Azatlı bir köle
iken kumandanlığına getirildiği ordusunun gemilerini yaktığı günden beri Tarık
bin Ziyad, yeryüzünde ‘gemileri yakmak’ diye bir deyim var ve yakılan gemiler
kararlılığın, dirayetin ve kahramanlığın sembolü oldular.
Yakılan gemiler
yalnız geri dönüşün imkanını yok etmedi, korkuların ve zaafların çürük
tahtalarını da kül etti. Ateş, doğru yerde ve doğru hararetle kullanıldığında
altını değersiz madenlerden ayırmak için tek yoldur.
Mesele gemiler ve
ateş değildir aslında, kasdedilen bir fetihtir ve yanan gemiler onun kazanını
kaynatır. Bunun için gerekli olan büyük bir kumandan ve sağlam bir ordudan da
ziyade, uğrunda herşeyin yakılabileceği yani herşeyin göze alınabileceği bir
davadır, bir davettir.
Her gemi bir
şekilde yakılabilir de artık demirden yapılan bazı gemiler yakılamıyor, başı
dara düşenler hemen başını sokacak bir gemi bulabiliyor. Yakılmadan ardımızda bıraktığımız gemiler,
ayaklarımıza bağlı demir kütleleriyle bizi aşağılara çekmeye devam ediyorlar!
Mavi Marmara da
gemilerden bir gemi idi, onu diğerlerinden farklı kılan yanı 9 Aralık 1917’den
sonra bu topraklardan mukaddes ve mübarek topraklara düzenlenen, silahsız da
olsa ilk işgal delme gemisi olmasıydı...
Mavi Marmara ile Allah’ın
‘etrafını mübarek kıldığı’ (İsra 1) beldelere yapılan bu seferi yine Allah
bereketli kıldı ve yalnız şehidlerimiz sebebiyle bizlerin değil hemen her
müslümanın gönlüne bereket oldu.
Anadolu
müslümanlarının ümmet ile kardeş olduğunu çok uzun zaman sonra herkes bir kez
daha gördü, akan kanlarımız ve verilen canlarımızla bu kardeşlik perçinlendi.
Şahsi
şahitliğimdir ki, hemen bir yıl sonraki Hacc mevsiminde Mina’da flamalarımızdan
Türkiyeli olduğumuzu anlayan çadırlardaki hacıların yol kenarındaki
korkuluklara dizilerek bildikleri herhalde en güzel türkçe tamlama ile bize ‘Mavi
Marmara’ diye seslenmeleri o geminin ne olduğunu ve ne yaptığını kesin bir
şekilde gösteriyordu.
Daha sonraki
Filistin ziyaretimizde de sıkça karşımıza çıkan, bir tür parola gibi
tekrarlanan Mavi Marmara kelimeleri sembolleşmiş ve layık olduğu bereketli yeri
almıştı. Bundan sonra yapılması gereken bu hayırlı ve bereketli gemiye gölge
düşürmemek ve belki de bu gemiyi yakmamaktı.
Mavi Marmara,
Akdeniz’in sularına bir işgalci saldırısıyla yanarak batmayı hak etti!
Bizim açımızdan
dava ve mesele işgale direnişin bir parçası olmaktan ibaretti ve oldu da...
Devletin bu
gemiyi sahiplenmesi yahut içinde bulunan vatandaşlarının hukukunu korumak için
fiili müdahalede bulunması o günlerde hemen herkesin hoşuna gitmişti. Yaralılar
ambulans uçaklarla taşınmış, bir anda sivil bir gemi sırtında devlet gücünü
hissetmişti. Ayırmakta hata ettiğimiz nokta ise bu hareketin resmi bir eylem
olmadığı ve daha sonra sahip çıkılmasının da bu harekete resmiyet
kazandırmayacağı, ileride bu desteğin çekilmesinin mümkün olduğu ve o durumda
da Mavi Marmara’nın davasının başladığı gibi devam etmesi gerektiği gerçeği
idi.
Daha net bir
ifadeyle; Allah için yapılan işlerde ne resmi ne de gayri resmi birilerine sırt
dayamak işin sırrına terstir ve neticede ihlasın zedelenmesi en büyük hayırlar
için bile ateş gibidir, yakar ve kül eder herşeyi.
Yok eğer
gerektiğinde, gerektiği kadar destek alınmış ve yola devam edilmişse o halde
kimsenin kimseye kızmaya hakkı yoktur. Beklentileri düşük tutmak hayal
kırıklıklarını önlemek için güzel bir formüldür, hele de yanımızdaki bir devlet
ise...
Neticede Mavi
Marmara gemisini devlet kendisi için yakmıştır, belki de o da kendince birtakım
fetihler hedefliyordur ve elindeki yakılması en kolay olan gemiyi yakmıştır.
Mavi Marmara’yı sivil toplum kuruluşlarımız yakmıştırlar; daha sonra düzenlenen
seferlere katılmayarak yıllardır bir limanda zincirli tutarak hem de ve belki
de kendilerince başka birtakım fetihler hedefliyorlardır. Kimsenin niyetini
bilemiyoruz. Tek emin olduğumuz, ihlasla o gemide can veren ve kan dökenlerin
ecirlerini Allah’ın zayi etmeyecek olduğudur.
Bu vesileyle
limanlarımızdaki kendi gemilerimize bir göz atalım; hangi gemi Nuh(a)’undur ve
bizi kurtarır bu tufanlardan ve günü geldiğinde hangilerini yakacağız,
yakabileceğiz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder