20 Kasım 2016

Başkasının Ölümü

Hakkında konuştuğumuz ölümler başkalarının çünkü kendi ölümümüz hakkında konuşma imkan ve ihtimalimiz olmayacak, en azından bu dünyada!..

Henüz akıllarımızı kaybetmediysek gördüğümüz ceset görüntüleriyle onlar başkalarınındır; o çocuklar bizim olsaydılar ya da kardeşlerimizin çocukları nasıl kalabilirdik böyle yere kök salmış odunlar gibi!

Parçalanmış irili ufaklı bedenler, enkaz altlarından çıkarılan kimsesiz kalmış ya da kimselerini enkazlarda bırakmış bebeler sıradanlaştıysa dünyanın gözünde, insanlığın yok olması için kıyametin beklenmesine gerek kalıyor mudur?

Başkasının ölümüdür bize bu kadar kolay gelen, bizim olsaydılar böyle seyirci kalamazdık!

Kendimizi çok yıpratmamak için hemen savunma mekanizmalarımızı çalıştırıp okun ucunu zalimlere çevirelim.
Nasıl bu kadar acımasız olabiliyorlar? Her biri bir anne-babadan dogma ve belki de bir çoğu anne veya baba olan bu yaratıklar hangi sebeplerle bu kadar kararmış bir kalbe sahip olabiliyorlar? Biz seyrediyoruz da seyretmeye de dayanamıyorken bunlar bu katliamları nasıl bu kadar rahatlıkla işliyorlar?

Bir eski müşriğin ağzından şöyle bir cümle hatırlıyorum:

‘Rahman ve Rahim olan bir Allah(cc)’a inansaydık ne diye sizinle savaşalım?’

Merhameti kaybetmişler demek ki! En çokta merhameti kaybetmişler…

Manzara artık sıradan bir savaşı çoktan aştı, birilerinin mırın-kırın yok yahudiler yok ermeniler için ağızlarını çalkaladıkları soykırım hikayelerinin bile yanında zayıf kaldığı bir facia yaşanıyor.

Suriye’nin; Halep’in, İdlib’in, Şam’ın, Humus’un ağıdını yazacak birileri de bir gün çıkar elbet amma meclisinde ağıt okunmaya değer bir ‘sultan’ var mıdır? Suriye’nin Ebu’l Vefa’sı kimdir merak ediyorum, yazılacak şiiri de, huzurunda okunacak hükümdarı da çok merak ediyorum…

Yetiş diye bağırılacak bir Mu’tasım’ın olmayışı da yüreğimize dert olsun!

Çok azımız havada uçuşan mermi seslerini duymuştur, daha azımız bir roket ya da top mermisini dinlemiştir, çok daha azımız bir savaş uçağının göğü yırtan gürültüsünü yaşamıştır ve hemen hiç birimiz bir varil dolusu patlayıcının yani o meşhur varil bombalarının havayı yararken çıkardığı sesi duymamıştır… Oysa bunlar Şam beldesinin günübirlik yaşadığı katliamların arka fonunda hep çalan bir korku filminin müziği gibi tekrarlanıyor, tekrarlanıyor, tekrarlanıyor…

Bir çocuk birazcık büyükçe, büyük dediysem en fazla 12 yaşlarında, kucağında kanlı bir çocuk cesedi taşıyor, ya kardeşi ya komşusu ya da hiç birşeyi ama 2-3 yaşlarında bir çocuk cesedi…

Önce merhameti unuttular, sonra en çok merhameti öldürdüler, sonra en çoktan daha fazla Rahman’ın kullarını katlettiler!

Onlar Rahman ve Rahim bir Allah’a inanmadılar ve kalplerinden merhamet kazındı, dibi tutmuş bir tencerenin kazınması gibi, fıtratlarındaki insanlık kazındı. Geriye taştan daha katı, kayvandan daha aşağı bir yaratık kaldı. Onlar kendilerine insan dedilerse de insan olamadılar, insan kalamadılar…

Topraklarımıza kin ve intikam ekiyorlar; çocuklarımızın etleri, yaşlılarımızın kanlarıyla besliyorlar intikamı, kadınlarımızın mukaddesatının yeryüzünde karşılığı olabilecek bir kelimeyi ise henüz bilmiyorum…

Biz Rahman ve Rahim olan bir Allah’a inanıyoruz; Muntaqim olan Allah’a da inanıyoruz, Sabur olana da, Aziz olana da… Biz Allah’ın adaletinden asla şüphe etmiyoruz, o kullarına zulmetmez ve kullarının hakkını bırakmaz kimsede, değil mi ki boynuzsuz koçun hakkını da boynuzlu da bırakmayacak olan O’dur! Allah Adildir!

Allah, haksız yere dökülen her bir damla kanın hesabını zalimlerden mutlaka ama mutlaka soracak, her çocuğun hesabı ayrı ayrı verilecek, her kadının, her yaşlının, her mazlumun hesabı illa ki sorulacak.

Bütün mesele bizim kendi hesabımız; biz neredeydik, ne yapmalıydık, ne yapmamalıydık, nedir farkımız, nasıldır kardeşliğimiz?

Başkasının ölümünü, ölümlerini konuşuyoruz ama kendi hesabımızı vereceğiz!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hariçten gazel okumak; Suriye ve Filistin

  Hızlı zamanlarda yaşıyoruz. Günlük hatta saatlik değişimler, olaylar ve bilgiler su gibi hatta esen bir yel gibi akıp duruyor. Bu haber ve...