01 Şubat 2012

Terörist Güvercinler...

Yaz boyunca hergün, en az onlarca defa duyduk bu kelimeyi. Bu konuda yazmak herhalde mayın tarlasında dolaşmak gibidir... Fakat artık hayatımıza o kadar girdi ki bu kelime; her devletin ayrı ayrı teröristleri ve dostları oldu. Birilerine terörist olanlar ne hikmetse bir başkasına dost oldu. Terörist denilenler de masum canlara kıydı onları avlamaya çıkanlar da! Kısacası olan hep arada kalan halklara oldu. O kadar sakız gibi çiğnendi ki terör artık çürümeye ve kokmaya başladı. Terörün cılkı çoktan çıktı aslında ama biz yine de şu meselesinin içine şöyle gözü kara bir dalalım istedik. Gerçi istesek te istemesek te zaten boyuna kadar batmış durumdayız.

Terörle yatar, terörle kalkar olduk. Öyle bir paranoya haline geldi ki terör; bu vesile ile dünya kocaman bir zindana çevrildi, çevriliyor. İnsanlar birilerini desteklemeye zorlandıkça, anlaşılmaz bir kargaşa aldı başını gidiyor.

Haber ajanslarına hükmedenler dünyaya yön verme sevdasında, kendilerini ilahlaştırmaya hız verdiler. İş o kadar komik hale geldi ki; dost ve müttefik ülkeler bile kimin terörist olduğu konusunda anlaşamaz oldular.

Bu girişten sonra gelelim bazı ayrıntılara:

2003 yılı kasım ayını hatırlayalım mesela, Türkiye'de genel seçimler yapılmış ve henüz 12 gün geçmişken İstanbul ardarda gelen saldırılarla sarsılmıştı. Hem de saldırılan mekan bir sinagog idi. Pazartesi günkü ilk saldırıdan sonra kameraların karşısına geçen Ak Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ilginç bir cümle kurdu: 'Terörün verdiği mesajı almadık!'

Bu açıklamadan sadece 72 saat sonra bu defa Perşembe günü ikinci saldırı gerçekleşti ve yine kameralara açıklama yapıldı: 'İsrail ile ilişkilerimiz devletin sürekliliği prensibi doğrultusunda geliştirilerek devam edecektir!'

Yani terörün mesajı alınmıştı!

Bu olayı hemen taze bir olayla pekiştirelim. İsrail ve ABD, Türk askerinin Lübnan'a gelmesini istediler. Hükümet karar aşamasındayken ajanslara hemen terör saldırı haberleri ardı ardına düştü... Bu defa ikna turları hem İstanbul hem de Marmaris'ten sesini duyurdu. Ertesi gün hükümet toplandı ve prensip kararını aldı; 'askerimiz Lübnan'a gidecek!'

Terörün mesajını bu defa ilk seferde almıştı Türk hükümeti...

Bu arada terör konusunda ortak çalışan(!) Türkiye ve ABD koordinatör hikayeleri okurken ajanslara Kuzey Irak'tan bir haber bomba gibi düştü! Kuzey Irak yerel güvenlik kuvvetleri Amerikan helikopterlerinden dağlara atılan, özel paketlerin içinde patlayıcı ve mühimmat bulduklarını açıkladılar.

Başka yerlerde sanki durum farklı mı idi? Kapitalist bir ülke sosyalist örgütlere destek veriyordu. Bu örgütlerin tabanı bunu nasıl anlar bilinmez...

Saddam yıllarca Amerika’nın desteğiyle İran'la savaşmamış mıydı? Kendi çapında bir terör devleti oluşturmadı mı? Sonra Sam amcasının emriyle Kuveyt'e girip; ülkelerinde Amerikan askeri istemeyenlerin kolayca ikna olmasını sağlamadı mı?

Aynı şekilde bütün bir İslam coğrafyası birbirine kolayca saldırabilecek kadar düşman kardeşler oldular. Herbiri diğerinin teröristlerini besledi. Bütün bu iğrenç çarkın motoru ise uygar(!) ve gelişmiş(!) batı oldu...

Bugün İngilizlerin ortadoğusunda sadece ama sadece 2 adet demokratik devlet vardır. Fakat ne hikmetse bu iki demokrat ülke de İsrail'in saldırıları ile yıkıldı... Demokrasi havarisi batı ise bütün diktatörlere ve krallara sahip çıkarken Filistin ve Lübnan'ın harab edilmesine ve kadın-çocuk kim varsa katledilmesine süt dökmüş kedi gibi köşesinden mırıldanmakla yetindi sadece.

Terörist güvercinlerin hikayesine gelince; 80'li yılların başlarında anlatılan ve zamanın dergilerinde yeralan ilginç bir hadisedir bu... Hikayeyi günümüz dünyasının terör paranoyasına ışık tutsun diye hatırlatalım.

Büyük ve tarihi bir caminin görevlileri artık bıkmışlardır güvercinlerin cami içinde serbestçe dolaşmalarından. Öyle ya bunlar sonuçta hayvan ve haliyle camiyi de kirletiyorlarmış. Camiyi bina eden Osmanlı mimarları bu hayvancıkları düşünerek caminin belirli yerlerine onların giriş-çıkışı için özel pencerecikler açmışlardı. Yüzyıllar boyu bu güvercinler camilerde özgürce dolaşmış ve yumurtalarını güvenle pervazlara bırakmışlardı. Fakat onların bu nesiller süren macerasının yanında insanoğlu da değişmiş ve hayvanlara da mescidlere de bakış açısını değiştirmişti.

Sonuçta görevliler karar aldılar ve caminin güvercin girişlerini camlarla kapattılar.

İşte o gün başladı güvercinlerin direnişi! Görgü tanıklarının anlattıklarına göre güvercinler büyük gruplara ayrıldılar. Gruplarda yeralanlar hep erkek güvercinlerdi. Gruplar kapatılan pencereciklerin hemen karşılarındaki minarelerin şerefelerine sıra halinde dizildiler. Ve ilginç bir intihar saldırısı başladı. Önce bir güvercin dalışa geçti ve bütün hızıyla penceredeki cama çarptı. Ve aynı hızla yere çakıldı, ölmüştü! Sonra onu diğerleri takip ettiler. Bu can pazarı cam kırılıncaya kadar devam etti. Sonunda pencerecikleri kapatan bütün camlar parçalanmıştı ama yerlere dökülen cam kırıklarınyı kapatacak kadar da güvercin cesedi vardı.

Hadiseden haberdar edilen görevliler de olanları dehşet ve şaşkınlıkla izlemiş ve yaptıkları hatanın farkına varmışlardı ki, bir daha tekrar etmedi bu olay...

Evet işte bizim terörist güvercinler olarak isimlendirdiğimiz bu kahraman hayvancıklar bize müthiş bir hikaye bıraktılar. Görevlilere göre bu hayvancıklar teröristlerdi. Fakat biliyoruz ki güvercin barışın sembollerinden. Tıpkı ismi barış ve selamet olan bir dine mensub müslümanlar gibi...

Evet İslam barış demek, selamet ve kurtuluş demek... Müslüman ise barışı ve kardeşliği içine sindirmiş insan! Öyleyse kim, nasıl ve hangi sebeble müslümanlary bir başka isim ya da sıfatla anarsa halt etmiştir. Müslüman elinden ve dilinden çevresine zarar gelmeyen insan demektir.

Ama birileri güvercinlerin yollarını meğer ki şeffaf camlarla olsa bile kesince, özgürlük sevdalısı bu hayvancıklar bile gözü kapalı ölüme giderken, hiç kimse toptan yokedilmek istenen bir milletin öbür yanağını dönmesini asla beklememelidir.

Avrupa ve Abd sürekli teröristlerden bahsediyor ancak nedense bu insanları gözü kara ölüme taşıyan sebebleri görmezden geliyorlar. Hiç kimse durup dururken canını riske etmek istemez. Bu insanları bu kadar candan ve yardan geçiren sebeb nedir, sorusunun cevabını aslında herkes biliyor. Sonunda şehidlik olsa da her göçen canın geride ne kadar yanan yürek bıraktığını sayabilen var mı?

Yokedilen hayatların, hayallerin, sevdaların yerini kim, neyle ve nasıl doldurabilir. Daha hayatının baharında en sevdikleri gözleri önünde parçalanan bir çocuğun içinde açacak nefret tohumunun meyve vermesini kim, nasıl engelleyecektir. Emzikleri boyunlarında asılı evlatlarını bir vahşi yaratığın bir düğmeye basarak gönderdiği bombalara kurban eden anne ve babaların yürek acılarını kim, nasıl ve neyle dindirebilir.

Öyleyse batının hikayelerine artık karnımız tok! Eğer zerre kadar mertlik varsa yüreklerinde, İslam coğrafyasındaki katliamlarına son verip ellerini çeksinler topraklarımızdan. Sonra bakalım kim neden batıdan nefret edecek ya da kim neden saldıracak onlara! Bütün Avrupa hükümetleri de pekala biliyorlar bunu... Fakat sömürgecilik ruhlarına öyle bir işlemiş ki, aksini düşünemiyorlar sanırım.

Fakat biz yine de umutlarımızı bitirmedik, birgün mutlaka terör örgütü listeleri gibi terör devletleri listeleri de yayınlanacak! İnsanlık birgün yeniden mertliği/adaleti öğrenecek! Ve yeniden Sana'dan Hadramevt'e kadar, bir kadın, Allah'tan başkasından korkmadan yalnız başına yolculuk edebilecek!

‘Onlar ki, bazı kimseler kendilerine: 'İnsanlar size karşı toplandılar, onlardan korkun' dediklerinde bu onların imanlarını artırdı ve: 'Allah bize yeter o ne güzel vekildir' dediler.’ Al-i İmran 173

Ufuk Gazetesi – Eylül 2006

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hariçten gazel okumak; Suriye ve Filistin

  Hızlı zamanlarda yaşıyoruz. Günlük hatta saatlik değişimler, olaylar ve bilgiler su gibi hatta esen bir yel gibi akıp duruyor. Bu haber ve...