23 Şubat 2012

Kur’an-ı anlamak ve sorular!

Kur’an-dan bir ayet ile söze başlamak ilk bakışta hep güzeldir. Ya söyleyeceklerimizin kaynağıdır bu ayet ya da sözümüzü denetlememizi sağlayan mihenk taşı! Sözlerimizi ayetlerle süslemek cümlelerimizin kıymetini artırır, dinleyenlerin dikkatini çeker. Hatta tesirini bile artırabilir...

Lakin kendi hikayemizin arasına sıkıştırdığımız ayetlerin mutlak hakikat olduğunu unutmaya başladığımızda hem sözlerimiz zıvanadan çıkar, hem de o ayet ya da ayetler bizim sözlerimizi desteklemek için kullandığımız sıradan cümlelere dönüşür. Yaratan’ının sözünü kullanılır duruma düşüren kul ne kadar acınacak durumdadır...

Konuşur, konuşuruz ve sonunda bak zaten Kur’an-da şöyle buyurulur diyerek anlattıklarımızı Kitab-ı Kerim’e de tasdik ettiririz. Peki bu iş bu kadar kolay mıdır? Yani kendi doğrularımızı Kitab’ın ayetleri ile pazarlamak normal midir?

Aynı ayetin değişik meşreplerden müslümanların dillerinde birbirine kurşun misali ateşlendiği günümüzde herhalde bu konuyu yazıyor olmak mı anormaldir?

Yani bu Kur’an-ı dileyen dilediği gibi anlar ve dilediği yerde dilediği gibi kullanabilir mi?

Yahut yüzyılardır süregelen ve bir ilim dalı olarak ortaya çıkan tefsir, bugünün müslümanı için ne ifade etmektedir? Müfessir yani tefsir işini yapan kişi; hangi ilmi kariyere sahip olmak zorundadır? Hayatı boyunca hiçbir tefsiri baştan sona okuyamamış bir kişinin, sadece bir ayetin mealini okuyarak, ayeti anladığını iddia etmesi hatta daha da ileri giderek başkalarının yanlış anladığını varsayması ne ile açıklanabilir.

Dinin maksattan ziyade boş vakitlerin anlamlı bir şekilde doldurulmasını sağlayan bir hobiye dönüşmesi büyük bir felaket değil midir?

Kimlerin Kur’an ve ayetleri hakkında konuşma yetkileri olduğunu ayrıntıları ile anlatmak başlıbaşına bir ilim dalı (Tefsir Usulü) olmuşken, bizim de aynı hataya düşerek bir yazıda bu konuyu altından girip üstünden çıkabileceğimizi kimse beklemesin. Maksat zihinlerde sorular oluşmasını sağlamak ve bu soruların kişileri merak ile öğrenmeye yöneltmesini temin etmekten ibarettir.

Bu girişten sonra, hep birlikte şu ayeti okuyalım:

Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi bir ateşten koruyun ki onun yakıtı insanlar ve taşlardır. Onun başında gayet katı, şiddetli, Allah'ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildikleri şeyi yapan melekler vardır. (Tahrim suresi – ayet 6)

Şimdi buyrun bu ayetle ilgili söz söylemek isteyenlere sorularımızı sıralayalım:

  1. Bu ayetin sebeb-i nüzulu nedir? (Sebeb-i nüzul kelimesini anlamayan ya da bu ayetin sebeb-i nüzulunu bilmeyenlerin konuşma hakkı kalmadı.)

  2. Ayetin ilk kelimesi olan ‘ey’ ne demektir? Neden orjinal metinde ‘ya eyyu he’ olan bu tabir sadece ‘ey’ olarak tercüme edilmiştir?

  3. Kelimelere devam edelim: ‘iman edenler’ kimlerdir; vasıfları, cinsiyetleri, yaşları başta olmak üzere kimler bu sınıfa dahildirler? Kelime müzekkerdir, acaba müennesler bu hitaba muhatab değil midir?

  4. Ayetin metninde ‘nefs’ olarak kullanılan ve türcümede ‘kendinizi’ diye aktarılan nefs ne demektir? Bu kelimeden maksat nadir?

  5. Yine ayetin orjinal metninde ‘ehl’ olarak geçen ve çoğunlukla ailenizi diye tercüme edilen bu kelimenin manalarına neler ve kimler dahildir.

  6. Nefs ve ehl kelimelerinin arasında bulunan ‘ve’ ne işe yarar?

  7. (Biraz hızlandıralım.) Yakıt, bizim bildiğimiz manada mıdır? Cehennemin yakıtı bitince o da söner mi? Peki taşlar nasıl yanar?

  8. Melekleri biz latif ve kibar yaratıklar olarak tanımıştık, bu katı ve şiddetli melekler de nasıl oluyor?

  9. Ve en başta soracağımız en önemli soru; nasıl koruyacağız kendimizi ve ehlimizi? Ateş yakar, ondan korunmak mümkün müdür? Cehennemi maşa ile kenara mı çekeceğiz? Yahut bir kova su alıp söndürecek miyiz, bize sıra geldiğinde…

  10. Ve on numaralık soru: Bu ayeti, Rasul-u Ekrem (s.a.v.) ve ashabı (r.anhum) nasıl anlamışlardır?


Bu sorular hiçbir ön hazırlık olmadan sadece ayetin mealine bakıldığında hemen herkesin aklına gelebilecek sorular aslında. Vurgulamak istediğimiz bu ve diğer bütün ayetleri okuyup da bu ayetler üzerinden ahkam kesmeden önce birtakım ilimlerin tahsil edilmiş olmasının şart olduğudur.

Birtakım konularda herbirimizin farklı düşünme ve konuşma haklarımız elbette ki vardır. Bu fikirlerimizi savunma hakkımız da doğal olarak vardır. Ancak hiçbirimizin işimize gelen noktalarda, işimize gelen ayetleri, işimize geldiği gibi anlayarak, işimize geldiği gibi anlatma selahiyetimiz yoktur ve Kur’an indiğinden bu yana da hiçkimsenin olmamıştır zaten!

Efendiler, bu Kitab; Allah’ın kelamıdır, size ya da bize hediye edilmiş bir boyama ya da masal kitabı değil! Bu Kitab’ı eğmek, bükmek onu yakmaktan daha büyük bir vebaldir...

Kur’an-a hürmet, onu süslemek ya da süslü muhafazalarda saklamakla olsaydı bütün mücellidler evliya olurdu herhalde...

Biz daha Kur’an-ın ilk suresinde hem de günde onlarca defa okuduğumuz Fatiha suresinde, dalalete düşen Hristiyanlar’a ve ğadaba uğrayan Yahudiler’e benzememeyi istemiyor muyuz? Nedir peki onların en önemli ortak özellikleri? Kitablarını keyiflerine uydurmaları değil mi?

Öyleyse, bizim Kur’an hakkında konuşurken veya konuşanları dinlerken ya da ayetleri sözlerimizin arasında okurken göstereceğimiz hassasiyet; imanımızın ve ilmimizin göstergesi olacaktır. Biz kendi Kitab’ımıza hakkıyla saygı gösterir ve hakkıyla anlamaya çalışırsak, O’na inanmayanların tavırları da bambaşka olacaktır. Çocuklarımızın Kur’an okumayı öğrenmesine gösterdiğimiz duyarlılığı, kendimiz için de bir adım öteye götürür ve anlama noktasında gayret sarfedersek, emin olalım hem Kur’an-a bakışımız değişecek hem de hayatımız...

Kur’an-dan bahsettiğimizden bu defa şiir adetimizi bırakıyoruz. Sözlerin en güzeli şüphesiz Kur’an-dadır. Buyrun bu ayetler üzerinde düşünelim:

Bir de sen Kur'an'ı okuduğun zaman Biz seninle ahirete inanmayanlar arasına görünmez bir perde çekeriz. Ve kalplerinin üzerine onu iyi anlamalarına engel kabuklar geçiririz ve kulaklarına bir ağırlık veririz. Rabbini Kuran'da tek olarak andığın vakitte ürkerek arkalarını döner giderler. (İsra suresi, 45 ve 46. ayetler)

Ufuk Gazetesi - Mayıs 2008

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hariçten gazel okumak; Suriye ve Filistin

  Hızlı zamanlarda yaşıyoruz. Günlük hatta saatlik değişimler, olaylar ve bilgiler su gibi hatta esen bir yel gibi akıp duruyor. Bu haber ve...