26 Şubat 2012

Medeniyetin şehri: Medine

Geçen sayımızda Hacc hatırlarını anlatırken Medine'de kalmıştık. Medine onu Medine yapan Allah'ın Rasul'unden bağımsız düşünülemeyecek bir şehir. Medine'de O'nun bulunuyor olması bu şehri ne sadece bizim gibi uzaklardan bir sevda ile oraya gelenler için değil bizzat orada yaşayanlar için de müstesna kılıyor. Bunu daha Medine toprağına ayak basmadan hissediyorsunuz. Vardığınız şehir O'nun şehri, O'nun yaşadığı ve yaşattığı, sevdiği ve sevdirdiği bir şehir. O'nun harem kıldığı şehir... Ve biz O'nu çok seviyoruz!

***

Biz seni, bize Alemlere Rahmet Resûl olarak veren Allah için çok sevdik…

Biz seni, yüzünü hiç görmeden sevdik…
Biz seni, içimizdeki bütün eksikliklere, kusurlarımıza rağmen sevdik…

Biz senin yetimliğini, biz senin ümmiliğini, biz senin arkadaşın Cebrail melekten okumayı öğrenmeni çok sevdik.

Sen bize, Allah'ın sözünü okuyan ve öğreten başöğretmenimizsin…

Sen bize Allah'a inanmanın ardından meleklere inanıp onları sevmekten geçtiğini söyledin. Biz, yüzünü hiç görmediğimiz bu latif dostları da sırf sen anlattığın için sevdik…

Sonra Allah'a imanın, O'nun Kitaplarına inanmak ve Kitaplarını sevmekten geçtiğini de söyledin. Kitapları sevmemiz, okumamız bundandır.

Sen, bize Allah'a inanmanın O'nun elçilerini sevmek ve aziz tutmaktan geçtiğini de anlattın. Adem'i, Nuh'u, Davud'u, İbrahim'i, Musa'yı, İsa'yı ve diğer peygamberleri de senin yani Muhammed Mustafa (sav)'nın bir öncesi olarak, ilahi öğretinin anlatıcıları ve insanlığın öğretmenleri olarak çok sevdik, ayırmadık...

Ahirete yani sonralara da inandık, sen anlattın, razı olduk, teslim olduk, görmediğimiz, bilmediğimiz, hiç işitmediğimiz ahiret, yani ölümden sonraki hayatlarımızın bilgisi, her an omuzlarımıza asıldı o günden sonra… Hesap vereceğimizi, kimsenin ah'ının kimsede kalmayacağı bilgisini, bizlere tane tane anlattığın günden beri, bizim omuzlarımız bükük kaldı, böbürlenemedik…
Biz senin konuşmalarındaki o kibarlığı ve bizlere pek düşkün o hal hatır soruşlarını, biz senin herkes uyuduktan sonra ayak uçlarında uçarcasına gezinerek üstlerimizi örten hallerini, biz senin kahkahadan uzak ama hep mütebessim aydınlık yüzünü çok sevdik…

Biz senin, gülümseyen olduğu halde her nasılsa aynı anda hep mahzun bakan gözlerini…

Biz senin hep en öndeyken bile, o hep kendini gerilere çeken, ayakta ve buyurun diyen hallerini… Az yemelerini, az uyumalarını, evinde tütmeyen ocağına rağmen bulduğun bir tek hurmayı götürüp yetimlere bağışlamanı…

Biz senin çocukları çok sevmeni, onlara kıyamayışlarını, çocuklarla oynamanı, ellerinden tutmalarını da çok sevdik…
Kuşu ölen mahzun çocuklara hal hatır edip gönül almalarını… Bayram şenliklerine ve oyunlara katılamayan yetim çocuklara evladım olur musun deyişlerini…
Hatırlayarak sana bir kere daha aşık oluyoruz Ya Resûlallah! Sen kimsesizlerin kimsesisin!
Dünyanın bütün garipleri, seninle şereflendi. Sen; haysiyetin, merhametin, nezaketin, temizliğin ve masumiyetin peygamberisin…
Seni sevmek şereftir bize!...

***

Medine sukunet şehri, Medine edeb şehri...

Hepsinin temelinde ise insanoğlunun gördüğü en güzel zamanın yani Asr-ı Saadet'in merkezinde bulunması yatıyor.

Hilalin kemale erdiği toprak Medine...

Bugün bizim sadece göklerde gördüğümüz yıldızların yerlerde dolaştığı toprak Medine... Günü, geceyi, şehirleri ve sahraları aydınlatan bütün yıldızların doğum yeri Medine...

İnsanın ve sadece insanın değil onun dışındaki bütün varlıkların, ağacın ve toprağın, dağın ve taşın, havanın ve suyun, odunun ve ateşin, hatta kedilerin ve köpeklerin bile en mutlu olduğu devrin yaşandığı yer Medine... Öyle ya insanlık bir kedi uykusundan olmasın diye elbisesini kesen adamı Medine'de tanıdı. Ve yine bu insanlık o adama kedicik babası manasına Ebu Hureyre diye lakab takarak bu adamlık dersini unutulmaz kılan peygamberi Medine'de tanıdı.

Bir peygamberin ne kadar sevilebileceğini hepimiz O'nun dostlarında gördük. O'nun sevincini, hüznünü, açlığını ve ekmeğini paylaştığı dostlarında... O ağlıyor diye ağladılar, gülüyorsa güldüler. Gün geldi bütün varlıklarının O'nun yoluna sundular, gün oldu O'na doğru giden bir ok ya da kılıca başlarını uzattılar. Kadın ya da erkek, çocuk ya da ihtiyar değildiler onlar O'nun dostlarıydılar... O'ndan sonra birçoğu Medine'de kalamadı da zaten. Dağıldılar dünyaya... Asırlardır onların hatırları anlatılır, sevdaları anlatılır.

Medine ve Medine'nin herşeyi O'nu seviyordu. Uhud O'nu seviyordu, O da Uhud'u. Bizde sevdik, o sevdi diye... Okçular tepesi bir daha boş kalmayacak, biz o tepeye çıktık bir kere...

O'nun izlerini Medine'de de sürdük. Hayatımız boyunca sürmeye devam etmek niyetiyle.

Birgün O'nun için bir na't yazabilmek umuduyla...

Ufuk Gazetesi - Şubat 2008

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hariçten gazel okumak; Suriye ve Filistin

  Hızlı zamanlarda yaşıyoruz. Günlük hatta saatlik değişimler, olaylar ve bilgiler su gibi hatta esen bir yel gibi akıp duruyor. Bu haber ve...