeleri yok
eden silahlarla işlendiği zamanlardayız...
Allah sonumuzu
hayreyleye...