Dedemin
hikayesini radyodan başka kitle iletişim aracının olmadığı akşamlarda annemden
dinledim. Yemen cephesinde İngilizlere karşı savaşırken 40 kadar arkadaşıyla
esir düşer. Düşman hangi sebeple belki de kurşun harcamamak için, onları bir
ahıra hapseder ve ahırın kapısını açılamayacak şekilde kapatıp gider. Sayısını
bilmedikleri günler boyunca o ahırda hayvanların pisliklerinden buldukları
sindirilmemiş taneciklerle hayatta kalırlar. Bu büyükçe ahırın bir köşesinde
buldukları köpek leşi onları hayata bağlar ve parça parça koparıp paylaşırlar
bu kokan leşi... Yakınlardan geçen Yemenli köylülerin seslerini duyup
kurtarmaları ile son bulur esaretleri ve yürüyerek Yemen’den memlekete döner
dedem.
Savaşlı ilgili
detaylar ve dönüş yolunu yaya olarak nasıl katettiği, yolda neler yaşadığı
değme film senaryolarına taş çıkartır.
İşte o günlerden
beri nefret ederim İngilizlerden! İçten içe bir intikam yaşatırım. Annemden aldığım
bu hatırayı evlatlarıma aktarıp onların da çocuklarına ulaşmasını isterim.
Bilsinler nesiller boyu devam eden kavgamızı ki kendilerini düşmana kaptırmasınlar.
Mesela herkes
neden Yemen illerine o devirlerde ‘Mezaru’l Etrak / Türklerin Mezarlığı’
denildiğini bilmeli. Kayıtlara geçen, baba adları ve memleketleriyle bilinen,
Yemen’de İngiliz’e karşı savaşırken can veren 350 binden fazla Osmanlı askerini
unutmamalıyız. Tıpkı Çanakkale’de can verenleri, Filistin cephesinde ya can
veren ya da kimyasallarla kör olanları veBağdat cephelerini, Kafkasları
unutmamalıyız.
Ve unutmamalıyız
bundan sadece 100 yıl önce kayıtlara hiç geçmeyen, tahminen 5 milyon oldukları kitaplara
yazılan, Balkanların çamurlarına kanları ve etleri karışmış ve tek suçları
müslüman olmak olan kimsesizleri...
Tarih sanki
yüzyılda bir tekrar edercesine bizi tekrar o günlere götürüyor. Bosna’da
yaşadıklarımızdan sonra doğan yeni nesil şimdi canlı canlı, kare kare
ölümlerimize şahitlik ediyor. Şehirlerimizin yıkılışına, canlarımızın yok
oluşuna ve yollara, çamurlara düşüşüne belli bükük ihtiyarların, ağzı süt kokan
bebelerin şarapnellerle kanayışına şahitlik ediyoruz! Çiğnenen mukaddesatımızı
seyrediyoruz...
Küçücük
çocuklarımıza anne-babalarının cesetlerini koklattılar! Ayakta kalabilenler
çocuklarının etlerini topluyor enkazlardan! Gördüklerimiz göremediklerimizin
kaçtı kaçı bilemiyoruz ve bilemiyoruz daha kaç ton kan dökecekler ve bilemiyoruz
kaç şehir yıkacaklar...
Her bomba
ciğerimizde patlıyor, her ölüm bizden bir parçayı daha koparıyor, her enkaz
üstümüze devriliyor! Biz yaşadığımızı sanıyoruz!
Hayatta kalan her
bir fert bütün bu acıları içerek yaşamaya devam ediyor. Sarsılacak bir psikolojimiz
yok artık. Ruhlarımızın derinlerinde, genlerimize işleyen bir intikam tohumu
ekiyoruz. Onların akıttıkları her bir damla kanla sulanan bir intikam fidanı
yeşeriyor yüreklerimizde, zihinlerimizde, ellerimizde...
O çocuklar
büyüyecek ve nesilden nesile bir hikaye gibi anlatılıp gidecek bugünler. Dünya
durdukça ve bizden bir nesil hayat sürmeye devam ettikçe unutulmayacak bu
intikam...
Terörist diye
öldürdükleri masum bebelerin kanları yerde kalmayacak. Temizleniyor dedikleri
şehirler bizim mezarlıklarımız olacak ve şehidlerimizin ruhları oraları hiç
terketmeyecek!
‘Bize mezar
olmadan düşmana gülzar olmayacak’ beldelerimiz!
Onların yendik
sandıkları yer ve cansız düştüğümüzü gördükleri toprak bizimdir... Oralarda
ektiğimiz intikam fidanları yeşerecek! Toprağa dökülen her bir damla kan o
toprakların bedelidir ve tapusudur her bir mezar o yurdun...
Daha biz Endülüs’ün
hesabını görmemiştik, Bosna’nın intikamını almamış, Afganistan’ın yasını
tutmamış, Kırım’ın gözünün yaşını silmemiştik! Çeçenya’nın kartalları yuvaya
dönecek daha!
Yemen’in intikamı
alınacak, Filistin’in hesabı sorulacak, Arakan’ın kısasına hükmedilecek!
Dün Humus, bugün
Halep, yarın Musul; onlar yıkacak bir kuracağız yeniden, onlar öldürecek biz
doğacağız yeniden... Biz asırlar boyu yaşayan ve herşeye rağmen yaşamaya devam
eden tek bir ümmetiz! Yaralarımız ve kanamalarımız bizi bitirmedi, bitirmeyecek
ve kıyamete kadar onlarla savaşmaya, yurtlarımızı muhafaza etmeye,
nesillerimizi büyütmeye devam edeceğiz.
Aptallar ne
bilecek; biz Yesrib’te yani bir tek küçücük şehirde muhasaraya direnmek için
hendek kazarken bir kayanın kıvılcımından doğunun ve batının anahtarlarının
bize verileceği müjdesini almış ve bundan adımız hatta canımız gibi emin olmuşlarız!..
Şimdi yeniden
sayalım yılları ve yüzyılları; intikam kaç yaşındadır?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder