Dünya, hayatın ve
ölümün içiçe deveran ettiği bir imtihan yurdu ve bizler bu yurdun sahipleri
değil misafirleriyiz. Geldik ve gidiyoruz. Bazılarımızın gidişleri vicdanları
sızlatan facialarla, bazılarımızınki yürekleri yakan katliamlarla oluyor.
Sebepler dünyasındayız ve bu sebepler bizim imtihanımızın gereği olarak cereyan
eden olayların tamamının ortak adıdır.
Genel sapma
noktası yaşanan felakete 'kader' denilmesi üzerinden inşa edildi. Bu bakışa
sahip olanlar bir hadiseye kaderin tecellisi olarak bakılmasının olayın suçlu
ya da sorumlularının masum sayılacağı savı üzerinden hareketle tevekkülü bile
yanlış anlama ile itham edip kınar hale geldiler.
Oysa İslam, bir
ceza hukuku va'z ederek zaten kaderin tecellisi olan kazalarda vesile olarak
görülen suçlu şahsın cezalandırılmasını kanun kılarak bunun tevekküle ters
olmadığını bize göstermiştir. Yani İslam bir katilin kısasına hükmetmekle
maktulün kader olan ecelini reddetmeden mes'ul olana ceza verilmesini
emretmiştir. Maktulün ecelinin gelmiş olması katilin suçunu hafifletmediği gibi
masum sayılmasına asla sebep olarak görülemez. Aksi halde bu sapkın bir itikad olan cebriyyenin yoluna sapmak
olur.
Kasıt, ihmal,
kaza her ne ise bunların Allah'ın kanununda bir karşılığı, cezası vardır;
'kader' ihmalleri ya da cinayetleri örtmez! Örtmek için bahane olarak
kullanılamaz.
Kendi hata veya
ihmallerine Allah'ın dininden 'kılıf' bulmak ikinci ve belki de daha büyük bir
cinayet olur, buna izin vermemek gerekiyor.
Maktülün ecelinin
katil elinden olması kaderdir ve yine katilden hesap sormak Kadir-i Mutlak'ın
takdiridir, vazgeçilemez.
'Hiçbir nefis belirlenmiş bir ecelle Allah'ın izni
olmadan ölmez...' Ali
İmran 145
Kaderden gelene
tevekkülle sabretmeyi tedbirde kusuru olanlara hesap sormamak zannetmek
hatadır, adaletle merhamet birlikte uygulanabilir. Merhametsiz adalet ya da adaletsiz
merhamet olmaz, adalet merhamettir öyle görünmese de... Kısasen bir katilin
öldürülmesi yeni bir can almaktır ama tam da adalet budur.
Birilerinin
tedbirde aksaklık yapması olayın kaderin kazası olmasını değiştirmez; tedbir ve
tevekkül kadere tabidir. Tedbirde eksiği olana kızalım hatta cinayetse kısas
edelim ama sakın olan için "kader değildir" demeyelim. Olaya cinayet
diyebilirsiniz, ihmal hatta kasıt var da diyebilirsiniz ama "kader
değil" derseniz bu imansızlığın alameti olur.
Kin ve garezden
tedbir, tevekkül ve mukadderatı unutanlara da dua edelim; öfkeden ölmek başka
bir sebeple ölmekten kötüdür zira. Sorumlulardan sorulacak hesabın vebali güç
ve iktidar sahiplerinin boynundadır ama biz bu vesileyle takdiri ilahiye/kadere
isyanı engelleyelim en azından.
Allah, Aladağ
yangın faciasında hayatını kaybedenlere rahmet eylesin, ızdırap ile sona eren
hayatlarından daha güzel bir hayatla onları cennetinde mükafatlandırsın ve asıl
ateşin düşerek yaktığı yer olan yakınlarının yüreklerine ferahlık versin.
'Onlar başlarına bir musibet geldiğinde: 'Şüphesiz
biz Allah'a aidiz ve O'na döneceğiz' derler.' Bakara 156
Bu gibi olaylar
yaşandığında hele de İslami bir cemaate izafe edilen bir yerde vuku bulduğunda
histerik nöbetler geçirerek İslam’a ve müslümanlara ait herşeyi diline
dolayarak saldırıya geçen güruh için ise yapılacak birşey yoktur. Onlara
anlatarak bir şeyi idrak etmelerini sağlamak pek mümkün olmaz. Bunun yerine
sukunetle akl-ı selim sahibi ancak belki olayın hararetiyle belki cehaletle
ileri-geri konuşanlara birşeyler anlatmaya çalışmak daha hayırlı olacaktır.
Adaleti ikame
etmeden dünyamız da dünya işlerimiz de düzelmeyecektir...