Müslüman olmanın
en güzel yanlarından birisi de elinizin ermeyeceği ve gücünüzün yetmeyeceği
varlıklarla ve tabii ki insanlarla da mücadele edebilme imkanına sahip
olmaktır. Dünyanın neresinde olursa olsun bir zalim ve gaddar hakkında kalbinde
iman taşıyan herkesin Rabb’ine iltica etme ve duasıyla onu Rabb’ine havale etme
gibi bir mücadele çıkış kapısı vardır.
İnsanlar bir
yana, insanların hisleriyle bile bu şekilde dua ile mücadele etme ve onlara
direnme hatta korunma imkanımız her zaman mevcuttur. Haset ettiği zaman hasetçinin
şerrinden de sığınılacak merci yine Rabb’ul Alemin olan Allah’tır. Kin ve
öfkelerden, düşmanlık ve ihanetlerden korunak olarak kaçılacak yer de yine
duanın vesile olacağı emniyettir, huzurdur, sekinettir.
Şüphesiz dua,
yalnız dillerden dökülen cümleler değil esasında kalplerde taşınan iman ve teslimiyetin
niyetlere dönüşmesi ve bu niyetin Kadir-i Mutlak olan Allah’a kalplerden ve
dillerden yine O’nun lütfu bir lisan ile sunulmasıdır.
Bizim beddua diye
isimlendirdiğimiz herşey de duadır, sadece duanın ihsan ve letafet çağrışımına
yakıştıramadığımız menfi dualar için bir ifade şekli bulmuşuz. Yaratılmışların
şerlerinden yaratan Allah’a sığınırken, o şerli varlıkları ve insanları
aşağılamamıza ve haklarında hiçte iyi olmayan şeyler istememize beddua diyoruz.
Bunların başında
elbette şeytan gelir ki, adını duyduğumuzda ‘Allah’ın laneti üzerine olsun’
deriz. Sonra zararlarına göre şeytanın avanesi olarak çalışan insanlardan ve
cinlerden herkes için de aynı laneti dileriz. Lanet, onların Allah’ın
rahmetinden uzak olmaları kasdıyla yapılan bir duadır.
Bu şekilde küfrün
ve zulmün önderleri de bu duamızdan nasiplerini alırlar. Bizim onlar için asıl
arzumuz hidayettir, Allah’ın onlara hidayet etmesini umarız. Hidayet olunmaları
halinde kardeşlerimiz olacaklarını biliriz.
Bazı insanlar
içinse şahıslarından çok temsil ettikleri makam ve şeytani zulüm mekanizması
bize onlar hakkında beddua etme yolunu açar. Mesela herhangi bir Amerikan
başkanının şahsıyla bir işimiz yoktur ama o adamın temsil ettiği gücün yer ile
yeksan olmasını ve şerrinden geri kalan tüm insanlığın emin olmasını dilemek en
güzel dualarımızdandır. Elbette onun temsil ettiği emperyalist saltanatın son
adamı olmasını bütün kalbimizle ister ve bunun için dualar ederiz.
Bunu yaparken de,
hayatımızın ve hatta ölümümüzün bu duayla uyumlu olmasına dikkat ederiz.
Biliriz ki samimiyetle arzu ettiğimiz şeyin hilafına bir hal üzere isek
duamızın makbul olma ihtimali yoktur. Karnımızın doyması için dua ederken de
ekmeğimize vesile olacak işler yapar, sonra onu çiğneyerek midemize indiririz
ve bekleriz ki organlarımız Allah’ın onları yarattıkları sebep istikametinde
çalışarak bize can olacak vitamini yediklerimizden alsın.
Dünyadaki herşey
bir sebepler dairesi içinde cerayan eder ancak bunun istisnaları olur ve biz de
onlara mucize yahut keramet deriz. Bu istisnaların oluşacağına dair
hiçbirimizin elinde bir delil yoktur. Öyleyse herşeyimizi sebeplere göre kurmak
durumundayız. Dualarımızı da sebeplere göre şekillendiririz.
Lanet ettiğimiz
düzenleri ve adamları asla sevmeyiz, kalplerimizde onlara herhangi bir meyil
bulundurmayız. Dillerimiz onlar lehine asla dönmez. Ellerimiz onlar namına iş
yapmaz.
Onlar şerlerinden
Allah’a sığındıklarımızdır, bu sığınmanın samimiyeti her halimizde
görünmelidir.
Kötüler arasından
birine iyi denilmez; belki daha az kötü denilebilir.
Lanet etmemiz
hidayetlerini istemediğimiz anlamına gelmez, halleri değişirse önceki
beddualarımızdan mes’ul olmayız.
Zalim eğer mü’min
ise onu zulmünden alıkoymak bizim için imanımızın gereği bir kardeşlik
sorumluluğu iken, kafir ise ona mani olmak yine imanımızın gereği bir
müslümanlık sorumluluğudur. Zira cihad, Allah’ın adının yükseltilmesi yani
adaletin inşası ve zulmün imhası için yapılan her türlü amelin genel adıdır.
Yeryüzünde Allah’ın
adının en yüce olarak yerleşmesi; her türlü zulmün sonu ve insanlık için en
mükemmel hayat tarzının ve adaletin ikame edilmesidir.
Şerlerinden Allah’a
sığınılanlardan olmamak ve şerlerinden Allah’a sığınılanların safında olmamak
hatta sanılmamak temennisiyle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder