08 Şubat 2012

Medya ve misyon

Haber almak, haberdar olmak biz insanoğlunun vazgeçilmez meraklarından biri. Bu yaratılışımızdan kaynaklanan bilgi edinme, bilgiyi taşıma ve paylaşma özelliklerinden ilk insandan bu yana asla vazgeçmedik. Haber kaynağımız öncelikle hep vahiy oldu aslında. Peygamberler bir bakıma insan hayatına ilişkin haberleri taşıdılar insanlara. Hayata yön veren bilgiler, düşünceleri yöneten haberler vahiyle indi ve hep insanlar kabul ve red noktasında ayrılığa düştüler. Yaradan hiçbir topluluğu habersiz ve habercisiz bırakmadı.

Ayrılık noktasında, yani vahiyle gelen haberleri red durumunda haliyle alternatif haber kaynakları türetildi. Vahyin karşısına kendi bilgi ve haberleri ile çıkan birçok medyum tanıdı dünya. Kimileri çarpıtarak gerçekleri, kimileri ise uydurarak insanların zihinlerini bulandırmaya ve hayatlarına yön vermeye ya da yörüngelerini bozmaya çalıştılar. Kullanılan araçlar zamana ve zemine göre değişti sürekli. Gün oldu şairler kullanıldı, gün geldi resimler çıktı ortaya... Zaman ilerleyip teknoloji çağlarına gelindiğinde ise artık radyolar, televizyonlar, gazeteler ve dergiler, hatta hepsinin yerini almaya aday internet medyumları çıkartıldı ortaya. Eski medyumlar günümüz dünyasında artık vazgeçilmez ihtiyaçlar zümresinden oldular. Zamane insanının hayatına yön veren bilgi ve haberler bu medyumlar eliyle yayılır oldu. Haliyle medyum sayısı artınca kelimenin de bu artışa uyumu sağlandı ve bütün bu araçlara medyum kelimesinin çoğulu olan 'medya' isim oldu!

Umarım günümüz 'medyum'ları ile 'medya'sı arasındaki isim benzerliği ya da isim kaynağının kelimesi kelimesine aynı olması dikkatinizden kaçmamıştır. 'Medyum'ların ne iş yaptığını hemen hepimiz biliriz. Hayata dair bilinmeyenleri insanlara aktarırlar! Eğer bilgi ve haber kaynakları 'rahmani' değilse; yapacakları tek şey ya çarpıtmak ya da uydurmak olur. 'Rahmani' haber yolunun vahiy (peygamberlere özgü iletişim yolu) ve ilhamdan (rüyada ya da uyanıkken bazı insanların kalbine aktarılan bilgi ya da haber) ibaret olduğunun hemen altını çizelim. Bunun dışındaki kaynaklar ise islami literatürde 'rahmani' kaynağın zıddı olduklarından 'şeytani' olarak isimlendirilen yollardır.

Bu kısa hatırlatmayı konumuzla alakalandıralım. Medya, varlık sebebi olan bilgi ve haberi elde ederken, bu bilgi ve haberleri yayarken iki metod kullanır. Ya 'rahmani' ölçülere riayet eder ve sadece doğruları aktarır ya da 'şeytani' ölçülere, ki bu aslında kuralsız ve ölçüsüz olmak demektir!

İşte bu noktada karşımıza 'misyon' çıkar. Ya da türkçesi ile görev! İnsanlara hakkı yani doğruyu aktarmayı kendine görev edinmiş medya organları elbette 'rahmani' ölçülere riayet etme mecburiyeti ile karşı karşıyadırlar. Mutahaplarının hayatlarına yön vereceğini ve düşüncelerini değiştireceğini bildikleri haber ya da bilgiler bu süzgeçten geçirilir. Faydasız ve değersiz olanların, faydalı ve değerli olanlardan ayrılması asla 'sansür' olamaz. Meğer ki insanların çoğunun hoşuna gitmese de! Bu anlamda zaten'rahmani' ölçü, sınırsız hürriyetin olamayacağı şeklindedir. Ve bu çizgideki insanlar bu konuda katiyetle samimi olmak zorundadırlar. Ne düşüncede ya da yazıda ne de yayında asla sınırsız özgürlük de sözkonusu olamaz! Aksini iddia ve ilan edenlerin de aslında sınırsız olmadıklarını günümüzde ayan beyan görüyoruz.

'Rahmani' haberciliğin pirleri peygamberlerdir ki onların mesajlarında insanlığın kati faydası ve mutluluğu hedef alınır. 'şeytani' haberciliğin piri ise adından matuf şeytandır ve insanlığın mahvı ve mutsuzluğudur maksat. Ve fakat tıpkı şeytanın diğer işleri gibi 'şeytani' haberciliğin de kendini süsleme mecburiyeti vardır. Yaratılışa ters bu yolun insanlar tarafından kabul görmesi için envai çeşit malzeme kullanılır. Ne yazık ki bu malzemelerin başında da 'kadın' gelir. Yine yaratılışı gereği para ya da kadına tamahı bitmez insanoğlunun.

Zaafları kullanmak ve bunlardan menfaat elde etmek 'şeytani' bir vasıftır ve haliyle hem şeytan tarafından hem de onun yolunun yolcuları tarafından sıklıkla kullanılır bir metoddur bu. Kadınları sürekli beğenilmek ve kullanılmak mantığına iten de, erkekleri sürekli harcamak ve harcanmak yoluna iten de bu zaaflardır.

İsterseniz günümüz medyasına biraz da bu gözle bakalım. Yani daha açık bir ifade ile mevcut medyayı 'rahmani' ve 'şeytani' özelliklerle yeniden tartalım. Bir iki genel örnekle tartmanıza yardımcı olayım. Milyonlarca insanın pembe dizilerle yatıp kalktığını ve bunların etkisi ile mutsuzluklarının sürekli arttığını hepimiz biliyoruz. O sunulan hayatların aslında süslenmiş ve boyanmış, gerçekle hiç alakası olmayan bir hayat olduğunu çoğunlukla unuturlar. Daha da önemlisi bunlardan alacakları hiç bir faydalı bilgi ya da haber yokken yine de vazgeçemezler. Elbette istisnalar vardır ve olacaktır. Zaten herşey zıddı ile kaimdir.

'Rahmani' kaynaklardan beslenen ve insanoğlunun mutluluğunu hedef alan medya organlarının varlığı bir vakıadır. Bunların hayatiyetlerini devam ettirmeleri de ayrı bir hikaye! Yine de fıtrata yani yaratılıştan gelen insani özelliklere ve güzelliklere hitap edenler mutlaka başarılı olurlar. Zaafları değil, üstün insani duyguları hedef alan ve bunları yüceltmekle meşgul olanlar mutlaka üstün gelirler. Belki görünüşte diğerleri kadar talep yok sanılır ve belki madden diğerleri ile yarışamazlar ama onlar hep üsttedirler. Çünkü dünyada 'rahmani' çizgiden sapmayanlar mutlaka ahirette de 'rahmani' çizgide kalırlar ki orada 'rahmani' çizginin bitiş noktası ebedi mutluluktur!

Medya ya da medyumlara 'rahmani' gözle bakmak ve onları bu ölçü ile ayrıştırmak elbette biz ve onlar ya da dost ve düşman gibi keskin çizgilere götürmemeli bizi. Sonuçta hepimiz insanız ve insan yaratılış gereği 'rahmani' çizgiye yatkın olarak gelmiştir dünyaya. Aradaki farklılıklar ise bu çizgiye yakınlık ve uzaklık kadardır. Bu güzel çizgiye daha yakın duranların uzaktakilerden nefret etmeleri değil sahip oldukları bu güzelliği paylaşmalarıdır aslolan. Zaten 'rahman' kelimesi ayırdetmeksizin bütün insanlara sırf insan oldukları için değer vermek demektir.

Her insan 'rahmani' bilgiye ve habere yatkın ve hazır yaratılır. Bizim misyonumuz yukarda da ifade ettiğim gibi; sahip olduğumuz güzellikleri henüz bunlara sahip olmayanlarla paylaşmaktır. Çünkü, bu güzellikler paylaşıldıkça büyür, paylaşıldıkça eksilmez, aksine artar.

Adetimizi bozmayalım ve bu defa da bir şiirden bir bölümle nokta koyalım:

...

Belki haberin yoktur diye yazıyorum;

Önce demokrasi yağdı göklerden

Sonra özgürlük geçti üstümüzden

Palet, palet...

Ve insan hakları namlularından

Yüzü maskeli adamların

Saniyede bilmem kaç bin adet...

Ufuk Gazetesi - Mayis 2007

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hariçten gazel okumak; Suriye ve Filistin

  Hızlı zamanlarda yaşıyoruz. Günlük hatta saatlik değişimler, olaylar ve bilgiler su gibi hatta esen bir yel gibi akıp duruyor. Bu haber ve...