Allah(cc)’ın adıyla; Rahman ve Rahim’dir ki
yarattıklarının yeryüzünde çıkardığı ve çıkaracağı fesadın ve döktüğü ve dökeceği
kanlara, işleyeceği zulümlere rağmen rahmetiyle dünyanın devranını devam
ettirendir. Kalemi yaratan ve onunla yazı yazmayı belleten(Alak 3) Allah,
emanetinin taşıyıcıları olarak zalim ve cahil oluşumuza rağmen ahirimizde
rahmetiyle muamele etmesini umduğumuzdur ki O’ndan umudunu kesenin başka bir
yardımcısı olmadığı gibi herhangi bir nasibi de yoktur... (Yusuf 87)
Salat ve selam;
hidayet rehberimiz, dünyada ve ahirette peşinden gitmekten gayrı hedefimiz
olmayan, sünnet ve şefaat sahibi Muhammed(sas)’e, ashabına ve kıyamete kadar
onların yolu üzere yürümeye iman ile azmeden salih mü’minlerin üzerine olsun.
Şüphesiz bütün
sözler ve yazılar, tıpkı namazlar ve diğer ibadetler gibi tıpkı hayatımız ve
ölümümüz gibi alemlerin rabbi Allah(cc) içindir. (En’am 162)
Orada onların duaları: 'Ey Allah'ım! Senin şanın
pek yücedir!' demektir. Aralarındaki dilekleri de 'selâm'dır. Dualarının sonu
ise: 'Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamdolsun' (sözü)dür. (Yunus 10)
Yeryüzünün en
karmaşık devresinde değiliz, zulümler ve ölümlerin de zirve yaptığı çok
zamanlar geldi ve geçti. Bizden öncekiler arasında hemen her konuda bizi
hayrette bırakacak hadiseler yaşandı ve dünyanın düzeni devam etti ve yıldızlar
semada asılı kandiller gibi alemi süslediler. Ne hendeklere doldurulup yakılan
halklar ne de aralarındaki henüz süt çağındayken ateşlere atılan bebekler
bitmedi, dünya durdukça da bitmeyecek! Demir taraklarla etleri bedenlerinden
taranarak ayrılanlar ve testerelerle başları kesilenler de Allah(cc)’ın
kullarıydılar.
Allah(cc),
aramızdan şehitler edinmeyi murad ettiğinde (Ali İmran 140) bu günleri insanlar
arasında dolaştırıp duracak ve bizden öncekilerin başına gelenler bizim de
başımıza gelecek ki cennet yolları açılsın... (Bakara 214)
Dünyanın sevinçleri
de acıları da geçicidir ve asıl mutluluk yurdu ancak ve sadece ahirette elde
edilebileceğine olan imanımız bizim başkalarından en büyük farkımızdır.
Ve fakat biz de insanız,
zaaflarımızın en büyüğü hayatımızdır. Onu devam ettirmek ve kendimize göre
güzelleştirmek bizi insan yapan yanımız olarak ölünceye kadar çıkmayacak bir
huyumuzdur. Hatta bir kaç dakika sonra üzerine yağacak bomba ve mermilerle son
nefesini vermeyi bekleyen herhangi bir savaşçı da yattığı siperin rahatlığını
azami ölçüde sağlamaya gayret edecektir.
Kendimizi ve
hayatımızı emniyet altına almamızla da bitmeyen sorunlarımızın ikincisi ise
sevdiklerimizin korunması ve kollanması için elimizden geleni yapma gayreti
göstermektir.
Dünyada var
oluşumuzdan bugüne tüm imar faaliyetlerimiz ve gelişmelerimiz aslında kendimizi
ve sevdiklerimizi emniyete alma hedefine matuftur. Ferdi olarak bunu temin
etmemizin fıtri olarak en tabii gereği içinde bulunduğumuz toplumun adalet
temelleri üzerine bina edilmiş bir sosyal düzen ile idare ediliyor olması
geliyor.
Adaletin tesis
edilemediği toplumlarda kimse emniyet içinde olamayacaktır. Yaratılışımız
gereği taşımakla yükümlü olduğumuz heveslerimiz ve dizginlediğimiz
ihtiraslarımız fesadın ve haksızlıkların kaynağı olsalar da vazgeçilmez insani
vasıflarımızdır. Hepimiz insanlar olarak yaratıldık ve o hal üzre can
vereceğiz, içimizden kimse yaşarken bu halden çıkamayacak yani hiçbirimiz melek
olamayacağız.
Bu girişten sonra
adalet mefhumunu öncelikle ıstılahi manası ile anlamaya çalışalım. İslam’da
adalet kavramı temel olarak itikadi bir meseledir zira Allah(cc)’in Esmau’l Husna’sından
biri de el-Adl’dır. Bu esmayı el-Adil şeklinde nakledenler olsa da Tirmizi’de
rivayet edilen meşhur esma hadisinde el-Adl olarak zikredilmektedir. Kelime
diğer esmalarda karşımıza çıkan sıfat yahut ism-i fail formatlarında değil
bizzat isim olarak Allah(cc) için zikredilmektedir. Bu da bu esmaya çok daha
özel bir bakışı mecburi hale getiriyor.
Adl esması,
mutlak adalet sahibinin adaleti kendine isim olarak alması ile adaletin
değerinin en güzel ifadesidir. Adalet denilince akla O(cc) gelmelidir! Allah(cc)
mutlak adildir ve asla zulmetmez(Yunus 44, Enfal 51), adil olanları sever(Maide
42, Hucurat 9) ve zalimleri sevmez(Ali İmran 57, Şura 40).
Adalet zulmün
zıddıdır. Zulüm kelimesinde, incitme, can yakma manası vardır. Zulmetmeyerek
herkese hakkını vermek, hakları hikmet ve maslahata uygun olarak yerine koymak
da adalet demektir.
Zulüm konusunu
uzun uzun detaylandırmak konumuzu dağıtabilir endişesi ile konunun
hassasiyetini anlatan ve bırakın zalim olmayı zalimlere meyletmeyi bile
şiddetle yasaklayan Allah(cc)’in şu uyarısını idrak etmeye çalışalım:
Zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size ateş dokunur.
Sizin Allah'tan başka dostlarınız yoktur. Sonra yardım da göremezsiniz. (Hud 113)
Esasen
Allah(cc)’in yeryüzünde insanlar ve diğer canlılar için adaleti tesis etmek
maksadıyla peygamberler ve kitaplar gönderdiğini ve indirdiğini bilmek bile
adaletin gerek dünya gerekse ahiret için ne derece ehemmiyetli olduğunu
anlamamızı kolaylaştıracaktır.
Adaleti temin
etmek dinin en temel hedefidir(Hadid 25). Öyle ki müslüman, adil insandır
denilse uygun olur. Allah(cc)’a karşı adil olmak O’na hiçbir varlığı eş
koşmadan yalnız O’na kulluk etmektir yani Kitab-i Kerim’ine mutlak
tabiiyyettir. Rasulullah(sas)’e karşı adalet ise hayat rehberi olarak O’nu
tayin etmek ve başkasının söz ve fiillerine asla O’nunkiyle eşdeğer görmemektir
yani sünnetine sarılmak ve O’nun getirdiklerine teslim olmaktır. Müslümanlara
karşı adalet, onları kardeş bilmek ve bu kardeşliğin yüklediği her türlü ferdi
ve ictimai sorumlulukları yerine getirmektir. Sair insanlara karşı adalet,
düşmanlık edip saldırmadıkları sürece onların ellimizden ve dilimizden emin
olmaları ve insan olmaları hasebiyle Allah(cc)’in davetine muhatap olarak
onlara yaklaşmamız ve güzel muamele etmemizdir.
İslam devlet
düzeninde adalet, hukuk önünde herkese eşit davranmak, kültür, bilgi ve mevki farklılıklarından
dolayı insanlara başka başka davranmamak demektir. Herkesi taşıdıkları tüm isim
ve sıfatlardan önce birer Allah(cc) kulu olarak gören İslam sistemi hukukta
adalet konusunu temelden çözmektedir. Sultanla gedayı yanyana saf tuttururken
de onları dizdize mahkemede kadı önünde yere çöktürürken de insan fıtratına en
uygun ve en ideal sistem olmasının ve tabii ki adaleti tesis ve temin
edebilecek en mükemmel sistem olmasının da işaretini sunuyor.
İslam toplumunda
her fert, tüm sıfat ve lakaplarının üstünde kuldur, Allah(cc)’ın kulu! Bu en
kesin manada dünyada yapılan her türlü muamelenin ahirette Allah(cc) katında
ortaya konulacağı ve adaletin yerini bulacağının garantisidir. Buna iman eden
bir toplumda kulların birbirlerine zulmetmeleri akıl alacak iş değildir. Tüm
ideal uygulamalarına rağmen elbette dünyada tesis edilemeyen adalet mutlaka
ahirette yerini bulacaktır. Fakat bu mutlak sonuç bize dünyada adaleti tesis
etmekten ve bu uğurda mücadele etmekten alıkoymamalıdır çünkü adalet için
atılan her adımın Allah(cc) nezdinde mükafatı hesapsız ve sınırsızdır.
Her hak sahibine hakkını vereceksiniz. Hatta
boynuzsuz koyunun boynuzlu koyundan hakkı alınacaktır. (Tirmizi)
Bize İslam,
ahirette boynuzsuz koçun hakkının boynuzludan alınacağını öğretti. Bununla
hedefi bizim koçların kavgalarını takip ederek boynuzluları korumamızı
tembihlemek değil bizlerin yani insanoğlunun dahası müslümanların muamele ve
hatta kavgalarında bile adalete riayet etmeleri gerektiğini öğretmekti. Ve
adaletten sapmaların cezasız kalmayacağını hatırlatmak...
Adalet mefhumunu
anlarken eşitlik ile karıştırmamakta oldukça önemlidir. Eşitlik her zaman
adalet değilken adalet aslında en muhteşem eşitliktir. Bir ekmeği bir babayiğit
pehlivan ile cılız bir adam arasında paylaştırırken her ikisine yarım ekmek
olarak bölmek adalet olmayacaktır. Bir başka açıdan ise bir atın önüne et
yığmakta adaletle muamele değildir.
Herkese hakkını
ve hak olarak ona tayin edileni teslim etmektir adalet...
Allah(cc)’in
insanları değişik sıfatlarda ve hallerde yaratması adalettir ve yine aynı
şekilde zenginlerin mallarından zekat alınıp fakirlere verilmesi de
adalettendir, bunu terketmek zulümdür.
Adaletin kişisel
olarak tesis edilmesi için İslam’ın koyduğu temel ölçülerden biri de ‘kul hakkı’
kavramıdır. Zulmetmemek adaletin ilk adımı olunca kul hakkına riayet etmekte
adaletin en değerli hizmetkarıdır. Evinde ya da sokaklarda münasebeti olan
insanlara karşı kul haklarına riayet ederek muamele etmek İslam toplumunun en
müstesna ıslah metodudur. Herkesin başına polis dikemezsiniz klişesini temin
eden yöntem cezalar değil kul hakkı anlayışıdır.
İnsanların haklarını kısmayın. Yeryüzünde
bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın. (Şuara 183)
Ölçüyü tartıyı tam yapın ve insanların eşyalarını
eksik vermeyin. Yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın. (Hud 85)
En basit
örneğiyle, kul hakkına titizlikle riayet eden bir müslüman hatalı sollama
yaptığında korkuttuğu ya da rahatsız ettiği belki de hiç tanımadığı bir şahısla
ahiret divanında muhakemeye tabi tutulacağını düşünür ve bu düşünce o an onu
doğruya yönlendirmeye yeter. Misalleri çoğaltmadan yine en keskin uyarıyla
anlamaya çalışalım: Allah’ın affetmeyeceği günah sadece şirk iken, kul hakkını
da kula bırakması ve hatta şehitlik veya
kabul olunmuş bir hac yapanların bile ‘günahlarının kul hakkı hariç
affedildiği’ vurgusu herşeyi anlatmaya yeterli.
Tarihimizin
değişik devirlerinde genel olarak adaleti tesis edebildiğimizde payidar olmuş
ve maalesef adaletten saptığımızda Allah(cc) bizi zayıf düşürmüş ve hatta zelil
etmiştir. Bu konuda sahabeden başlayarak adaletle muamele hakkında destana
dönüşen hatıralarımız olduğu gibi zulme bulaşarak utancımız olarak kayıtlara
geçen olaylar da vardır.
Şunu kesin olarak
bilelim ve gönül huzuruyla savunalım ki; İslam temel olarak adaleti emreder
(Maide 8, Nisa 135, Nahl 90) ve adaleti mülkün yani devletin ve milletin temeli
olarak görür. Hakim olduğu beldelerde ve hatta gayri müslim ülkelerde insanlığa
adalet ve onun tabii sonucu olarak müreffeh ve huzurlu bir hayat sunmuştur.
İnsanların
dinlerini ve canlarını emniyete almak, nesilllerini ve mallarını korumak bu
dinin temel hedefleridir. Bu temeller tesis edildiği içindir ki yüzyıllar boyu
islam idaresinde kalan memleketlerde insanların dinleri, dilleri ve adetleri
kaybolmamış, nesilleri ve malları kendilerine ait olarak kalmıştır. Bir de aksi
halde kalan yani gayri müslimlerin idaresine geçen yurtlarımıza bakın ki
oralarda müslümanlara reva görülen katliamlar, sürgünler ve yasaklar olmuştur;
nesiller yok edilmiş, mallar yağmalanmış, din yasaklanmış ve canlar yakılmıştır.
Adalet bizim
Mevla’mızın adıdır; yolumuzun adı, dinimizin sıfatı, dünyamızın ve ahiretimizin
felahı ona bağlıdır. Biz adaletin savaşçıları olmakla ve adil şahitler olarak
hayat sürüp gerektiğinde adalet için hayatımızı vermekle emrolunanlarız.
Herşeye rağmen,
hayatta kaldığımız sürece topraklarımızın bir gün emniyet ve adalet yurdu
olacağından umudumuzu kesmeyeceğiz! Yağmurlar toprağı sulamaya devam ettikçe
her yeşeren tohum, bizim için dünyaya bir müjde ahirete ise bir iman tazeleme
vesiledir.
Umut dediysem
öylesine değil; biz kıyamete kadar devam edecek bir dinin ahirette de yüzü
gülenlerinden olmayı kasdediyoruz, biz kazanacağız, başka bir ihtimal yok,
olmayacakta! (Mu’minun 1) İmanımız umudumuzdur bizim, onu kaybetmedikçe hiçbir
kavgayı kaybetmeyeceğiz!
Tarih şahit; biz
yaptık onlar yıktı, dünya yıkılana kadar da öyle devam edecek, bu fani alem
nihayete erdiğinde sevinen biz olacağız... Şehirlerimizi yerle yeksan
edecekler, nesillerimizi ekin gibi biçecekler ama biz öldürmekle bitmeyeceğiz,
çünkü şehidlerin ölmediğine iman ediyoruz; nefes almayan, kalbi atmayan,
yürümeyen, konuşmayan, bedeninde hiçbir bildiğimiz hayat emaresi kalmayan
adamların yaşadığına iman ediyoruz biz! Dahası rızıklandırılmaya devam
ettiklerine de iman ediyoruz! (Ali İmran 169)
‘Bu günler
insanlar arasında dönüp duracak(Ali İmran 140)’ yazgısı mutlaktır, değiştirmeye
ne Amerika ne Rusya ne İran ne Çin ne de Avrupa güç yetiremeyecek, devran bir
gün mutlaka bizim olacak...
Onların bitirdik
sandığı devirlerde dünyanın hiç beklemedikleri köşelerinden yine biz çıkacağız
ve yeneceğiz onları, kaçamayacaklar sondan! Onlara rahat yüzü vermeyeceğiz,
batılın ve zalimlerin kabuslarında bizim adlarımız dolaşacak, en mutlu
hayallari bizsiz bir dünya olanların dünyasını karartacağız! Zalimlerin kabusu
olmaya devam edeceğiz!
Onlara ve bize
karşı savaşmayan tüm insanlara yalnız adalet vadediyoruz...
Hiç objektif
olamayacağız ve hiç tarafsız değiliz ve olmaya da niyetimiz yok! Hadise ve
insanları dinimiz mihengiyle tartarız ve mutlaka iman edenlerden yana olmak
durumundayız. Ve biz adaletin tarafındayız! Haksızlık kimden gelirse gelsin
karşısında olacağız, kardeşimiz zulmettiğinde ona mani olmayı ona yardım etmek
olarak bilen bir ümmetiz. Zalimlere bizden de olsa payanda olmayacağız!
Mazlumlara bizden olmasalar da sahip çıkacak ve haklarını savunacağız.
Allah(cc)’tan her
birimiz için yüreklerimizde taşıdığımız maksada ulaşmayı nasip etmesini
diliyorum.
Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan hakimler
ve adaletle şahidlik eden kimseler olun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletsizliğe
götürmesin. Adıl olun, o takvaya en yakın olandır. Allah’dan korkun. Çünkü
Allah yaptıklarınızdan haberdardır. (Maide 8)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder