10 Şubat 2012

Şehirlerin Yusuf’u; Kudüs!

Yusuf kuyuda bu kadar kalır mı, kalırsa buna can dayanır mı? Yusuf’u kuyudan çıkartanlar dost olsa satarlar mı O’nu? Yusuf’u canı bilen, evladı bilen O’nu zindana atar mı?

Yusuf’un hikayesini bilmeyen var mıdır? Sanmam ama yine de hatırlatmakta fayda var. Babasının en sevgili evladı iken bir kıskançlığa kurban edilip kuyuya atılır Yusuf! Sonra bulunur kendini bilmezler tarafından… Kendini bilmeyen Yusuf’un kadrini bilir mi? Satarlar O’nu! Alan tutulur Yusuf’un güzelliğine ama her tutku gibi muhatabının mahvına sebeb olur bu da. Atılır zindana Yusuf! Sonra gün olur devran döner, zindandan saraylara varır yolu… Babası Yakub’un (aleyhisselam) gözleri dayanamaz bu ayrılığa ve kan ağlamaktan kör olur! Yusuf’un kokusu gerektir yeniden görebilmek için! Ve hain kardeşler gün olur diz çökerler önünde Yusuf’un (aleyhisselam)…

Kısaca bu Yusuf’un hikayesi…

Bana şehirlerin Yusuf’u Kudüs dedirten, Kudüs’ün kaderi olsa gerek… Ne kadar da benzer Yusuf peygambere (aleyhisselam)!

Birinci Dünya Savaşı’nda yüzbinlerce Osmanlı askerine mezar olan Kudüs! Sonra İngilizler’in kuyuda bulunmuş bir güzel çocuk gibi sattığı Kudüs! Ardından da 1967’deki 6 gün savaşları ile zindana atılan Yusuf gibi, büyük bir mahpushaneye dönen Kudüs! Bugünlerde tam da 40 yılını dolduran bir çilenin adı Kudüs!

Kudüs’ün vefakar evlatları tam 40 yıldır O’nun şanını ayakta tutuyorlar! Allah’ın çevresini mübarek kıldığı bu güzel beldenin zindanda da olsa alnı ak, elleri ve ayakları kelepçeli de olsa yüreği pak! Yüzüne bulaşan toza, toprağa ve hatta kana rağmen Kudüs’ün asaleti yetiyor insanlığa…

Kudüs şimdi hain kardeşlerinin hatalarını anlayıp da önünde diz çökecekleri günü bekliyor. Kudüs’ün kaderi de evladı Yusuf gibi olacak inşaallah! Birgün özgür Kudüs, sadece müslümanların değil bütün insanlığın hürriyet sembolü olacak! Tıpkı tarih boyunca olduğu gibi…

Kudüs’ün kapısına İbrahim Halilullah adını biz yazmıştık! Hem de taşlara kazıyarak! Bu inceliği anlamaktan mahrum olanlarsa Kudüs’ün toprağını kanlarla boyadılar sadece…

Yüreğimizin bir yanı hep Kudüs, hep hüzün… Tıpkı şarkın en yiğit sultanı, saraysız sultanı Selahaddin gibi hüznümüz Kudüs özgür olana kadar devam edecek! Avrupa’nın en şanlı krallarını savaş meydanlarında olduğu kadar, gösterdiği alicenaplık ile de ezen bu büyük adamın, tarihin gördüğü nadir kahramanlardan biri olduğunu bugün eğer o kralların torunları bile itiraf etmek zorunda kalıyorlarsa, bilin ki bunun tek sebebi O’nun Kudüs’e özgürlük getirmesindendir!

Halen İslam coğrafyasının hangi parçasına kulak verseniz, iki adamdan; iki adam gibi adamdan hasret ve övgüyle bahsedilir bulacaksınız. Biri Kudüs’ün özgürlüğü için kendini feda eden büyük kahraman Selahaddin Eyyubi, diğeri ise Kudüs’ten bir avuç toprağı satmamak için tahtını feda eden büyük sultan 2. Abdulhamid’dir.

Osmanlı’nın en zor dönemlerini yaşadığı, ekonomisinin nerdeyse çöktüğü bir dönemde, Kudüs’ten bir çiftlik arazisi kadar toprak karşılığında hem bütün devlet borçlarının ödenmesi ve bir o kadar da şahsına hediye edilmesi teklifini, bir Osmanlı tokadı gibi cevapla geriye çeviren ve değil bir çiftlik arazisi bir avuç toprağı bile satmayacağını yahudi temsilcisinin suratına çarpan büyük hakan 2. Abdulhamid!

Kudüs, bir mihenk taşıdır adeta! O taşa vurulmadan elmasla çakıl birbirinden ayırt edilmez!

Filistin, bizim vatanımızsa Kudüs’te başkenttir! Çünkü biz, İbrahim’in (aleyhisselam) yolunun yolcuları, Musa’nın (aleyhisselam) arkadaşları, İsa’nın (aleyhisselam) havarileriyiz! Hiçkimse Yakub’un (aleyhisselam) acısını bizim kadar anlayamaz, Yusuf’u (aleyhisselam) bizim kadar sevemez! Bizim bir yanımız hep orada!

Kudüs’ün koparılan her yaprağı, her gülü bizim canımızı acıtır! Kudüs’te can veren her evladın hem annesi hem babası biziz! Her vurulan çocuk bizim evladımız, her yıkılan ev bizim hanemiz!

Kudüs’ün mahzun evlatlarının acısına ortak olmak için ne doğulu olmak şarttır, ne de müslüman olmak! Yüreği olan, vicdan taşıyan bir insan olmak yeter!

16 mart 2003’te, Gazze şeridinde buldozerler 23 yaşında genç bir kadını ezdiler! Hatta öldüğünden emin olmak için defalarca üzerinden geçtikleri bu genç bedenin sahibi ne doğulu idi ve belki ne de müslüman! Daha da ilginci bir Amerikalı idi bu kadın! Rachel Corrie’den bahsediyorum. Kimdir, necidir, ne için can vermiştir diye merak edenler bir arama motoruna adını yazsalar yeter!

Kudüs’ü anlamak ve hissetmek için insan olmak yeter!

Şiir adetimizi hakkında en çok şiir yazılan şehirlerden olan Kudüs için de uygulayalım…

kurşunlar el altında bir yerde dursun,

kütüklükte bir atımlık sevda daha kaldı!

insanlar birbirlerini yüreklerinden vursun,

silahımın namlusu gül kusmaktan usandı!

uyandırın öfkeleri kudursun,

söyleyin anama ölecek çocuklar doğursun,

bugün yine kan verdim yeryüzünün damarlarına

bugün yine ben vuruldum… (M. İslamoğlu)



Ufuk Gazetesi - Haziran 2007

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hariçten gazel okumak; Suriye ve Filistin

  Hızlı zamanlarda yaşıyoruz. Günlük hatta saatlik değişimler, olaylar ve bilgiler su gibi hatta esen bir yel gibi akıp duruyor. Bu haber ve...