İnsanlık
tarihinin de bilinen en eski verileri aslında hemen her bilgi gibi vahye
dayanıyor. İlk insan olarak yaratılan Adem(as)’ı Allah(cc)’in halife kılmasını
haber veren ayetler mücadelenin de başlangıcını anlatıyor. (Bakara 30 ve
devamı) Yeryüzüne tayin edilen halife ve onun getireceği ve uygulayacağı nizama
karşı çıkacakların ve engel olacakların mücadelesi bir başka deyişle; kan döküp
fesat çıkaracak olanlarla adaleti ikame edip ıslah edecek olanların kavgası!
Önce bilgi ya da
ilim konusunda bir hakikati daha açık bir dille ifade etmeye çalışayım, sonra
da fesat ile ıslah hareketlerinin kaçınılmaz karşılaşmalarını ve neticelerini
irdeleyelim.
Var olan herşeyin
varlığını zatına borçlu olduğu Zat-ı zü’l-Celal, yarattıklarının ihtiyaçlarını
tüm yönleriyle en kamil şekilde bilen ve veren olduğundan hayatiyetimizin devam
ettiği süre içinde elde edeceğimiz her bilgi ya da ulaşacağımız her gelişme,
yapacağımız her keşif, ortaya koyabileceğimiz her hakikat O(cc)’nun bildirdiklerinden
ve bilmemize ya da bulmamıza izin verdiklerinden ibarettir. Bu bir sır değil
bir tek ayetin bir kısa cümlesinin ortaya koyduğu gerçektir:
‘Ve Allah(cc)
Adem(as)’a herşeyin ismini öğretti...’ (Bakara 31)
Sonra olanlar
malum; birbirimize düşmanlar olarak yeryüzüne indirildik ve düşmanlığın doğal
sonucu olarak savaşlar ve kan dökmeler de bizimle indi yeryüzüne ve yeryüzü
fesada uğradı. Allah(cc) rahmetinin nişanesi ve adaletin ikamesi için rasuller
ve nebilerle fesadı ve zulmü engelleyecek ve adaleti ikame edecek kulları
eliyle yeryüzünü ıslah etti.
Dünya var
olduğundan beri değişmeyen en büyük gerçek bu kavgadır ki genel ıstılahımızda
‘hak-batıl mücadelesi’ olarak isimlendirip anlaşılmasını formüle ettiğimiz,
aslında hepimizin bildiği ve yaşadığı ama çokça gafil olduğumuz bir durumdur.
Kabul edelim;
yeryüzünde savaşlar ve kan dökmeler, zulümler ve ızdıraplar hiç bitmeyecek
olduğu gibi, bu fesada karşı adaletin savaşını verecek olanlar da hiç eksik
olmayacak... Dünyada herkesin barış içinde yaşaşayacağı ve savaşların bittiği
bir dönem hiç olmadı, olmayacak, olamayacak! Çünkü bunun olabilmesi için ya
hakkın ya da batılın tamamen yok edilmesi gerekiyor ki bu da insanlığın
dünyadaki varlığının da son bulması ile ancak mümkün olabilecektir.
İnsanlığa cicili-bicili
bir dünya hayalleri sunan ve bu hayali huzur dünyasını kurmak için hizmet
ettiklerini iddia edenlerin en büyük ifsatçılar olduklarını yaşayarak öğrendik.
Dünyada bir cennet kurmak hayali yeni değil, ancak cennetin ahirette
olabileceği hakikati de yeni değildir. Batıl dünyada bir cennet vadedendir!
Zira hakkın temel inancı, dünyanın bir imtihan yeri olduğu ve cennetin ancak
ahirette bir nimet ve rahmet olarak verileceğidir.
Yaşanılan görece
sakin zamanları ve mekanları dünyanın keyfine dalmak ve ahireti unutmak için
bir bahane kılmamak zorundayız. Ki biz ‘yeryüzünde fitne kalmayıncaya kadar’
(Bakara 193) yani zulüm engellenene ve yok edilene kadar ve ‘din yalnız
Allah(cc)’ın oluncaya kadar ‘ (Bakara 193) yani hak hakim olana ve adalet tesis
edilinceye kadar savaşmakla emrolunuyoruz.
Bu yüzdendir,
dünyanın herhangi bir köşesinde uygulanan zulme karşı olmak zorunda oluşumuz ve
bu yüzdendir dünya kurulalı beri yaşadığımız toprakların hep savaşlarla ve
büyük kargaşalarla dopdolu oluşu... Ve batınınsa tüm bu kan ve gözyaşı üzerine
bir dünya inşa etmekte ve o iğrenç dünyada sömürü zenginliğiyle saltanat
sürmekte oluşu!
Şimdi batı, bizim
etlerimiz ve kemiklerimizle temellerini attığı, damarlarında bizim
zenginliklerimiz dolaşan refahını gözümüze sokarak bir medeniyet iddiası ortaya
atıyor. Oysa medeniyet dünya rahatlığına sahip olmak değil adaleti insanlar ve
diğer canlılar için ayakta tutmakla mümkün olan bir şeydir. Bize tepeden
bakmakta kullandıkları yükseltiler incelendiğinde içlerinin zulümle dolu olduğu
ve kendilerine ait olmayan birtakım değerleri sadece gözleri yanıltmak ve
menfaatlerini temin etmek için kullandıkları ortaya çıkıveriyor.
Bu sebepledir ki
batıl ya da batı ayakta kalmak için can almaya devam edecektir. Ediyor da!
Bizim için çağdaş
medeniyetler seviyesi diye bir imrenilecek gerçeklik yoktur, o dedikleri çağdaş
bir boyama ve büyük bir medyumluk marifetinden ibarettir.
Gafletimizin en
büyüğü, onların saltanatını büyük zannetmek olur. Batı ya da batıl asla herşeye
gücü yeten değildir ve olamayacak! Biz yerlerin ve göklerin rabbi olarak
Allah(cc)’tan başka bir varlık ya da kudret tanımıyoruz.
Yapmamız gereken
ilk ve en önemli şey, sahip olduğumuz hakikatin büyüklük ve yüceliğini idrak
etmek ve bununla onların karşısına dikilmektir. Bu küçük cümleyle ifade ettiğim
şeyin hayatın tüm alanlarını kapsayan, kaynaklığı bakımından insanüstü,
pratikliği bakımından insan için en ideal ve uygulanabilir hayat nizamının
anlaşılması, yaşanması ve insanlığa sunulması olduğunu ve işte asıl ve gerçek
medeniyetin bu vahye dayalı olarak kurulabildiğini ve bunun yeniden
kurulabileceğini bilmenin adının müslümanlık olduğunu hatırlayalım.
Anlatmaya
çalıştığımı şeyi ve çok daha fazlasını şu kısacık hadis ifade ediyor:
‘İslam üstündür,
ona üstünlük kurulamaz!’
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder