27 Ocak 2017

Adalet Herşeyin Temelidir

Allah(cc)’ın adıyla; Rahman ve Rahim’dir ki yarattıklarının yeryüzünde çıkardığı ve çıkaracağı fesadın ve döktüğü ve dökeceği kanlara, işleyeceği zulümlere rağmen rahmetiyle dünyanın devranını devam ettirendir. Kalemi yaratan ve onunla yazı yazmayı belleten(Alak 3) Allah, emanetinin taşıyıcıları olarak zalim ve cahil oluşumuza rağmen ahirimizde rahmetiyle muamele etmesini umduğumuzdur ki O’ndan umudunu kesenin başka bir yardımcısı olmadığı gibi herhangi bir nasibi de yoktur... (Yusuf 87)

Salat ve selam; hidayet rehberimiz, dünyada ve ahirette peşinden gitmekten gayrı hedefimiz olmayan, sünnet ve şefaat sahibi Muhammed(sas)’e, ashabına ve kıyamete kadar onların yolu üzere yürümeye iman ile azmeden salih mü’minlerin üzerine olsun.

Şüphesiz bütün sözler ve yazılar, tıpkı namazlar ve diğer ibadetler gibi tıpkı hayatımız ve ölümümüz gibi alemlerin rabbi Allah(cc) içindir. (En’am 162)

Orada onların duaları: 'Ey Allah'ım! Senin şanın pek yücedir!' demektir. Aralarındaki dilekleri de 'selâm'dır. Dualarının sonu ise: 'Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamdolsun' (sözü)dür. (Yunus 10)

Yeryüzünün en karmaşık devresinde değiliz, zulümler ve ölümlerin de zirve yaptığı çok zamanlar geldi ve geçti. Bizden öncekiler arasında hemen her konuda bizi hayrette bırakacak hadiseler yaşandı ve dünyanın düzeni devam etti ve yıldızlar semada asılı kandiller gibi alemi süslediler. Ne hendeklere doldurulup yakılan halklar ne de aralarındaki henüz süt çağındayken ateşlere atılan bebekler bitmedi, dünya durdukça da bitmeyecek! Demir taraklarla etleri bedenlerinden taranarak ayrılanlar ve testerelerle başları kesilenler de Allah(cc)’ın kullarıydılar.

Allah(cc), aramızdan şehitler edinmeyi murad ettiğinde (Ali İmran 140) bu günleri insanlar arasında dolaştırıp duracak ve bizden öncekilerin başına gelenler bizim de başımıza gelecek ki cennet yolları açılsın... (Bakara 214)

Dünyanın sevinçleri de acıları da geçicidir ve asıl mutluluk yurdu ancak ve sadece ahirette elde edilebileceğine olan imanımız bizim başkalarından en büyük farkımızdır.

Ve fakat biz de insanız, zaaflarımızın en büyüğü hayatımızdır. Onu devam ettirmek ve kendimize göre güzelleştirmek bizi insan yapan yanımız olarak ölünceye kadar çıkmayacak bir huyumuzdur. Hatta bir kaç dakika sonra üzerine yağacak bomba ve mermilerle son nefesini vermeyi bekleyen herhangi bir savaşçı da yattığı siperin rahatlığını azami ölçüde sağlamaya gayret edecektir.

Kendimizi ve hayatımızı emniyet altına almamızla da bitmeyen sorunlarımızın ikincisi ise sevdiklerimizin korunması ve kollanması için elimizden geleni yapma gayreti göstermektir.

Dünyada var oluşumuzdan bugüne tüm imar faaliyetlerimiz ve gelişmelerimiz aslında kendimizi ve sevdiklerimizi emniyete alma hedefine matuftur. Ferdi olarak bunu temin etmemizin fıtri olarak en tabii gereği içinde bulunduğumuz toplumun adalet temelleri üzerine bina edilmiş bir sosyal düzen ile idare ediliyor olması geliyor.

Adaletin tesis edilemediği toplumlarda kimse emniyet içinde olamayacaktır. Yaratılışımız gereği taşımakla yükümlü olduğumuz heveslerimiz ve dizginlediğimiz ihtiraslarımız fesadın ve haksızlıkların kaynağı olsalar da vazgeçilmez insani vasıflarımızdır. Hepimiz insanlar olarak yaratıldık ve o hal üzre can vereceğiz, içimizden kimse yaşarken bu halden çıkamayacak yani hiçbirimiz melek olamayacağız.

Bu girişten sonra adalet mefhumunu öncelikle ıstılahi manası ile anlamaya çalışalım. İslam’da adalet kavramı temel olarak itikadi bir meseledir zira Allah(cc)’in Esmau’l Husna’sından biri de el-Adl’dır. Bu esmayı el-Adil şeklinde nakledenler olsa da Tirmizi’de rivayet edilen meşhur esma hadisinde el-Adl olarak zikredilmektedir. Kelime diğer esmalarda karşımıza çıkan sıfat yahut ism-i fail formatlarında değil bizzat isim olarak Allah(cc) için zikredilmektedir. Bu da bu esmaya çok daha özel bir bakışı mecburi hale getiriyor.

Adl esması, mutlak adalet sahibinin adaleti kendine isim olarak alması ile adaletin değerinin en güzel ifadesidir. Adalet denilince akla O(cc) gelmelidir! Allah(cc) mutlak adildir ve asla zulmetmez(Yunus 44, Enfal 51), adil olanları sever(Maide 42, Hucurat 9) ve zalimleri sevmez(Ali İmran 57, Şura 40).

Adalet zulmün zıddıdır. Zulüm kelimesinde, incitme, can yakma manası vardır. Zulmetmeyerek herkese hakkını vermek, hakları hikmet ve maslahata uygun olarak yerine koymak da adalet demektir.

Zulüm konusunu uzun uzun detaylandırmak konumuzu dağıtabilir endişesi ile konunun hassasiyetini anlatan ve bırakın zalim olmayı zalimlere meyletmeyi bile şiddetle yasaklayan Allah(cc)’in şu uyarısını idrak etmeye çalışalım:

Zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka dostlarınız yoktur. Sonra yardım da göremezsiniz. (Hud 113)

Esasen Allah(cc)’in yeryüzünde insanlar ve diğer canlılar için adaleti tesis etmek maksadıyla peygamberler ve kitaplar gönderdiğini ve indirdiğini bilmek bile adaletin gerek dünya gerekse ahiret için ne derece ehemmiyetli olduğunu anlamamızı kolaylaştıracaktır.

Adaleti temin etmek dinin en temel hedefidir(Hadid 25). Öyle ki müslüman, adil insandır denilse uygun olur. Allah(cc)’a karşı adil olmak O’na hiçbir varlığı eş koşmadan yalnız O’na kulluk etmektir yani Kitab-i Kerim’ine mutlak tabiiyyettir. Rasulullah(sas)’e karşı adalet ise hayat rehberi olarak O’nu tayin etmek ve başkasının söz ve fiillerine asla O’nunkiyle eşdeğer görmemektir yani sünnetine sarılmak ve O’nun getirdiklerine teslim olmaktır. Müslümanlara karşı adalet, onları kardeş bilmek ve bu kardeşliğin yüklediği her türlü ferdi ve ictimai sorumlulukları yerine getirmektir. Sair insanlara karşı adalet, düşmanlık edip saldırmadıkları sürece onların ellimizden ve dilimizden emin olmaları ve insan olmaları hasebiyle Allah(cc)’in davetine muhatap olarak onlara yaklaşmamız ve güzel muamele etmemizdir.

İslam devlet düzeninde adalet, hukuk önünde herkese eşit davranmak, kültür, bilgi ve mevki farklılıklarından dolayı insanlara başka başka davranmamak demektir. Herkesi taşıdıkları tüm isim ve sıfatlardan önce birer Allah(cc) kulu olarak gören İslam sistemi hukukta adalet konusunu temelden çözmektedir. Sultanla gedayı yanyana saf tuttururken de onları dizdize mahkemede kadı önünde yere çöktürürken de insan fıtratına en uygun ve en ideal sistem olmasının ve tabii ki adaleti tesis ve temin edebilecek en mükemmel sistem olmasının da işaretini sunuyor.

İslam toplumunda her fert, tüm sıfat ve lakaplarının üstünde kuldur, Allah(cc)’ın kulu! Bu en kesin manada dünyada yapılan her türlü muamelenin ahirette Allah(cc) katında ortaya konulacağı ve adaletin yerini bulacağının garantisidir. Buna iman eden bir toplumda kulların birbirlerine zulmetmeleri akıl alacak iş değildir. Tüm ideal uygulamalarına rağmen elbette dünyada tesis edilemeyen adalet mutlaka ahirette yerini bulacaktır. Fakat bu mutlak sonuç bize dünyada adaleti tesis etmekten ve bu uğurda mücadele etmekten alıkoymamalıdır çünkü adalet için atılan her adımın Allah(cc) nezdinde mükafatı hesapsız ve sınırsızdır.

Her hak sahibine hakkını vereceksiniz. Hatta boynuzsuz koyunun boynuzlu koyundan hakkı alınacaktır. (Tirmizi)

Bize İslam, ahirette boynuzsuz koçun hakkının boynuzludan alınacağını öğretti. Bununla hedefi bizim koçların kavgalarını takip ederek boynuzluları korumamızı tembihlemek değil bizlerin yani insanoğlunun dahası müslümanların muamele ve hatta kavgalarında bile adalete riayet etmeleri gerektiğini öğretmekti. Ve adaletten sapmaların cezasız kalmayacağını hatırlatmak...

Adalet mefhumunu anlarken eşitlik ile karıştırmamakta oldukça önemlidir. Eşitlik her zaman adalet değilken adalet aslında en muhteşem eşitliktir. Bir ekmeği bir babayiğit pehlivan ile cılız bir adam arasında paylaştırırken her ikisine yarım ekmek olarak bölmek adalet olmayacaktır. Bir başka açıdan ise bir atın önüne et yığmakta adaletle muamele değildir.

Herkese hakkını ve hak olarak ona tayin edileni teslim etmektir adalet...

Allah(cc)’in insanları değişik sıfatlarda ve hallerde yaratması adalettir ve yine aynı şekilde zenginlerin mallarından zekat alınıp fakirlere verilmesi de adalettendir, bunu terketmek zulümdür.

Adaletin kişisel olarak tesis edilmesi için İslam’ın koyduğu temel ölçülerden biri de ‘kul hakkı’ kavramıdır. Zulmetmemek adaletin ilk adımı olunca kul hakkına riayet etmekte adaletin en değerli hizmetkarıdır. Evinde ya da sokaklarda münasebeti olan insanlara karşı kul haklarına riayet ederek muamele etmek İslam toplumunun en müstesna ıslah metodudur. Herkesin başına polis dikemezsiniz klişesini temin eden yöntem cezalar değil kul hakkı anlayışıdır.

İnsanların haklarını kısmayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın. (Şuara 183)
Ölçüyü tartıyı tam yapın ve insanların eşyalarını eksik vermeyin. Yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın. (Hud 85)

En basit örneğiyle, kul hakkına titizlikle riayet eden bir müslüman hatalı sollama yaptığında korkuttuğu ya da rahatsız ettiği belki de hiç tanımadığı bir şahısla ahiret divanında muhakemeye tabi tutulacağını düşünür ve bu düşünce o an onu doğruya yönlendirmeye yeter. Misalleri çoğaltmadan yine en keskin uyarıyla anlamaya çalışalım: Allah’ın affetmeyeceği günah sadece şirk iken, kul hakkını da kula bırakması ve hatta şehitlik  veya kabul olunmuş bir hac yapanların bile ‘günahlarının kul hakkı hariç affedildiği’ vurgusu herşeyi anlatmaya yeterli.

Tarihimizin değişik devirlerinde genel olarak adaleti tesis edebildiğimizde payidar olmuş ve maalesef adaletten saptığımızda Allah(cc) bizi zayıf düşürmüş ve hatta zelil etmiştir. Bu konuda sahabeden başlayarak adaletle muamele hakkında destana dönüşen hatıralarımız olduğu gibi zulme bulaşarak utancımız olarak kayıtlara geçen olaylar da vardır.

Şunu kesin olarak bilelim ve gönül huzuruyla savunalım ki; İslam temel olarak adaleti emreder (Maide 8, Nisa 135, Nahl 90) ve adaleti mülkün yani devletin ve milletin temeli olarak görür. Hakim olduğu beldelerde ve hatta gayri müslim ülkelerde insanlığa adalet ve onun tabii sonucu olarak müreffeh ve huzurlu bir hayat sunmuştur.

İnsanların dinlerini ve canlarını emniyete almak, nesilllerini ve mallarını korumak bu dinin temel hedefleridir. Bu temeller tesis edildiği içindir ki yüzyıllar boyu islam idaresinde kalan memleketlerde insanların dinleri, dilleri ve adetleri kaybolmamış, nesilleri ve malları kendilerine ait olarak kalmıştır. Bir de aksi halde kalan yani gayri müslimlerin idaresine geçen yurtlarımıza bakın ki oralarda müslümanlara reva görülen katliamlar, sürgünler ve yasaklar olmuştur; nesiller yok edilmiş, mallar yağmalanmış, din yasaklanmış  ve canlar yakılmıştır.

Adalet bizim Mevla’mızın adıdır; yolumuzun adı, dinimizin sıfatı, dünyamızın ve ahiretimizin felahı ona bağlıdır. Biz adaletin savaşçıları olmakla ve adil şahitler olarak hayat sürüp gerektiğinde adalet için hayatımızı vermekle emrolunanlarız.

Herşeye rağmen, hayatta kaldığımız sürece topraklarımızın bir gün emniyet ve adalet yurdu olacağından umudumuzu kesmeyeceğiz! Yağmurlar toprağı sulamaya devam ettikçe her yeşeren tohum, bizim için dünyaya bir müjde ahirete ise bir iman tazeleme vesiledir.

Umut dediysem öylesine değil; biz kıyamete kadar devam edecek bir dinin ahirette de yüzü gülenlerinden olmayı kasdediyoruz, biz kazanacağız, başka bir ihtimal yok, olmayacakta! (Mu’minun 1) İmanımız umudumuzdur bizim, onu kaybetmedikçe hiçbir kavgayı kaybetmeyeceğiz!

Tarih şahit; biz yaptık onlar yıktı, dünya yıkılana kadar da öyle devam edecek, bu fani alem nihayete erdiğinde sevinen biz olacağız... Şehirlerimizi yerle yeksan edecekler, nesillerimizi ekin gibi biçecekler ama biz öldürmekle bitmeyeceğiz, çünkü şehidlerin ölmediğine iman ediyoruz; nefes almayan, kalbi atmayan, yürümeyen, konuşmayan, bedeninde hiçbir bildiğimiz hayat emaresi kalmayan adamların yaşadığına iman ediyoruz biz! Dahası rızıklandırılmaya devam ettiklerine de iman ediyoruz! (Ali İmran 169)

‘Bu günler insanlar arasında dönüp duracak(Ali İmran 140)’ yazgısı mutlaktır, değiştirmeye ne Amerika ne Rusya ne İran ne Çin ne de Avrupa güç yetiremeyecek, devran bir gün mutlaka bizim olacak...

Onların bitirdik sandığı devirlerde dünyanın hiç beklemedikleri köşelerinden yine biz çıkacağız ve yeneceğiz onları, kaçamayacaklar sondan! Onlara rahat yüzü vermeyeceğiz, batılın ve zalimlerin kabuslarında bizim adlarımız dolaşacak, en mutlu hayallari bizsiz bir dünya olanların dünyasını karartacağız! Zalimlerin kabusu olmaya devam edeceğiz!

Onlara ve bize karşı savaşmayan tüm insanlara yalnız adalet vadediyoruz...

Hiç objektif olamayacağız ve hiç tarafsız değiliz ve olmaya da niyetimiz yok! Hadise ve insanları dinimiz mihengiyle tartarız ve mutlaka iman edenlerden yana olmak durumundayız. Ve biz adaletin tarafındayız! Haksızlık kimden gelirse gelsin karşısında olacağız, kardeşimiz zulmettiğinde ona mani olmayı ona yardım etmek olarak bilen bir ümmetiz. Zalimlere bizden de olsa payanda olmayacağız! Mazlumlara bizden olmasalar da sahip çıkacak ve haklarını savunacağız.

Allah(cc)’tan her birimiz için yüreklerimizde taşıdığımız maksada ulaşmayı nasip etmesini diliyorum.


Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan hakimler ve adaletle şahidlik eden kimseler olun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletsizliğe götürmesin. Adıl olun, o takvaya en yakın olandır. Allah’dan korkun. Çünkü Allah yaptıklarınızdan haberdardır. (Maide 8)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hariçten gazel okumak; Suriye ve Filistin

  Hızlı zamanlarda yaşıyoruz. Günlük hatta saatlik değişimler, olaylar ve bilgiler su gibi hatta esen bir yel gibi akıp duruyor. Bu haber ve...