İslam bir bakıma
semboller dinidir; yaptığımız ibadetlerdeki şekiller ve şartlar ile fıkhımızda
menasık olarak isimlendirilen ibadetler hep semboller üzerine kuruludur. Bu
konuda en çarpıcı örnek Hac ibadetidir ki; Hacc’ın tüm menasıkı sembollerden oluşur.
Arafat bir semboldür, tıpkı Mina ya da Müzdelife olduğu gibi, hatta tavaf bir
semboldür.
Zamanlar ve devirler
değiştikçe sembollere tutkusuyla bilinen insanlık fıtratı örneğin İslam’ı ‘haç’a
karşı temsil eden ‘hilal’i sembol edinmiştir. Hilal sembolünün Nebi(sas)
döneminde kullanıldığına dair rivayetler de vardır. Esasen karanlık bir dünyayı
aydınlatan ışık kaynağı olmak İslam’ı pek güzel sembolize eden bir olaydır, bu
yüzden de hilal çokça kabul görmüştür.
Camiler İslam’ın
sembollerindendir, keza ezanlar da öyle...
Tesettür kişisel
bir semboldür, sakal da öyle.
Daha bir çok şey
sembol olarak sayılabilir ancak bunlardan en önemlisi şüphesiz ‘İslam’
kelimesidir. Bu kelime tüm sembolleri ve temsil edilmesi gereken hayırlı bütün
değerleri ifade eden en muhteşem semboldür.
Dünyadan ahirete
ait en değerli kelime olarak İslam’ı göstermek kafidir.
Adımızdır,
dinimizdir, daha ötesi kulluğumuzdur, dünyamızdır, ahiretimizdir! Her varlıktan
her mefhumdan ve her şeyimizden daha değerlidir.
İçinde İslam
geçen herhangi bir tamlama bizim için çok özeldir ve çok hassastır. Öyle
gelişigüzel isteyen istediği yerde, istediği herhangi birşey için kullanamaz
onu!
Birşeyi İslam’a
izafe ediyorsak artık onun değer ve mihengi Allah’a aittir, doğruluk ve
yanlışlığını da ancak Allah’ın ve Rasulü’nün tayin edebileceği bir şeyden
bahsediyoruz demektir.
İşte bu mukaddes
ve muhteşem isim, Allah’ın dinine bizzat Zat-ı zül’Celal tarafından verilen
isimdir. (Maide 3)
Tarihimizde pek
çok toplum devletler kurmuş ve medeniyetler inşa etmişizdir. Her akl-ı selim
sahibi müslüman yaptığı güzel işleri, ortaya konulan medeniyet ve hayırlı
devirleri İslam’ın tayin ettiği emir ve yasaklar ya da İslam’ın istediği gibi
bir bir dünya hayatı tesis etmek amacıyla Allah’ın dininin doğrultusunda
yapmaya gayret etmiştir ve bugün de yarın da aynı maksatla hareket edecektir.
Uzun tarihimizde
herşeyi yaşadık; dünyaya da hükmettik, küçücük bir şehre de sıkıştığımız günler
oldu. Tarihin en etkili ve güçlü devletlerini kurduğumuz dönemlerde bile
kendimizi İslam’a nispet etmedik. Mesela en uzun imparatorluklarımız olan
Endülüs Emevileri ile Osmanlılar isimlerine İslam eklemediler. Bayraklarını
Kelime-i Tevhid’ten ibaret ve kendilerine has bir sembolmüş gibi asla
kullanmadılar.
Bazı bayrak ve
sancaklarda Kelime-i Tevhid kullanılsa da devleti temsil etmedi ve herkes
tarafından da öyle bilinmedi.
Bugüne
geldiğimizde karşımıza bir bir fitne olarak ortaya çıkan, şiddeti ve bunun
propağandasını usül olarak benimseyen bir örgüt kendini İslam’a izafe etti ve
bununla da kalmayıp bayrak olarak Kelime-i Tevhid’i hem de Muhammedurrasulullah
ibaresini O’nun yüzüğü şeklinde kullanarak ortaya çıktı. Sonrasında bir yeri
kaybettiklerinde o muhterem ve mukaddes kelimeyi yerlerde, ayaklar altında
gördük... Daha da ilginci neredeyse tüm dünya o mübarek mührü Daiş’e ait bir
sembol saymaya başladı ve maalesef müslümanların umumunun elinden bu sembol
alınmış oldu. Herhangi bir müslüman bunu kullanacak olsa terörist damgası
yemesi işten bile değil artık.
Aynı şekilde bir
devlet isminin devamına İslam cumhuriyeti ibaresi ekledi ve bununla tüm gayri
İslami faaliyetlerini ve müslümanların aleyhine yaptıklarını perdelemeye
çalıştı. Bir başka devlet Kelime-i Tevhid’in altına bir kılıç ekleyip resmi
bayrak olarak kullandı ve bununla kendini müslümanların lideri görmeye çalıştı
ancak onlara hiç bir faydası olmadı hatta Haremeyn’e bile layıkıyla hizmet
edemedi.
Bu kötü örnekler
gösteriyor ki yaptığımız işleri devlette olsak sıradan bir fertte olsak İslam’a
izafe ettiğimizde temsil ve taşımakta kaçınılmaz olarak işleyeceğimiz hatalar
ve cürümler İslam’a ve müslümanlara fayda yerine zarar veriyor. Üstelik bu gibi
yapılara kendini mensup hisseden müslümanlar kendileri dışındaki herkesi mürted
olarak nitelendirmekte bir sakınca görmüyorlar.
Öyle ya; İslam
onların devleti, Kelime-i Tevhid onların bayrağı, bu ikisini elinde bulunduran
yegane müslüman topluluk onlar oluveriyor ve tekfir gayet basit bir şekilde
işlemeye, müslümanları kırıma uğratmaya başlıyor.
Oysa İslam, Asr-ı
Saadet’ten beri devam edegelen güzelliklerin tesisini sağlayan hayat nizamı
olarak bizim ve onların hatalarından uzak ve üstün bir dindir. Onunla elde
edilen güzellikler İslam’ın üstünlüğünden, kayıplar ise bizim bu dinden uzaklaşmamızdan
ya da onun sınırlarını aşmamızdandır.
İslam, bir
devletin değil dinin adıdır!
Kelime-i Tevhid,
kimseye özel bir bayrak değil İslam’ın sembolüdür ve altına dileyen herkes
girebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder