Dünyanın üzerine kurulduğu hayat ve ölümün herhalde en
sevimsiz şekli, düşman eliyle veya zulmen can vermektir. Ne ki, yine dünyanın
değişmeyen imtihanı olarak; savaşlar ve dolayısıyla dökülen kan, akan gözyaşı,
acılar ve esaretler, mihnet ve zahmetler hep başlarımızın üstünde dolaşıp durdu
ve dünya durdukça da dolaşmaya devam edecek.
Fıtratı gereği her insan, huzur ve rahata, refah ve
zenginliğe meyyaldir. Aramızdaki farklar, bunları elde etme yollarında ortaya
çıkar. Doğru ve güzel, temiz ve iyi vesilelerle temin edebileceğimiz gibi;
yalan ve çirkin, kirli ve kötü yollarla da elde edebiliriz.
Kaçınılmaz savaşların ve ölümlerin bile, doğru sebeplerle ve
en güzel, en az kayıplarla icra edilmesi için gayret etmek, İslam’ın insanlığa
sunduğu en zor zamanlarda bile mümkün olan, en kısa yoldan selamete çıkmaktır.
İnsanlığın selametini yani dünya ve ahiret kurtuluşunu temin
etmek için, hayatın her alanında hassas kural ve kanunlarla bize şekil veren,
yol gösteren dinimiz; şüphesiz savaş hukuku gibi bir konuda da azami incelikle,
sadece dünyalık menfaatleri değil, mutlaka ve kesinlikle ahiret hesabını da göz
önüne koyarak, yine sadece Allah(cc) için cihad etseler bile sadece müminlerin
değil, karşılarındaki gayri Müslimlerin bile, davete muhatap insanlar olarak
mümkünse kazanılmalarını temin etmeye yönelik esaslar belirlemiştir.
Bu konu, Siyer kitaplarımızda detaylarıyla incelenmiş,
geçmişte uygulanmış ve gelecekte geçerli olmak üzere, adalet ve merhamet
esaslarına dayanan bir hukuk ortaya konulmuştur. İslam hukukunun temel esasları
tayin edildiği vahiy ve sünnet devrinden bu yana değişmemiştir ve
değiştirilmesi de mümkün değildir. Ancak güncel gelişmeler ve olaylara bağlı
olarak, o temeller üzerine aynı ölçü ve kurallarla inşa edilen muhkem bir fıkıh
binası vardır.
Genel inşaat kaidesi olarak; temelden sapan duvar, sağlam
görünse de yıkılmaya ve hatta bütün binanın varlığına zarar vermeye sebep olabilecektir.
Cihad, İslam’ın zirvesi bir ibadettir. Kuru bir savaş ya da
toprak elde etme kavgası değildir. Hele başkalarının zenginliklerini ele
geçirme ve dünyalık menfaat elde etmek gibi gayelerle hiç yapılmaz. Elbette
fetih ve ganimet helal birer haktırlar. Ancak asla maksat bunlar olamaz, olursa
cihad olmaz savaş olur, kuru bir cihangirlik davasına dönüşür.
Cihad’ın en kısa tarifi; insanlarla Allah(cc)’in dini
arasındaki engelleri ortadan kaldırmaktır. Bunun elle, dille ya da malla yapılması
mümkündür.
İslam’ın savaş hukukunda; özellikle masumların korunması,
hayvanlara ve bitkilere zarar verilmemesi, ibadethanelere ve kendini ibadete
adayanlara dokunulmaması, gereksiz yere binaların yıkılmaması gibi esaslar vazgeçilemez
kesin kanunlardır.
Savaşa fiilen ya da fikren katkıda bulunmayanlar masundur
yani kanları korunmuştur. Kadın ve çocuklar, ihtiyarlar dokunulmazdır. Meyve
bahçeleri ve verimli araziler bir yana, mecburiyet olmadıkça meyvesiz bile olsa
yaş ağaçlara dokunulmaz.
Aralarında bulunan masum bir insanı korumak için, gerekirse
onlarca hatta yüzlerce düşmanın bulunduğu bir geminin batırılamayacağı fetvası,
kitaplarımızda örnek olarak kayıtlıdır. Kaza sonucu zarar görmeleri dışında,
bilerek ve isteyerek sivillerin hedef alınamayacağı üzerinde hiçbir tartışma
olmayan konulardan biridir.
Bütün bunların gölgesinde; herhangi bir gemi ya da uçak,
tren ya da otobüs gibi toplu taşıma araçlarına veya insanların karışık olarak
bulunduğu pazar yeri, çarşı gibi mekanlara, meğer ki savaş halinde bulunduğumuz
düşman bölgesinde bile olsa, saldırılamayacağı ve neticesinde savaşla alakası
olmayan bir çok insanın zarar görmesinin kesin olduğu bir patlamanın cihad
olmayacağı açık ve net ortadadır.
İslam hukukunda savaş, iki ordu arasında icra edilen bir olaydır.
Uzak ya da yakın, halkın terörize edilmesi gibi bir savaş şeklimiz yoktur.
Çaresiz ve esir durumda bulunsalar bile Müslümanların uymak zorunda oldukları
bir hukukları vardır.
“Kim zarar görürse görsün” gibi bir yaklaşım ancak bir
terörist bakış açısıdır ve İslam’ın ibadet gördüğü cihadla alakalı değildir.
Duygusal yaklaşımlarla kin ve nefret duysak bile, düşmanlarımız çok aşağılık
zalimler olsalar bile, bizim uymak zorunda olduğumuz bir dinimiz var.
“Felan yaptı, filan şuna maruz kaldı, anlamak için şunu
yaşamak lazım” gibi duygusal sebepler, İslam’ın hukukunu değiştiremez. “Onlar
bizim çocuklarımızı öldürdü, öyleyse bizde yapabiliriz” demek İslami bir
yaklaşım değildir.
Çok açık ve net ifade edeyim; onlar bir tanesini sağ
bırakmamak üzere bütün Müslüman çocuklarına kıysalar, biz onlardan bir tane
masum çocuğa dokunamayız! Onlar bizim bütün hastanelerimizi havaya uçursalar
biz onlardan bir tane hasta ya da yaşlı masuma dokunamayız!
Örnekleri çoğaltmak mümkün ama anlamak ve anlatmak için
temel olarak bunlarla yetinmek istiyorum. Sözün sonunda, neyin cihad neyin terör
olduğunu anlamak, hepimiz için umarım daha da kolaylaşmıştır diye umut
ediyorum.
Sokak ortasında cihad namına bomba patlatıp, sonra da “sivil
kayıplara üzüldük” demek; mücahitlik değil ahmaklıktır.
Allah(cc) hesap sorucuların en hayırlısıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder