Bazı konularda zamanında ve zemininde konuşmak daha değerlidir.
Hele günümüz insanları için gündemlerin hava durumundan daha hızlı değiştiğini
göz önüne alırsak, günü geçen sözlerin dinlenmediğini söylemek mümkündür.
Neredeyse herkesin, her şeyi okuyabildiği ve dolayısıyla her
bilgiye çok hızlı ulaşabildiği düşünülünce, hızlı gelenin hızlı gittiği gibi
bir gerçek ortaya çıkıyor. Saygı duyulmadan ve özenilmeden elde edilen her şey
gibi, bilgi de ucuzluyor.
Hakkında fikir beyan ettiğimiz herhangi bir konuda, toplum
tarafından hemen sınıflandırılmak ve hasbelkader fikrimizin yakın olduklarıyla
aynı safta görülmek gibi bir de riski var. Bunun bizim için bir sorun teşkil
etmesi bir yana; insanların fikir ve sözlerinizi bu kategorize yaklaşımla
dinlemesi ve anlamlandırması, gerçekten konuşmaktan ve yazmaktan uzak
durduracak kadar ağır bir mana kirliliğine yol açması, asıl derdimiz.
Okumak ve yazmak, insan için çok özel bir nimettir. Bunun temelini,
Allah(cc)’in insan oğluna dünya hayatında tabi olacağı kuralları bildirmek için
yazılı metinleri kullanmış olması oluşturur. Adem(a)’dan Muhammed(sas)’e kadar
gelen bütün sahifeler ve kitaplar bunu gösterir.
Öyleyse; kıyamete kadar dünyada vazgeçilemeyecek olan bir
şey de, okumak ve yazmaktır. Değişen veya değişebilecek hiçbir şey bu gerçeği
ortadan kaldıramaz. Sünnetullah tam da böyle bir şeydir; bütün insanlık bir
araya gelse, O(cc)’nun kanununu iptal edemez, yerine daha iyisini koyamaz.
Günümüz insanı, okuma yazma bilmeyi medenilik ya da gelişmişlik
sayıyor. Oysa İslam medeniyeti, marifeti yani Allah’ı ve mahlukatı doğru
şekilde tanımayı medeniyetinin temeli olarak görür. Bugün yaşadığımız toplumlarda,
okur-yazar cahillerin çokluğu da, tek başına okumanın ya da yazmanın yetmediğini
anlatır.
Kendini ve Rabb’ini bilmeyen cahildir; isterse yeryüzünde
bulunan bütün kitapları okumuş olsun, isterse bir o kadarını kendisi yazmış
olsun…
İslam’ın oku emriyle istenilen şeyin yazılı bir metni okumak
zannedenler fena halde yanılıyorlar. Zira bu emre ilk muhatap olan
Muhammed(sas) okuma ve yazma bilmiyordu. Bu anlamda okumak; Allah(cc)’in bütün
yarattıklarını, bütün öğrettiklerini ve bütün yazdırdıklarını anlamak yani
idrak etmektir.
Sebepsiz ve herhangi bir fayda beklentisi olmadan, bir yeşil
yaprağı koparan veya zararsız bir böceği öldüren kişi, okuryazar olsa da okumayı
bilmiyordur. Kainatı okuyamayanın kitap okumakla medeniyete ulaştığını, dünyaya
geldiğimizden beri yaşayan kimse görmedi.
Gelişmişlik ya da medeniyetle, okur-yazar oranı arasında bir
bağ kurmak kadar anlamsız ve altı boş bir değerlendirme bilmiyorum.
Çocuklara ve gençlere, hayattaki varlık sebebi olarak okula
gitmek ve mutlaka en yüksek derecelerle başarılı olmak ve asla başka bir
ihtimalin olmaması gibi lanse edilince, başarısızlık durumunda bozulan kişisel
ve ailevi dengeler, topluma yansıyan bozulmalar ve neticede kaybolan hayatlar
ortaya çıkıyor.
Hayatın bir başka alanında belki de çok başarılı ve huzurlu
bir yol tutması mümkün olan fertler, bu bakış açısı ve toplum baskısı sebebiyle
heba olup gidiyorlar.
Bu yüzdendir ki geçmişte, okuma yazma bilmese de, hayatın ve
eşyanın hakikatini idrak eden ve bu idrakle yaşayan bir toplum inşa ederek;
dünyaya adalet, iyilik, gelişmişlik ve güzellik hediye eden medeniyetler inşa
etmişiz. Bugün, çok okuyan ve çok yazan ama bir medeniyet inşa edemeyen
toplumlara dönüşmüş olmamız da, bakışımızın hatasının delilidir.
Bugün okuryazar oranı mukayeseleri ile batılı ülkelerle
doğulular arasında bir medeniyet yarışması düzenleyen az gelişmiş ama okuryazar
kesimler, ne batının vahşet üzerine inşa ettiği zenginliğinin kaynaklarını, ne
de halihazırda bir çok batılı ülkede yüksek oranlarda okuryazar olmayan insan
yaşadığı gerçeğini duymak bile istemezler.
Örneğin, kuzey batı Avrupa ülkesi ve dünyanın en iyi
organize olan devletlerinden biri olan Hollanda’da, 17 milyon nüfusun 1 milyondan
fazlasının, ya hiç ya da çok az okuma yazma bildiğini görmek istemezler.
Müslümanlar için okuma yazmanın temel motivasyonu, Kur’an ve
Sünnet başta olmak üzere İslami ilimleri okuyabilmektir. Bunları okumaya
başlayınca da, teknik ya da teknolojik gelişme kaçınılmaz olur. Temelinde Kur’an
ve Sünnet olmayan okumaların sonunda ulaşılan yerin insanlığa hayır ve huzur
getirmediğini, gerek tarihten gerekse bugün yaşadıklarımızdan görebiliyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder