17 Kasım 2016

Herşeyin başlangıcı olan birşey

İnsanlık tarihinin de bilinen en eski verileri aslında hemen her bilgi gibi vahye dayanıyor. İlk insan olarak yaratılan Adem(as)’ı Allah(cc)’in halife kılmasını haber veren ayetler mücadelenin de başlangıcını anlatıyor. (Bakara 30 ve devamı) Yeryüzüne tayin edilen halife ve onun getireceği ve uygulayacağı nizama karşı çıkacakların ve engel olacakların mücadelesi bir başka deyişle; kan döküp fesat çıkaracak olanlarla adaleti ikame edip ıslah edecek olanların kavgası!

Önce bilgi ya da ilim konusunda bir hakikati daha açık bir dille ifade etmeye çalışayım, sonra da fesat ile ıslah hareketlerinin kaçınılmaz karşılaşmalarını ve neticelerini irdeleyelim.

Var olan herşeyin varlığını zatına borçlu olduğu Zat-ı zü’l-Celal, yarattıklarının ihtiyaçlarını tüm yönleriyle en kamil şekilde bilen ve veren olduğundan hayatiyetimizin devam ettiği süre içinde elde edeceğimiz her bilgi ya da ulaşacağımız her gelişme, yapacağımız her keşif, ortaya koyabileceğimiz her hakikat O(cc)’nun bildirdiklerinden ve bilmemize ya da bulmamıza izin verdiklerinden ibarettir. Bu bir sır değil bir tek ayetin bir kısa cümlesinin ortaya koyduğu gerçektir:

‘Ve Allah(cc) Adem(as)’a herşeyin ismini öğretti...’ (Bakara 31)

Sonra olanlar malum; birbirimize düşmanlar olarak yeryüzüne indirildik ve düşmanlığın doğal sonucu olarak savaşlar ve kan dökmeler de bizimle indi yeryüzüne ve yeryüzü fesada uğradı. Allah(cc) rahmetinin nişanesi ve adaletin ikamesi için rasuller ve nebilerle fesadı ve zulmü engelleyecek ve adaleti ikame edecek kulları eliyle yeryüzünü ıslah etti.

Dünya var olduğundan beri değişmeyen en büyük gerçek bu kavgadır ki genel ıstılahımızda ‘hak-batıl mücadelesi’ olarak isimlendirip anlaşılmasını formüle ettiğimiz, aslında hepimizin bildiği ve yaşadığı ama çokça gafil olduğumuz bir durumdur.

Kabul edelim; yeryüzünde savaşlar ve kan dökmeler, zulümler ve ızdıraplar hiç bitmeyecek olduğu gibi, bu fesada karşı adaletin savaşını verecek olanlar da hiç eksik olmayacak... Dünyada herkesin barış içinde yaşaşayacağı ve savaşların bittiği bir dönem hiç olmadı, olmayacak, olamayacak! Çünkü bunun olabilmesi için ya hakkın ya da batılın tamamen yok edilmesi gerekiyor ki bu da insanlığın dünyadaki varlığının da son bulması ile ancak mümkün olabilecektir.

İnsanlığa cicili-bicili bir dünya hayalleri sunan ve bu hayali huzur dünyasını kurmak için hizmet ettiklerini iddia edenlerin en büyük ifsatçılar olduklarını yaşayarak öğrendik. Dünyada bir cennet kurmak hayali yeni değil, ancak cennetin ahirette olabileceği hakikati de yeni değildir. Batıl dünyada bir cennet vadedendir! Zira hakkın temel inancı, dünyanın bir imtihan yeri olduğu ve cennetin ancak ahirette bir nimet ve rahmet olarak verileceğidir.

Yaşanılan görece sakin zamanları ve mekanları dünyanın keyfine dalmak ve ahireti unutmak için bir bahane kılmamak zorundayız. Ki biz ‘yeryüzünde fitne kalmayıncaya kadar’ (Bakara 193) yani zulüm engellenene ve yok edilene kadar ve ‘din yalnız Allah(cc)’ın oluncaya kadar ‘ (Bakara 193) yani hak hakim olana ve adalet tesis edilinceye kadar savaşmakla emrolunuyoruz.

Bu yüzdendir, dünyanın herhangi bir köşesinde uygulanan zulme karşı olmak zorunda oluşumuz ve bu yüzdendir dünya kurulalı beri yaşadığımız toprakların hep savaşlarla ve büyük kargaşalarla dopdolu oluşu... Ve batınınsa tüm bu kan ve gözyaşı üzerine bir dünya inşa etmekte ve o iğrenç dünyada sömürü zenginliğiyle saltanat sürmekte oluşu!

Şimdi batı, bizim etlerimiz ve kemiklerimizle temellerini attığı, damarlarında bizim zenginliklerimiz dolaşan refahını gözümüze sokarak bir medeniyet iddiası ortaya atıyor. Oysa medeniyet dünya rahatlığına sahip olmak değil adaleti insanlar ve diğer canlılar için ayakta tutmakla mümkün olan bir şeydir. Bize tepeden bakmakta kullandıkları yükseltiler incelendiğinde içlerinin zulümle dolu olduğu ve kendilerine ait olmayan birtakım değerleri sadece gözleri yanıltmak ve menfaatlerini temin etmek için kullandıkları ortaya çıkıveriyor.

Bu sebepledir ki batıl ya da batı ayakta kalmak için can almaya devam edecektir. Ediyor da!

Bizim için çağdaş medeniyetler seviyesi diye bir imrenilecek gerçeklik yoktur, o dedikleri çağdaş bir boyama ve büyük bir medyumluk marifetinden ibarettir.

Gafletimizin en büyüğü, onların saltanatını büyük zannetmek olur. Batı ya da batıl asla herşeye gücü yeten değildir ve olamayacak! Biz yerlerin ve göklerin rabbi olarak Allah(cc)’tan başka bir varlık ya da kudret tanımıyoruz.

Yapmamız gereken ilk ve en önemli şey, sahip olduğumuz hakikatin büyüklük ve yüceliğini idrak etmek ve bununla onların karşısına dikilmektir. Bu küçük cümleyle ifade ettiğim şeyin hayatın tüm alanlarını kapsayan, kaynaklığı bakımından insanüstü, pratikliği bakımından insan için en ideal ve uygulanabilir hayat nizamının anlaşılması, yaşanması ve insanlığa sunulması olduğunu ve işte asıl ve gerçek medeniyetin bu vahye dayalı olarak kurulabildiğini ve bunun yeniden kurulabileceğini bilmenin adının müslümanlık olduğunu hatırlayalım.

Anlatmaya çalıştığımı şeyi ve çok daha fazlasını şu kısacık hadis ifade ediyor:


‘İslam üstündür, ona üstünlük kurulamaz!’

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hariçten gazel okumak; Suriye ve Filistin

  Hızlı zamanlarda yaşıyoruz. Günlük hatta saatlik değişimler, olaylar ve bilgiler su gibi hatta esen bir yel gibi akıp duruyor. Bu haber ve...