Aynı şey hakkında
farklı kanaatlere sahip olmamıza sebep olan pek çok etken vardır.
Bildiklerimiz, tecrübe ettiklerimiz verıtabanımızın en değerli yerindedir
elbette ama alttan alta bizi yönlendiren korkularımız ve farkında olmadığımız hedeflerimiz
bile bizi peşinden sürükleyebilir. Mesela kalbimizin derinlerinde kök salmış
sağlam bir Allah ve ahiret gününe iman farkında olmadan birçok konuda doğru
kararlar vermemizi sağlayabilir.
Bir de baktığımız
açı ya da durduğumuz noktadan gördüklerimiz vardır ki, doğru yerde durmaz ve
doğru açıdan bakmazsak herşeyi altüst edebiliriz.
Bu konuda kendi
açımdan en verimli dersi Hacc esnasında Mescid-i Haram’ın en üst katından tavaf
edenleri seyrederken aldığımı eklemeliyim. Manzara kısaca şöyledir; kim
olduklarını bilemeyeceğimiz gib niyetleri hakkında da en ufak bir kanaat sahibi
olmadığımız, cisimleri, dilleri, güçleri, sesleri velhasıl herşeyleri farklı binlerce
insanın oluşturduğu kusursuz bir ahenkle dönen, muhteşem halkalarla Kabe’yi
saran ve anlaşılmaz ama içinizi huzura kavuşturan bir ses çıkaran, adına tavaf
dediğimiz ibadeti yerine getiren devasa bir topluluk...
Bu ibadeti
seyretmenin de ibadet olduğunu o an idrak ediyorsunuz!
Her seyreden
kendi nasibince; aklı, ilmi, idraki ve kısmeti ne kadarsa bu manzaradan
kendince o kadar dersler çıkarıyor. Biri orada müslümanların gayet düzenli
ibadet ettiğini görebilirken bir başkası o tavafların oluşturduğu girdaba
kapılıp gökyüzüne tırmanabiliyor...
Oysa aralarına
girdiğinizde bu yukarıdan gördüklerinizin çoğu kayboluveriyor. İtişenler,
kızanlar, bağıranlar hatta dünyalık sohbetler vs.
Şunu anlıyorum
ki, bizim nerede, ne maksatla ve nasıl bulunduğumuzdan çok, o büyük tablonun
neresinde, hangi renkte ve hangi desende bir değerimiz olduğu önemlidir. O yüzdendir
ki Hacc sırasında Arafat’tan inerken günahlarının affedildiğinden şüphe
etmekten daha büyük bir günah yoktur...
Arafat’ın Rabb’i, o muhteşem esere dahil olan herkesi affetmiştir ve
bunu da müjdecimiz vasıtasıyla bize bildirmiştir. Bitti!
İnsanlığın
yeryüzünde birlikte icra ettiği en büyük ibadetin hacc olması hasebiyle oradan
örnek verdim, tabii ki her birimiz kendi içinde bulunduğumuz olaylara ve
ibadetlere yukarıdan bakmayı deneyebiliriz. Cemaatle kılınan bir namaza,
herkesin oruçlu olduğu bir şehre yukarıdan bakıldığında ne göreceğimiz bize
dünya ve ahiret hakkında bambaşka bir ufuk açacaktır.
Sokaklara ve
şehirlere ya da büyük kalabalıkların toplandığı stadyumlara yukarıdan biraz
bakıp tefekkür etmek bir çok değerli sandığımız şeyi küçültecek ve farkında
olmadığımız bir başka şeyin gerçek değerini ortaya çıkaracaktır.
Savaşlara ve
ölümlere de yukarıdan bakmayı denememiz gerekiyor. Tabi bakışlarımızı Kur’an ve
sünnetin çizdiği ufuklara ayarlayarak! Yoksa yukarıdan bakayım derken tepeden
bakıp helakımıza sebep olacak bir kibre ya da bakışa kapılmamız işten bile
değildir.
Eğer ahirette
mutlak adalet sahibi olan Allah’ın haklarını zerresine varıncaya kadar
alacaklarını bilmeseydik mazlumların ızdırabından dünya başımıza yıkılırdı.
Eğer şehidlerin
makamını bilmeseydik, kazandığımız her şehid bizim için büyük bir kayıp olurdu.
Eğer dünyanın
değerinin Allah katında bir sineğin kanadı kadar bile olmadığını bilmeseydik,
dünyanın saltanatını süren zalimlerin hali bize kahır olurdu.
Eğer gerçek ve
sonsuz hayatın ahirette olacağına inanmasaydık, bu hayatın sona erme korkusu
bizi yer bitirirdi.
Eğer cennet gibi
bir mükafatın olduğunu bilmeseydik, imtihan ve ibadetlere güç yetiremez,
dayanamazdık.
Eğer cehennem
gibi bir korkumuz olmasaydı, günahlardan ve sapkınlıktan bu kadar kolay uzak
kalamazdık.
Bildiklerimiz ve
inandıklarımız bakış açılarımızı ve bakış yüksekliğimizi tayin ediyor; hayata
ve hayatın sonrasına çukurun dibinden bakmakta mümkün, yüce dağların sarp
tepelerinden de... Tercih bizim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder