İnsan, evet belki
akıllıdır, zekidir, yetenekleri vardır, tasarlama ve hesap etme yetisi çok
gelişmiştir, eğitim aldığında bir çok konuda uzmanlaşabilir. Kendimize ait
beceri ve marifetlerin sayılmakla bitmemesi çok normal, zira Allah(cc) bizi
aleme efendi olsun, üstün olsun, hükmetsin, halifesi olsun diye yaratmıştır. (bknz.
Bakara 30)
Bir de bize
hisler vermiştir ki; bazen aklımız ve becerilerimiz devreden çıkabilir,
aldığımız eğitimler anlamını kaybedebilir ve biz bir anda vahşi bir hayvandan
daha aşağılık bir katile yahut munis bir kediden daha sakin bir yapıya
bürünebiliriz.
Severiz, kızarız,
nefret ederiz, çıldırırız bazen öfkeden yahut düşmanlıktan... Gözümüz kör olur
bazen! Açık gözlerle göremeyiz bazı gerçekleri de sapıtırız, dengemiz kayar,
dünya tersine dönüyor gibi tepkiler veririz.
Bu kadar etkin
hisleri başıboş bırakmamız en başta insanlığımıza yakışmaz. Öyle ya biz dünyaya
etkisi ve katkısı olan her şeyi idare etmek isteriz. Halifeyiz ya! Mümkünse
hisleri de kontrol edelim isteriz.
Kim kimi ne kadar
sevecek ve ne kadar kimlerden nefret edilecek?
Bu değerli alanı
Allah(cc) mutlak olarak doldurmuştur. Duygularımızı yahut ıstılahi adıyla
hevamızı bu dine ram etmedikçe imanımız arızalıdır ve arızalı bir imanla
cennete gidilemez! (bknz. Furkan 43, Casiye 23)
En çok Allah(cc)’i
severiz! Bu her birimizin iman, idrak ve takvasına göre değişen bir sevgidir.
Bazılarımız tüm bilgi edinme, idrak etme yollarının üstüne bir de gözleriyle
görmüştür, öyle sever ve artık dünyayı terketmek O’na büyük dosta kavuşmak
gelir. Rasulullah(sas) gibi...
Bazılarımız
görmüş kadar kesin bir tasdikle iman eder ve kudret, azamet ve nimetleri
karşısında tam bir teslimiyetle teslim olur Rabb’ine.
Bazılarımız için
sevgi itaate bile sebep olmaz, dilinin ucuyla sever bazımız ve bu sevgi hiç bir
karşılığa götürmez, hiç bir katkı sağlamaz sahibine.
Allah(cc)’in
sevgisini kaybetme korkusu diye de tarif edilen takva, her birimizin sevgisinin
en net ölçeğidir aslında; kim Allah(cc)’i ne kadar sevdiğini görmek istiyorsa
amellerine baksın, takvası ne kadar ise o kadardır...
Hemen takvanın
tarifine buradan atıf yapalım; takva, dikenli bir yolda yürürken elbiselerini
dikenlerden korumak için toparlayarak, dikenlere basmadan yürümeye çalışmaktır.
Dikenler, Allah(cc)’in rıza ve muhabbetini kaybettiren her türlü yasaktır.
Ve tabii ki
muhabbetullahın en net göstergesi Kur’an tarifiyle, Rasulullah(sas)’e uymaktır.
De ki: ‘Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki
Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayıcı, çok
merhamet edicidir.’ (Ali
İmran 31)
Sevginin en güzel
göstergesi hiç tereddütsüz itaattir, zira itaatsizlik sevdiğinin sevgisini
kaybetme ihtimalini ortaya çıkartır ki, hiç bir samimi sevgi sahibi bunu göze
alamaz. İnsanlar karşısında bile bu böyledir, annesinin sevgisini kaybetme
korkusu evlat için en önemli uyarıdır. İnsan fıtratı, sevdiğininin muhabbetini
kaybetme korkusu ile yaratılmıştır.
Allah(cc)’den
sonra en çok sevilecek varlık, Allah(cc)’in Rasulü Muhammed(sas)’dir. Bu
hususta kalbinde imandan bir zerre bulunan kimsenin şüphesi olmaz. Kitab-ı Kerim
olan Kur’an ve bu dinin ilk neslinden aktarılan muhabbet örnekleri bu konuda
yeterli delil ve emir sunmaktadır. Akıl sahiplerine başka bir yol gerekmez. (bknz.
Tevbe 24)
Diğer insanlara
gelince, sevginin ölçüsü; onların Allah(cc) ve Rasulü(sas) için ne kadar
sevgili olduklarıyla alakalıdır. Kim, Allah(cc) ve Rasulü(sas) katında değerli
idiyse veyahut bizim değerlendirebildiğimiz zahiri ile değerli görünüyorsa
bizim için en çok sevilecek insandır.
Bu anlayışla sair
insanların en değerlileri sahabe olur ki onların da içinden Rasulullah(sas)’e
yakınlıkları ve muhabbetleri ile temaruz edenler vardır. Sahabenin tabakatı
konusu İslam tarihinin önemli bir konusudur.
Sonra onlardan
sonra gelen tabiin, tebaut’tabiin ve sonra devam eden selefi salihin olmak
üzere insanlar bizim için tabaka tabaka değerlidirler. Bugüne kadar uzanan
sahih ve sağlam Ehli Sünnet çizginin salih ve muttaki mensupları bizim için
ayrı ayrı değerli ve sevilecek insanlardırlar.
Esas olan ölçüyü
kaybetmemek önemlidir; kimin ne kadar sevileceği Rasulullah(sas)’den başlayarak
kendi hocalarımıza kadar gelir. Her birimiz sevdiklerimizin hesabını
verebilecek kadar sevdiğimizden emin olmalıyız. Kalplerimizde yer verdiğimiz
insanlar bizim din ve dünya hayatımızı yönlendireceklerdir. Bu konuda
hassasiyet göstermemiz hem dinimiz hem de dünyamız için önemlidir.
Allah(cc) için
sevmek ve Allah(cc) için buğzetmek imanın da alametlerindendir. Kimi ne kadar
seveceğimiz konusuna bir giriş yapmış olalım, nefret edileceklere ise hiç
yerimiz kalmadı, kalmasın da zaten...